Osmanlı’dan Manda Yönetimine Toprak, Toplum ve Devletleşme Süreci Tarihsel Kökenler ve Modern Çatışmanın Temelleri
Filistin sorunu, genellikle 20. yüzyılın ortalarında İsrail devletinin kurulmasıyla başladığı varsayılan modern bir çatışma olarak görülse de, kökleri çok daha derinlere, 19. yüzyıldaki küresel ve bölgesel dönüşümlere uzanmaktadır. Bu rapor, sorunun sadece bir toprak anlaşmazlığı olmadığını; Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme çabaları, Avrupa’da yükselen Siyonist ulusal hareketi ve Büyük Güçlerin Orta Doğu’daki emperyalist hedeflerinin karmaşık bir kesişim noktasında şekillendiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çatışmanın temel dinamiklerini anlamak, bu tarihsel katmanları dikkatle analiz etmekten geçer.
Bu çalışmanın metodolojisi, birincil ve ikincil kaynakların bütüncül bir analizine dayanmaktadır. Osmanlı Devleti Arşivleri’nden derlenen belgeler, İngiliz Manda yönetimi tarafından hazırlanan komisyon raporları (Shaw, Hope Simpson, Peel), dönemin tanıklarının hatıratları, uluslararası kurumların kayıtları ve konu üzerine yapılmış akademik araştırmalar, raporun temel veri setini oluşturmaktadır. Bu çok yönlü yaklaşım, olayları farklı perspektiflerden değerlendirerek daha nüanslı bir tablo sunmayı hedeflemektedir.
Raporun ana sorgulama eksenlerinden biri, Siyonist hareketin kuruluş dönemindeki temel söylemlerinden olan “halksız bir vatan için vatansız bir halk” (a land without a people for a people without a land) anlatısının tarihsel gerçeklikle ne ölçüde örtüştüğünü incelemektir. Bu inceleme, bölgenin demografik yapısı, toprak mülkiyeti ve toplumsal dokusunun, bu söylemin iddia ettiğinin aksine, köklü ve yerleşik bir yapıya sahip olduğunu gösterecektir.
Rapor, beş ana bölüm halinde yapılandırılmıştır. İlk bölümde, Osmanlı’nın son dönemindeki Filistin’in idari, demografik ve sosyo-ekonomik yapısı, özellikle 1858 Arazi Kanunnamesi’nin bölgedeki mülkiyet ilişkilerini nasıl dönüştürdüğü ve ilk Siyonist yerleşimlerine zemin hazırladığı incelenecektir. İkinci bölüm, İngiliz Manda rejiminin kuruluşunu, Balfour Deklarasyonu ile atılan çelişkili adımları ve Siyonist hareketin bir “devlet-içinde-devlet” yapısı kurmasını sağlayan kurumsal mekanizmaları ele alacaktır. Üçüncü bölüm, “Filistinliler topraklarını sattı mı?” sorusuna odaklanarak, bu yaygın mitosu belgeler ve rakamlarla analiz edecektir. Dördüncü bölüm, Filistin ulusal direnişinin doğuşunu, gelişimini ve 1936-1939 Büyük Arap İsyanı ile nasıl bastırıldığını detaylandıracaktır. Son olarak beşinci bölüm, taksim planlarından 1948’deki felakete (Nakba) uzanan süreci ve İsrail devletinin kuruluşuna giden yolu analiz edecektir. Sonuç bölümünde ise tüm bu tarihsel sürecin bulguları sentezlenerek günümüzdeki çatışmanın kökenlerine dair bir değerlendirme sunulacaktır.
Osmanlı Yönetiminde Filistin (19. Yüzyıl Sonu – 1917): Toprak, Toplum ve İlk Meydan Okumalar
Filistin sorununun tohumlarının atıldığı zemin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki sosyal, ekonomik ve idari yapıdır. Bu dönemde yaşananlar, özellikle Osmanlı modernleşme çabalarının bir parçası olan 1858 Arazi Kanunnamesi’nin beklenmedik sonuçları, bölgedeki mülkiyet yapısını kökten değiştirmiş ve Siyonist hareketin arazi satın alma stratejileri için elverişli bir ortam yaratmıştır. Bu bölüm, çatışmanın başlangıcındaki bu temel dinamikleri incelemektedir.
1.1. “Arz-ı Filistin”: Osmanlı İdari ve Coğrafi Yapısı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Filistin” adıyla tek bir idari birim bulunmamaktaydı. Bölge, genellikle Şam Eyaleti’ne bağlı Kudüs, Nablus ve Akka gibi sancaklardan oluşuyordu. Ancak “Filistin” terimi, idari bir tanımdan ziyade köklü bir coğrafi ve tarihsel bir kavram olarak varlığını sürdürmekteydi. Bu kullanım, 17. yüzyılda Kâtib Çelebi’nin “Kitâb-ı Cihannümâ” adlı eserinde yer alan ve bölgeyi “Arz-ı Filistin” olarak gösteren haritalarda açıkça görülmektedir. Bu, muhtemelen Osmanlı haritalarındaki ilk “Filistin” ibaresidir. Kavramın kökeni daha da eskiye, Halife Hz. Ömer’in bölge halkıyla yaptığı anlaşmalarda ülkenin orta kısımları için “Filistin” kelimesini kullanmasına kadar uzanır. Bu tarihsel ve coğrafi süreklilik, 20. yüzyılda İngiliz Manda yönetiminin Filistin’i tek bir siyasi birim olarak tanımlamasının, mevcut bir kimliği resmileştirmekle birlikte, aynı zamanda modern ve yapay bir siyasi inşa olduğunu göstermektedir.
1.2. Demografik Yapı: Müslüman, Hristiyan ve Yahudi Toplulukları
- yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Filistin, demografik olarak ezici bir çoğunlukla Arap toprağıydı. Nüfusun büyük kısmını Müslüman ve Hristiyan Araplar oluştururken, Yahudi nüfusu (Yişuv) çok küçük bir azınlıktı. Rakamlar bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır: 1880 yılında bölge nüfusunun %87’si Müslüman’dı. Bu oran, ilk Siyonist göç dalgalarına rağmen 1890’da %85, 1914’te ise %83 olarak kalmıştır. 1914’te Avrupa’dan gelen yaklaşık 50.000 yasadışı Yahudi göçmen hesaba katıldığında dahi, Müslüman nüfusun oranı %77’yi buluyordu. Aynı dönemde, Birinci Dünya Savaşı öncesinde yerli ve yeni gelen Yahudilerin toplam nüfusa oranı ancak %10 civarındaydı. Bu demografik tablo, Siyonist hareketin “halksız vatan” söyleminin aksine, Filistin’in yoğun bir nüfusa sahip, köklü bir toplumsal yaşama ev sahipliği yaptığını kanıtlamaktadır. Bu durum, Siyonist projenin başarısı için bölgeye dışarıdan sistematik bir nüfus transferinin neden hayati önem taşıdığını da açıklamaktadır.
Filistin’de Demografik Değişim (1880-1947)

Nüfus rakamları farklı kaynaklarda küçük değişiklikler gösterebilir ve yasadışı göçler nedeniyle tahminlere dayanmaktadır.
1.3. 1858 Arazi Kanunnamesi ve Filistin’deki Yankıları: Mülkiyetin Dönüşümü
Osmanlı modernleşmesinin en önemli adımlarından biri olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi, imparatorluk genelinde toprak hukukunda birliği sağlamayı, devlete ait olan mirî araziler üzerindeki kontrolü merkezileştirmeyi, vergi gelirlerini artırmayı ve mülkiyeti kayıt altına almayı hedefliyordu. Kanun, özel mülkiyeti hukuken meşrulaştırarak ve miras haklarını düzenleyerek toprağın alınıp satılabilir bir meta haline gelmesinin önünü açmıştır. Ancak bu reformun Filistin’deki uygulaması, hedeflenenin tam tersi ve uzun vadede bölgenin kaderini etkileyecek beklenmedik sonuçlar doğurmuştur.
Bu sürecin işleyişi, bir nedensellik zinciri olarak takip edilebilir. Kanunun temel amacı, dağınık ve kayıtdışı toprak mülkiyetini tapu sistemiyle kayıt altına almaktı. Ancak Filistin’deki köylüler (fellahlar), yeni vergi yükümlülüklerinden ve daha da önemlisi, tapu kayıtlarının askerlik yoklamaları için kullanılacağından endişe ediyorlardı. Bu korkuyla, yüzyıllardır ortaklaşa işledikleri ve “müşâ” olarak bilinen komünal arazileri, kendi adlarına kaydettirmekten kaçındılar. Bunun yerine, bu toprakları şehirlerde yaşayan, nüfuzlu ve genellikle kendilerine borçlu oldukları ailelerin (ayan), tüccarların veya aşiret reislerinin adına kaydettirdiler.
Bu durum, toprağın mülkiyetinin, onu fiilen işleyen köylüden, kağıt üzerinde ve genellikle bölgede yaşamayan bir “uzakta yaşayan toprak sahibi” (absentee landlord) sınıfına geçmesine neden oldu. Bu yeni toprak sahibi sınıfın önemli bir kısmı, Filistin’de değil, Beyrut ve Şam gibi büyük ticaret merkezlerinde ikamet eden zengin Levanten ailelerdi. Toprakla duygusal veya geçimlik bir bağları olmayan bu sınıf için arazi, alınıp satılabilen bir yatırım aracına dönüştü. İşte bu yapısal dönüşüm, Siyonist fonlar yüksek fiyatlarla piyasaya girdiğinde, büyük ölçekli arazi transferlerinin gerçekleşebileceği bir zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti’nin bir idari ve mali reform hamlesi, bir nesil sonra Filistin’in demografik ve mülkiyet yapısını değiştirecek olan sürecin istemeden de olsa önünü açmıştır.
1.4. Mültezimler, Tefeciler ve Köylü Borçluluğu: Toprağın Elden Çıkışının Ekonomik Dinamikleri
1858 Arazi Kanunnamesi’nin yarattığı yapısal dönüşümü, bölgedeki mevcut ekonomik dinamikler daha da derinleştirdi. Osmanlı’nın merkezden uzak eyaletlerde vergi toplamak için kullandığı iltizam sistemi, bu süreçte kilit bir rol oynamıştır. İltizam, belirli bir bölgenin vergi toplama hakkının açık artırmayla satılması anlamına geliyordu ve bu hakkı satın alan kişiye “mültezim” deniyordu. Filistin ve çevresinde bu mültezimler, genellikle Lübnanlı ve Suriyeli zengin Hristiyan ailelerdi. Bu sistem, mültezimlerin sadece vergi toplayıcısı değil, aynı zamanda geniş arazileri kontrol eden feodal beylere dönüşmesine olanak tanıdı.
Bu büyük toprak sahipleri ve şehirli tefeciler, zaten kırılgan bir ekonomik yapıya sahip olan Filistinli köylüler üzerinde büyük bir baskı kurdu. Kötü hasat dönemleri, ağır vergi yükü ve nakit ihtiyacı, köylüleri sürekli olarak borçlanmaya itiyordu. Yüksek faizlerle borç veren tefeciler, borcunu ödeyemeyen köylülerin topraklarına el koyarak mülklerini genişlettiler. Bu süreç, Siyonist alıcılar sahneye çıkmadan çok önce başlamış ve toprağı bir meta haline getirerek piyasasını oluşturmuştu. Kudüs Mutasarrıflığında görevli Boyaciyan Mihran’ın 27 Eylül 1891 tarihli raporu, bu hazır piyasaya giren Siyonist fonların durumu nasıl değiştirdiğini çarpıcı bir şekilde belgelemektedir. Rapora göre, Siyonist alıcılar, araziler için piyasa değerinin çok üzerinde, 5-10 kuruşluk bir araziye 200-300 kuruş gibi fahiş fiyatlar teklif ederek hem paraya tamah edenleri satışa teşvik ediyor hem de borç batağındaki köylüleri topraklarını satmaya mecbur bırakıyordu.
1.5. Erken Siyonist Göçler ve Bâb-ı Âli’nin Karşı Tedbirleri
- yüzyılın sonlarında Avrupa’da yükselen antisemitizm ve Theodor Herzl önderliğinde siyasi bir harekete dönüşen Siyonizm, Filistin’e yönelik ilk organize göç dalgalarını başlattı. 1882’de başlayan ve “Birinci Aliyah” olarak bilinen bu göç dalgası, Osmanlı hükümetini hızla harekete geçirdi. Bâb-ı Âli, projenin nihai amacının bölgede bir Yahudi devleti kurmak olduğunu ve bunun imparatorluğun toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini görmüştü. Bu nedenle, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini ve toprak satın almasını yasaklayan bir dizi ferman ve talimatname yayınlandı. Bu tedbirlerin en bilineni, Filistin’i ziyaret edecek Yahudilere sadece geçici bir kalış izni veren ve “kırmızı tezkere” olarak adlandırılan uygulamaydı.
Ancak İstanbul’dan verilen bu yasak kararları, sahada çeşitli nedenlerle etkisiz kaldı. Yabancı devletlerin konsoloslukları, kendi vatandaşı olan Yahudiler adına müdahalede bulunarak baskı kuruyor, Siyonist örgütler alımları Osmanlı tebaası olan aracılar veya paravan şirketler üzerinden yapıyor ve en önemlisi, bazı yerel Osmanlı bürokratları rüşvet karşılığında bu yasadışı faaliyetlere göz yumuyordu. Dönemin Halep Valisi Hüseyin Kazım Kadri’nin anıları, bu usulsüzlüklerin ve rüşvet çarkının nasıl işlediğine dair önemli tanıklıklar içermektedir.
T.C. Devlet Arşivleri’nde bulunan belgeler, Bâb-ı Âli’nin durumu ne kadar yakından takip ettiğini ve engellemeye çalıştığını göstermektedir. Bu belgelerde, Baron Rothschild gibi Avrupalı zenginlerin finanse ettiği kolonizasyon faaliyetleri, Hayfa ve Yafa civarındaki kanunsuz yerleşimler ve bu işlere karışan Osmanlı memurlarının isimleri detaylı bir şekilde rapor edilmiştir. Örneğin bir belgede, eski Hayfa kaymakamı Mustafa Efendi ve Akka Müftüsü Ali gibi isimlerin kanunsuz işlemlere karıştığı, Lübnanlı Selim Nasrullah El Huri’nin büyük mülklerini Yahudilere yüksek fiyatlarla sattığı tespit edilmiştir. Bu belgeler, Osmanlı yönetiminin Siyonist projeye karşı verdiği mücadelenin ve bu mücadelenin yereldeki yolsuzluklar ve dış baskılar nedeniyle nasıl zayıflatıldığının kanıtıdır.
İngiliz Manda Yönetimi ve Çatışmanın Kurumsallaşması (1917-1936)
Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda yenilerek Filistin’den çekilmesi, bölge tarihinde bir dönüm noktası oldu. Yerine kurulan İngiliz Manda rejimi, çatışmayı yerel bir sorundan uluslararası bir probleme dönüştürdü. Bu dönem, İngiltere’nin çelişkili vaatlerine rağmen, tarafsız bir yönetici olmak yerine, Siyonist hareketin bir “devlet-içinde-devlet” yapısı kurmasını sağlayan hukuki, idari ve ekonomik altyapıyı bilinçli olarak tesis ettiği bir süreçtir. Bu bölümde, çatışmanın nasıl kurumsallaştığı ve Siyonist projenin devletleşme yolunda nasıl dev adımlar attığı incelenecektir.
2.1. Balfour Deklarasyonu ve Çelişkili Vaatler: Bir Toprağın İki Millete Söz Verilmesi
İngiliz Manda rejiminin temel taşı, 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’dur. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour tarafından Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Lord Rothschild’e gönderilen bu mektup, İngiliz hükümetinin “Filistin’de Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulmasını” olumlu karşıladığını ve bu hedefe ulaşılması için “elinden gelen her türlü çabayı göstereceğini” taahhüt ediyordu. Bu deklarasyon, görünüşte özel bir mektup olsa da, kısa süre içinde Fransa, İtalya ve ABD gibi diğer İtilaf Devletleri tarafından da desteklenerek uluslararası bir siyasi belge niteliği kazandı.
Balfour Deklarasyonu’nun en kritik yönü, İngiltere’nin daha önce Araplara verdiği sözlerle açıkça çelişmesidir. Savaş sırasında İngiltere, Osmanlı’ya karşı isyan etmeleri karşılığında Mekke Şerifi Hüseyin’e, McMahon-Hüseyin Yazışmaları olarak bilinen mektuplaşmalarla bağımsız bir Arap krallığı vaadinde bulunmuştu ve bu vaadin sınırları Filistin’i de kapsıyordu. Dolayısıyla İngiltere, aynı toprağı iki farklı millete vaat ederek, çözümü imkansız bir çatışmanın temellerini atmış oldu. Bu çifte standartlı politika, bölgede on yıllarca sürecek olan güvensizliğin ve düşmanlığın ana kaynağı haline geldi.
2.2. Manda Rejiminin Kurulması: Siyonist Hedefleri Kolaylaştıran Hukuki ve İdari Çerçeve
Balfour Deklarasyonu’ndaki siyasi vaat, 1922’de Milletler Cemiyeti tarafından onaylanan Filistin Mandası metni ile uluslararası bir hukuki yükümlülüğe dönüştürüldü. Manda metni, en başından itibaren taraflar arasında bir asimetri yaratacak şekilde kaleme alınmıştı. Metnin giriş bölümü ve ilgili maddeleri, yönetimin temel görevinin “Yahudi ulusal yurdunun kurulmasını güvence altına alacak” siyasi, idari ve ekonomik koşulları oluşturmak olduğunu açıkça belirtiyordu.
Bu asimetrinin en somut göstergesi, Mandanın 4. Maddesi’ydi. Bu madde, manda yönetimiyle ekonomik ve sosyal konularda işbirliği yapacak ve Yahudi halkının çıkarlarını temsil edecek resmi bir “Yahudi Ajansı”nın (Jewish Agency) tanınmasını öngörüyordu. Nüfusun %90’ını oluşturan Filistinli Araplar için ise benzer statüde bir resmi temsil organı öngörülmemişti. Bu durum, Siyonist harekete daha en başından itibaren devletle doğrudan muhatap olan, meşru bir kurumsal aktör statüsü kazandırdı.
Manda yönetimi, sadece siyasi alanda değil, toprak mülkiyeti konusunda da Siyonist hedefleri kolaylaştıran adımlar attı. Osmanlı arazi kanunlarını kendi idari çıkarları doğrultusunda yeniden yorumlayarak veya değiştirerek, devlete ait (miri) arazilerin kapsamını genişletti. Özellikle 1921 yılında “mevat” (ölü/işlenmeyen) arazi tanımında yapılan bir değişiklik, binlerce Filistinli köylünün geleneksel olarak kullandığı otlak ve tarım alanlarını bir gecede kaybetmesine ve bu toprakların “devlet arazisi” statüsüne geçmesine yol açtı. Manda yönetimi, bu şekilde devletleştirdiği arazileri daha sonra Yahudi yerleşimlerinin kurulması için Siyonist kurumlara tahsis etti.
2.3. “Devlet İçinde Devlet”: Yahudi Ajansı ve Yahudi Ulusal Fonu’nun Faaliyetleri
İngiliz Manda rejimi, sadece bir idari yönetim değil, aynı zamanda bir “devlet kurma projesi” için bir kuluçka makinesi işlevi görmüştür. Bu sürecin motor gücünü, manda metniyle meşruiyet kazanan ve bir “gölge hükümet” gibi çalışan Siyonist kurumlar oluşturmuştur.
- Dünya Siyonist Teşkilatı (WZO): 1897’de Theodor Herzl tarafından kurulan bu çatı örgüt, projenin ideolojik ve siyasi liderliğini üstlenmişti. Temel amacı, Filistin’de uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmış bir Yahudi yurdu kurmaktı.
- Yahudi Ajansı (Jewish Agency for Israel – Sochnut): Manda metniyle resmi statü kazanan ve 1922’de Yüksek Komiser Herbert Samuel tarafından resmen tanınan bu kurum, fiili bir hükümet gibi çalışıyordu. Görevleri arasında, dünyanın dört bir yanından Filistin’e Yahudi göçünü (Aliyah) organize etmek, İngilizlerin belirlediği göçmen kotaları için sertifikaları dağıtmak, yeni yerleşimlerin (kibbutz ve moşavlar) kurulmasını finanse etmek, eğitim ve sağlık hizmetleri sunmak ve Filistin’deki Yahudi topluluğunu (Yişuv) hem manda yönetimi nezdinde hem de uluslararası alanda temsil etmek bulunuyordu. Bu kurum, 1948’e gelindiğinde devletin temel fonksiyonlarını yerine getirebilecek bir bürokratik ve idari kapasiteyi çoktan oluşturmuştu.
- Yahudi Ulusal Fonu (JNF/Keren Kayemeth LeIsrael – KKL): 1901’de WZO tarafından kurulan JNF, projenin arazi satın alma koluydu. JNF’nin faaliyetleri basit bir emlak işleminden çok daha fazlasıydı; ideolojik bir toprak mühendisliği projesiydi. Temel ilkesi, satın alınan toprakların “Yahudi halkının sonsuz ve devredilemez mülkü” olmasıydı. Bu ilke uyarınca, JNF tarafından satın alınan topraklar asla satılamaz, sadece Yahudilere kiralanabilirdi. Daha da önemlisi, kiralama sözleşmeleri, arazide sadece Yahudi işçilerin çalıştırılması şartını içeriyordu (“İbrani Emeği”). Bu politika, satın alınan topraklarda nesillerdir kiracı olarak çalışan Filistinli çiftçilerin (fellahların) sistematik olarak yerinden edilmesine ve mülksüzleştirilmesine yol açtı. Ayrıca JNF, yok edilen yüzlerce Arap köyünün üzerine çam ormanları dikmek gibi faaliyetlerle, bölgenin tarihsel ve ekolojik dokusunu değiştirerek Filistin’in “yeşil yıkanmasında” (greenwashing) başrolü oynamıştır.
Bu üçlü yapı (WZO, Yahudi Ajansı, JNF), manda yönetimi altında, kendi parlamentosu (Va’ad Leumi), sendikası (Histadrut), eğitim sistemi ve en önemlisi silahlı gücü (Haganah) olan fiili bir devletin kurulmasını sağlamıştır. Manda yönetimi, bu devletin doğmasını sağlayan bir ebe rolü oynamıştır.
2.4. “İbrani Emeği” (Avoda Ivrit) Politikası ve İki Toplum Arasındaki Ekonomik Ayrışma
Siyonist projenin sadece toprak ve nüfus üzerinde değil, aynı zamanda ekonomik yapı üzerinde de dönüştürücü bir hedefi vardı. Özellikle İkinci Aliyah (1904-1914) döneminde Filistin’e gelen sosyalist eğilimli Siyonistlerin öncülük ettiği “İbrani Emeği” (Avoda Ivrit) politikası, bu hedefin en somut ifadesiydi. Bu politika, Yahudi sermayesiyle kurulan tüm işletmelerde, çiftliklerde ve kolonilerde sadece Yahudi işçilerin çalıştırılmasını savunuyordu.
Bu politikanın arkasındaki slogan “emeğin fethi” (Kibbush Ha’avoda) idi. Amaç, Yahudi ekonomisini Arap işgücüne olan bağımlılıktan kurtarmak ve tamamen kendine yeterli, ayrı bir ekonomik yapı oluşturmaktı. Bu, iki toplum arasında derin bir ekonomik ve sosyal ayrışmaya (apartheid) yol açtı. Yahudi ve Arap ekonomileri, coğrafi olarak iç içe geçmiş olsalar da, birbirine kapalı, paralel iki yapıya dönüştü. Bu durum, Shaw ve Hope Simpson gibi İngiliz komisyonlarının raporlarında da belirtildiği gibi, Filistinli Araplar arasında işsizliğin artmasının ve ekonomik sıkıntıların derinleşmesinin en önemli nedenlerinden biri olarak kabul edilmiştir. “İbrani Emeği” politikası, iki toplum arasındaki ekonomik etkileşimi en aza indirerek, gelecekteki çatışmanın sosyal temellerini sağlamlaştıran bir gettolaşma süreci yaratmıştır.
“Filistinliler Topraklarını Sattı mı?” Mitosunun Belgesel Analizi
Filistin sorunuyla ilgili en yaygın ve en ısrarlı mitoslardan biri, Filistinlilerin topraklarını Yahudi göçmenlere gönüllü olarak sattığı ve bugünkü durumlarının kendi eylemlerinin bir sonucu olduğu yönündeki iddiadır. Bu anlatı, tarihsel bir gerçekten ziyade, 1948’de yaşanan kitlesel mülksüzleştirmenin (Nakba) sorumluluğunu, fail olan Siyonist hareketten alıp kurban olan Filistin halkına yüklemeyi amaçlayan siyasi bir meşrulaştırma aracıdır. Bu bölüm, söz konusu mitosu tarihsel veriler, Osmanlı ve İngiliz belgeleri ve akademik çalışmalar ışığında analiz ederek, gerçeğin çok daha karmaşık olduğunu ortaya koyacaktır.
3.1. Toprak Satışlarının Aktörleri: Filistin Dışından Toprak Sahipleri ve Yerel Çiftçiler
Toprak satışlarına ilişkin veriler incelendiğinde, “Filistinliler” şeklindeki monolitik ve genellemeci ifadenin ne kadar yanıltıcı olduğu açıkça görülmektedir. Satış sürecinin ana aktörleri, toprağı bizzat işleyen Filistinli köylüler değil, büyük ölçüde Filistin dışında yaşayan ve toprakla bağı olmayan zengin ailelerdi. 1948’e kadar Yahudi kurumları tarafından satın alınan toprakların dökümü, bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Manda Döneminde Yahudilere Satılan Toprakların Dökümü (1947 itibarıyla)

Not: Rakamlar, farklı çalışmalara göre küçük farklılıklar gösterebilir ancak oranlar genel eğilimi yansıtmaktadır. Toplam satılan arazi yaklaşık 1.37 milyon dönümdür.
Tablonun gösterdiği gibi, satılan toprakların yarısından fazlası (%52.6), 1858 Arazi Kanunnamesi sonrası mülk edinmiş, Beyrut ve Şam gibi şehirlerde yaşayan zengin Levanten ailelere (örneğin Sursock ailesi) aitti. Bu “uzakta yaşayan toprak sahibi” (absentee landlord) sınıfı için toprak, bir vatan parçasından ziyade, kârlı bir yatırım aracıydı ve Siyonist fonların sunduğu piyasa değerinin üzerindeki fiyatlar, cazip bir ticari fırsattı. Filistinli büyük toprak sahiplerinin payı %24.6 iken, asıl “Filistin halkı” olarak nitelendirilebilecek ve toprağı bizzat işleyen köylülerin (fellahlar) sattığı oran, toplamın sadece %9.4’ü gibi çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Bu rakamlar, “Filistin halkı toprağını sattı” genellemesinin temelsizliğini kanıtlamaktadır.
3.2. Satışların Nedenleri: Ekonomik Baskı, Borçlanma ve Siyonist Stratejiler
Az sayıdaki Filistinli köylünün topraklarını satmasının ardında yatan nedenler incelendiğinde, bunun gönüllü bir tercihten çok, ekonomik zorunlulukların bir sonucu olduğu görülür. Manda döneminde Filistinli çiftçiler, ağır vergi yükü, tefecilere olan birikmiş borçlar ve tarımsal krizler gibi bir dizi ekonomik baskıyla karşı karşıyaydı. Özellikle dünya pazarındaki dalgalanmalara bağlı olan narenciye gibi ürünlerin üreticileri, ekonomik şoklara karşı son derece savunmasızdı.
Bu ekonomik sıkıntı ortamında, Yahudi Ulusal Fonu (JNF) gibi Siyonist kurumlar, stratejik bir alım politikası izledi. Verimli, su kaynaklarına yakın ve toplu yerleşime uygun arazileri hedef alarak, bu araziler için piyasa değerinin çok üzerinde fiyatlar teklif ettiler. Bu yüksek fiyatlar, borç batağındaki bir çiftçi için karşı konulması güç bir teklif anlamına geliyordu. Ayrıca, Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı yerel memurların rüşvet karşılığında yasadışı satışlara göz yumması veya devlete ait miri arazileri satması gibi usulsüzlükler de bu süreci kolaylaştırmıştır.
3.3. Rakamlarla Toprak Mülkiyeti: 1947’ye Kadar Satılan Arazilerin Oranı ve Dağılımı
Toprak satışı olgusunu doğru bağlamına oturtmak için en önemli veri, satılan toprakların Filistin’in toplam yüzölçümüne oranıdır. Farklı kaynaklar ve araştırmalar bu konuda oldukça tutarlı rakamlar sunmaktadır. 1947 yılına gelindiğinde, yani BM Taksim Planı’nın arifesinde, Yahudilerin yasal yollarla satın aldığı topraklar, Filistin’in toplam yüzölçümünün sadece %5 ila %7’si arasındaydı. Araştırmacı Stephen Halbrook’un çalışmasına göre, 1882’de %0.09 olan Yahudi toprak mülkiyeti oranı, 65 yıllık yoğun çabaya rağmen 1947’de ancak %6.6’ya ulaşabilmiştir.
Bu rakam, bugünkü İsrail devletinin kontrol ettiği toprakların (tarihi Filistin’in yaklaşık %85’i) ezici bir çoğunluğunun satın alma yoluyla değil, 1948 ve 1967 savaşları sonrası askeri işgal, halkın zorla yerinden edilmesi (tehcir) ve geride bırakılan mülklere hukuki kılıflarla el konulması (müsadere) yoluyla elde edildiğini kanıtlamaktadır. İsrail’in kuruluşundan sonra çıkarılan “Gaiplerin Mülkü Yasası” gibi kanunlar, topraklarından sürülen yüz binlerce Filistinlinin evlerine, arazilerine ve mülklerine sistematik olarak el konulmasını yasal bir çerçeveye oturtmuştur.
3.4. Osmanlı ve İngiliz Belgelerinde Toprak Satışları ve Usulsüzlükler
Toprak satışlarına ilişkin tartışmalar, spekülasyonlardan ibaret değildir; Osmanlı ve İngiliz arşivlerindeki belgelerle somut bir şekilde kanıtlanabilmektedir. T.C. Devlet Arşivleri tarafından yayımlanan “Osmanlı Belgelerinde Filistin” adlı eser, bu konuda zengin bir birincil kaynak hazinesidir. Bu belgeler, merkezi hükümetin (Bâb-ı Âli) Siyonist yerleşimini ve toprak alımlarını engellemek için sürekli olarak fermanlar ve talimatnameler yayınladığını, ancak bu çabaların yereldeki yolsuzluklar, rüşvet ve yabancı konsoloslukların baskısı nedeniyle nasıl baltalandığını ayrıntılı olarak göstermektedir.
Belgeler, Rothschild ailesinin finanse ettiği kolonilerin faaliyetlerini, Hayfa ve Yafa limanlarına kanunsuz olarak yerleşen Yahudi göçmenleri ve bu yasadışı işlere karışan Osmanlı memurlarının isimlerini (örneğin eski Hayfa kaymakamı Mustafa Efendi) açıkça ortaya koymaktadır. Bu kanıtlar, bir yandan Osmanlı Devleti’nin Siyonist projeye karşı direncini, diğer yandan da bu direncin nasıl aşıldığını gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla, “toprak satışı” mitosu, tarihsel verilerle desteklenmeyen, aksine mevcut kanıtlarla çürütülen ve çatışmanın gerçek nedenlerini gizlemeye hizmet eden siyasi bir anlatıdır.
Filistin Ulusal Direnişinin Doğuşu ve Bastırılması (1920-1939)
Filistin toplumu, Siyonist projeye ve bu projeyi himaye eden İngiliz Manda yönetimine karşı sessiz kalmamıştır. 1920’lerden itibaren gelişen siyasi ve askeri direniş, Filistin ulusal kimliğinin şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır. Ancak bu ulusal hareket, geleneksel liderlik arasındaki iç bölünmeler, örgütsel zayıflıklar ve en önemlisi İngilizlerin uyguladığı orantısız ve şiddetli baskı politikaları nedeniyle, 1948’deki nihai yüzleşmeye hazırlıksız ve büyük ölçüde zayıflamış bir şekilde girmiştir. Bu bölüm, Filistin direnişinin doğuşunu, gelişimini ve trajik bir şekilde bastırılışını incelemektedir.
4.1. Filistin Arap Kongreleri ve Erken Dönem Siyasi Örgütlenme
Filistinli Arapların manda yönetimine ve Siyonizme karşı ilk organize siyasi tepkisi, 1919 ile 1928 yılları arasında yedi kez toplanan Filistin Arap Kongreleri aracılığıyla ortaya çıktı. Bu kongreler, Filistin’in önde gelen Müslüman ve Hristiyan ailelerinin ve aydınlarının bir araya geldiği ulusal platformlardı. Kongrelerde alınan kararlar, tutarlı bir siyasi çizgiyi yansıtıyordu: Balfour Deklarasyonu’nun ve Filistin’de bir Yahudi yurdu fikrinin reddedilmesi, artan Yahudi göçünün ve toprak satışlarının derhal durdurulması ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı uyarınca bağımsız bir Arap hükümetinin kurulması.
İlk kongrelerde, Filistin’in bağımsız Suriye’nin bir parçası olması (“Güney Suriye”) fikri savunulmuş, ancak Fransa’nın Suriye’yi manda altına almasından sonra bu talepten vazgeçilerek bağımsız bir Filistin devleti hedefi benimsenmiştir. Ancak bu kongreler, önemli bir ulusal bilinç göstergesi olmalarına rağmen, somut bir başarı elde edemediler. Bunun temel nedenleri, kongrelere hakim olan büyük ve rakip aileler (özellikle Kudüs merkezli Hüseyniler ve Naşaşibiler) arasındaki çekişmelerin ortak bir strateji geliştirilmesini engellemesi ve İngiliz Manda yönetiminin bu siyasi talepleri hiçbir zaman ciddiye almamasıydı.
4.2. 1929 Burak (Ağlama Duvarı) Olayları ve Shaw Komisyonu
Siyasi alandaki hayal kırıklığı, halk düzeyindeki gerilimi artırdı ve 1929 yazında patlak veren Burak Olayları ile ilk büyük şiddet dalgası yaşandı. Mescid-i Aksa’nın batı duvarı olan ve Müslümanlar için Hz. Muhammed’in Miraç’a çıkarken bineği Burak’ı bağladığı kutsal bir mekan olan Burak Duvarı, Yahudiler için de Tapınak’tan kalan son parça olduğuna inandıkları Ağlama Duvarı’dır. 1920’lerde Siyonist grupların, duvar önündeki ibadet pratiklerini ve mevcut statükoyu değiştirmeye yönelik girişimleri (örneğin, ibadet sırasında paravan ve sandalye gibi eşyalar getirmeleri) Müslümanlar arasında büyük bir tepkiye yol açtı.
Ağustos 1929’da bu gerilim, Kudüs’ten başlayarak bütün Filistin’e yayılan şiddetli çatışmalara dönüştü. Çoğunlukla Arapların Yahudilere yönelik saldırıları şeklinde gelişen olaylarda 133 Yahudi ve büyük kısmı İngiliz polisi tarafından öldürülen 116 Arap hayatını kaybetti. Olayların ardından İngiliz hükümeti, nedenleri araştırmak üzere Sir Walter Shaw başkanlığında bir komisyon kurdu.
Shaw Komisyonu Raporu (1930), şiddetin temel nedeninin “Arapların siyasi ve ulusal hedeflerinin hayal kırıklığına uğraması ve ekonomik geleceklerinden duydukları korkudan kaynaklanan Yahudi düşmanlığı” olduğunu açıkça tespit etti. Rapor, Yahudi göçünün ve toprak alımlarının Arapların geçim kaynakları için bir tehlike oluşturduğunu kabul ediyor ve İngiliz hükümetine manda politikasını netleştirmesi, göçü kontrol altına alması ve Arapların haklarını güvence altına alması yönünde önemli tavsiyelerde bulunuyordu.
4.3. Topraksızlaşma ve Göç Baskısı: Hope Simpson Raporu’nun Bulguları
Shaw Komisyonu’nun siyasi tespitlerini, Sir John Hope Simpson tarafından hazırlanan Hope Simpson Raporu (1930) ekonomik verilerle destekledi. Filistin’deki göç, arazi ve kalkınma meselelerini inceleyen bu rapor, manda politikasının Filistinli Arap toplumu üzerindeki yıkıcı etkilerini somut bir şekilde ortaya koydu.
Raporun en çarpıcı bulgusu, Yahudi Ulusal Fonu’nun (JNF) toprak alım politikasının ve bu topraklarda sadece Yahudi işçi çalıştırma şartının, sistemli bir şekilde “topraksız bir Arap sınıfı” yarattığını belgelemesiydi. Hope Simpson, Siyonistlerin “İbrani Emeği” politikasının Araplar arasında ciddi bir işsizlik sorununa yol açtığını ve ülkenin ekonomik kapasitesinin daha fazla göçü kaldıramayacağını savundu. Rapor, bu nedenlerle hem Yahudi göçünün hem de arazi satışlarının acilen sınırlandırılması gerektiğini tavsiye etti. Bu bulgular, İngiliz hükümetinin Siyonist politikaları eleştiren Passfield Beyaz Kitabı’nı yayınlamasına yol açtı. Ancak, İngiltere ve ABD’deki Siyonist örgütlerin yoğun siyasi ve mali lobi faaliyetleri sonucunda, İngiliz hükümeti bu politika değişikliğinden geri adım atmak zorunda kaldı. Bu olay, Filistinli Arapların İngiliz adaletine olan inancını tamamen sarsan bir dönüm noktası oldu.
4.4. 1936-1939 Büyük Arap İsyanı: Nedenleri, Gelişimi ve Sonuçları
1930’larda, özellikle Nazi Almanyası’ndan kaçan Yahudi göçünün rekor seviyelere ulaşmasıyla, Filistinli Arapların kendi vatanlarında azınlık durumuna düşme korkusu zirveye ulaştı. Bu ortamda, 1936 baharında Filistin tarihinin en büyük ve en uzun soluklu başkaldırısı olan Büyük Arap İsyanı patlak verdi. Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni liderliğindeki Arap Yüksek Komitesi tarafından başlatılan altı aylık bir genel grevle başlayan isyan, kısa sürede kırsal kesime yayılan ve üç yıl süren bir gerilla savaşına dönüştü. İsyanın temel talepleri netti: Yahudi göçünün tamamen durdurulması, Yahudilere toprak satışının yasaklanması ve demokratik seçimlerle kurulacak ulusal bir hükümetin oluşturulması.
İngilizler, isyanı bastırmak için on binlerce asker ve son derece sert yöntemler kullandı. Köyler toplu olarak cezalandırıldı, evler yıkıldı, binlerce kişi yargısız tutuklandı ve yüzlerce isyancı idam edildi. Ancak bu sürecin en kritik ve uzun vadeli sonucu, İngilizlerin isyanı bastırmak için Yahudi paramiliter örgütü Haganah ile kurduğu işbirliğiydi. İngilizler, Haganah üyelerini “Yahudi Yerleşimci Polisi” ve “Ek Polis Kuvveti” adı altında resmen silahlandırdı, eğitti ve onlarla birlikte Arap isyancılara karşı operasyonlar düzenledi. Ünlü İngiliz subay Orde Wingate tarafından kurulan “Özel Gece Mangaları” gibi birimler, Haganah militanlarına modern savaş ve kontrgerilla taktikleri öğretti.
Bu durum, Siyonist ve Filistin ulusal hareketleri arasında ölümcül bir asimetri yarattı. Bir yanda İngilizler, Filistin toplumunun siyasi ve askeri kapasitesini sistematik olarak yok ederken; diğer yanda, gelecekteki İsrail ordusunun çekirdeğini oluşturan Haganah’ı bizzat eğitip silahlandırıyordu.
İsyanın Filistinliler için sonuçları yıkıcı oldu. Yaklaşık 5.000 Arap öldürüldü, 15.000’i yaralandı ve yetişkin erkek nüfusun %10’undan fazlası ya öldürüldü, ya hapsedildi ya da sürgüne gönderildi. Arap Yüksek Komitesi dağıtıldı, Emin el-Hüseyni ve diğer tüm ulusal liderler Filistin’den sürüldü. 1939’a gelindiğinde, Filistin toplumu siyasi olarak lidersiz, askeri olarak örgütsüz ve toplumsal olarak tükenmiş bir haldeydi. Buna karşılık Siyonist taraf, 1948’de kullanacağı organize, eğitimli ve silahlı bir güce İngilizlerin sayesinde kavuşmuştu. Dolayısıyla, 1948 savaşının sonucu, büyük ölçüde 1936-39 isyanının bu asimetrik mirası tarafından daha o zamandan belirlenmişti.
Taksim Planından Felakete: İsrail’in Kuruluşuna Giden Yol
Manda yönetiminin son on yılı, Filistin’in bölünmesi (taksim) fikrinin uluslararası bir çözüm önerisi olarak ortaya çıkışına ve bu fikrin 1948’de yüz binlerce Filistinlinin yerinden edildiği Nakba’ya (Büyük Felaket) dönüşmesine tanıklık etmiştir. Bu süreç, zayıflatılmış ve lidersiz bırakılmış bir Filistin toplumu ile askeri ve kurumsal olarak devletleşmeye hazır bir Siyonist hareket arasındaki nihai ve eşitsiz yüzleşmeyi hazırlamıştır.
5.1. Peel Komisyonu ve İlk Taksim Planı (1937)
1936-1939 Büyük Arap İsyanı’nın şiddeti, İngiliz hükümetini manda politikasının sürdürülebilirliğini sorgulamaya itti. Bu amaçla Lord Peel başkanlığında kurulan Filistin Kraliyet Komisyonu, 1937’de yayınladığı raporunda tarihi bir sonuca vardı: Manda rejimi “işlemez” (unworkable) hale gelmişti ve iki toplumun bir arada yaşama ihtimali kalmamıştı. Komisyon, çözüm olarak tarihte ilk kez Filistin’in bölünmesini önerdi.
Peel Komisyonu’nun taksim planı, uygulanmamış olmasına rağmen, Filistin sorununda geri döndürülemez bir kavramsal kırılma yarattı. O güne kadar sorun, “tek bir devlet içinde iki toplumun haklarının nasıl yönetileceği” paradigması çerçevesinde ele alınıyordu. Peel Raporu ise bu paradigmayı yıkarak, çözümü “toprağın etnik temelde bölünmesi” olarak tanımladı. Bu, sorunu bir “azınlık hakları” meselesi olmaktan çıkarıp, bir “toprak ve egemenlik” meselesine dönüştürdü. Siyonist hareketin nihai hedefi olan “devlet” fikri, ilk kez resmi bir İngiliz belgesinde meşru bir çözüm önerisi olarak yer aldı. Bu, on yıl sonra Birleşmiş Milletler’de tartışılacak olan 1947 Taksim Planı’nın entelektüel ve siyasi temelini oluşturdu.
Planın içeriği, Filistinli Arapların neden şiddetle karşı çıktığını açıkça göstermektedir:
Peel Komisyonu 1937 Taksim Planı Önerisi

Plan, Araplar tarafından topraklarının en değerli kısmını, o dönemde nüfusun sadece üçte birini oluşturan Yahudilere verdiği ve gerçek bir bağımsızlık sunmadığı için tamamen reddedildi. Siyonist liderlik içinde ise plan tartışmalıydı; bazıları küçük bir devleti kabul etmeyi bir başlangıç olarak görürken, revizyonistler tamamını istiyordu. Artan Arap tepkisi ve yaklaşan İkinci Dünya Savaşı koşullarında İngiltere, planı 1938’de rafa kaldırdı. Türkiye ise konuyu İngiltere’nin bir iç meselesi olarak görerek tarafsız bir tutum benimsedi.
5.2. İsyanın Mirası: Zayıflayan Filistin Liderliği ve Güçlenen Siyonist Milisler
1936-39 isyanının bastırılması, 1940’lı yıllara girilirken Filistin’deki güç dengesini Siyonist hareket lehine dramatik bir şekilde değiştirmişti. Bölüm 4’te detaylandırıldığı gibi, Filistin toplumu siyasi liderliğinden ve askeri kapasitesinden yoksun bırakılmıştı. Binlerce tecrübeli aktivist ve savaşçı ya öldürülmüş ya da hapsedilmiş, ulusal liderlerin tamamı ise sürgüne gönderilmişti. Bu durum, 1947-1948’deki kritik dönemde Filistinlilerin ortak bir strateji geliştirmesini ve etkili bir direniş örgütlemesini imkansız hale getirdi.
Buna karşılık, Siyonist taraf bu dönemi bir güç biriktirme ve hazırlık evresi olarak kullandı. İngilizler tarafından isyanı bastırmak için eğitilen ve silahlandırılan Haganah, on binlerce üyeye sahip, disiplinli ve tecrübeli bir orduya dönüşmüştü. Haganah’ın yanı sıra, daha radikal ve terör yöntemlerini benimseyen İrgun ve Lehi (Stern Çetesi) gibi yeraltı örgütleri de hem Araplara hem de zaman zaman İngilizlere karşı saldırılar düzenleyerek askeri kapasitelerini artırıyorlardı. 1948’e gelindiğinde, karşı karşıya olan iki toplumdan biri tamamen örgütsüz ve savunmasızken, diğeri fiili bir devletin tüm askeri ve kurumsal aygıtlarına sahipti.
5.3. Siyonist Örgütlerin Sistematik Dışlama ve Tehcir Faaliyetleri
Kullanıcının sorgusunda yer alan “asimile etme” ifadesi, Siyonist hareketin Filistin’deki stratejisini anlamak için kritik bir noktaya işaret etmektedir. Ancak tarihsel kanıtlar, Siyonist projenin amacının yerel Arap halkını kendi kültürel ve siyasi yapılarına entegre etmek veya asimile etmek olmadığını, tam tersine onları sistematik olarak dışlamak, yerinden etmek (tehcir) ve mülksüzleştirmek olduğunu göstermektedir. Bu strateji, üç temel alanda kendini göstermiştir:
- Ekonomik Dışlama: “İbrani Emeği” (Avoda Ivrit) politikası, Yahudi ekonomisini Arap işgücünden tamamen arındırmayı hedefleyerek, iki toplum arasında bir ekonomik apartheid duvarı örmüştür.
- Toprak Yoluyla Mülksüzleştirme: Yahudi Ulusal Fonu’nun (JNF) satın aldığı topraklarda Arap kiracıların çalışmasını yasaklayan politikası, on binlerce çiftçinin nesillerdir işledikleri topraklardan sürülmesine neden olmuştur.
- Askeri Yöntemlerle Tehcir: 1947 BM Taksim Planı’nın ardından ve 1948 savaşı sırasında, Haganah ve diğer milis grupları, “Plan Dalet” (Plan D) gibi askeri operasyonlarla Arap köylerinin sistematik olarak boşaltılması, yıkılması ve halkının sürülmesini hedeflemiştir. Bu operasyonların amacı, kurulacak Yahudi devletinin sınırları içinde mümkün olduğunca az Arap nüfusu bırakmaktı. 9 Nisan 1948’de İrgun ve Lehi militanlarının Kudüs yakınlarındaki Deyr Yasin köyünde gerçekleştirdiği ve 100’den fazla sivilin (kadın, çocuk, yaşlı dahil) katledildiği olay, bu stratejinin en korkunç örneğidir. Deyr Yasin Katliamı, Filistin halkı arasında büyük bir panik yaratarak, diğer köylerin ve şehirlerin boşaltılmasını hızlandıran bir terör eylemi işlevi görmüştür.
Bu sistematik dışlama ve tehcir politikalarının sonucunda, 1948 savaşı sonunda 670’ten fazla Filistin köyü haritadan silinmiş ve yaklaşık 900.000 Filistinli evlerini ve topraklarını terk ederek mülteci durumuna düşmüştür. Bu olay, Filistinlilerin “Nakba” yani “Büyük Felaket” olarak andığı trajedidir.
Tarihsel Sürecin Bugüne Etkileri
Bu rapor boyunca sunulan tarihsel kanıtlar ve analizler, Filistin sorununun basit bir toprak anlaşmazlığı veya dini bir çatışma olmadığını, aksine kökleri 19. yüzyıla uzanan karmaşık siyasi, ekonomik ve toplumsal süreçlerin bir sonucu olduğunu ortaya koymaktadır. Raporun ana bulguları şu şekilde özetlenebilir:
- Osmanlı Reformlarının Beklenmedik Mirası: Osmanlı Devleti’nin modernleşme ve merkezileşme amacıyla çıkardığı 1858 Arazi Kanunnamesi, Filistin’de toprağın mülkiyet yapısını kökten değiştirmiştir. Köylülerin vergi ve askerlik korkusuyla topraklarını şehirli ve genellikle bölgede yaşamayan nüfuzlu ailelerin adına kaydettirmesi, toprağı alınıp satılabilir bir metaya dönüştürmüş ve Siyonist hareketin arazi satın alma stratejileri için istemeden de olsa elverişli bir zemin hazırlamıştır.
- İngiliz Mandasının Belirleyici Rolü: İngiliz Manda rejimi, tarafsız bir yönetici olmaktan çok, Siyonist projenin hamisi olarak hareket etmiştir. Balfour Deklarasyonu’nu manda metnine dahil ederek, Yahudi Ajansı’na “devlet-içinde-devlet” statüsü tanıyarak ve Siyonist hedefleri kolaylaştıran hukuki ve idari düzenlemeler yaparak, çatışmanın en başından itibaren taraflar arasında ölümcül bir asimetri yaratmıştır.
- “Toprak Satışı” Mitosunun Çürütülmesi: “Filistinliler topraklarını sattı” anlatısı, tarihsel verilerle desteklenmeyen siyasi bir mitostur. 1947’ye gelindiğinde Yahudilerin yasal yollarla sahip olduğu topraklar, Filistin’in toplam yüzölçümünün sadece %6-7’sini oluşturuyordu. Bu satışların büyük çoğunluğu da Filistinli köylüler tarafından değil, Filistin dışında yaşayan Levanten büyük toprak sahipleri tarafından yapılmıştır. İsrail’in bugün kontrol ettiği toprakların ezici çoğunluğu, satın alma yoluyla değil, 1948’deki askeri fetih, tehcir ve sonrasında çıkarılan yasalarla mülklere el konulması yoluyla elde edilmiştir.
- Filistin Direnişinin Trajik Öyküsü: Filistin halkı, bu sürece karşı siyasi ve askeri olarak direnmiştir. Ancak bu direniş, iç bölünmeler ve en önemlisi 1936-1939 Büyük Arap İsyanı’nın İngilizler tarafından acımasızca bastırılmasıyla zayıflatılmıştır. Bu süreçte Filistin’in siyasi ve askeri kapasitesi yok edilirken, geleceğin İsrail ordusu olan Haganah, bizzat İngilizler tarafından eğitilmiş ve silahlandırılmıştır. Bu asimetri, 1948 savaşının sonucunu büyük ölçüde belirlemiştir.
Sonuç olarak, 1948’de yaşananlar, ani bir savaşın sonucu değil, on yıllar boyunca süren sistematik bir kurumsal inşa (Siyonist tarafında) ve mülksüzleştirme (Filistin tarafında) sürecinin zirve noktasıdır. İsrail devletinin kuruluşu, Filistinlilerin topraklarını satmasıyla değil, büyük ölçüde askeri güç, planlı tehcir ve bu süreci meşrulaştıran uluslararası siyasetin bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. Bu tarihsel sürecin yarattığı mülteci sorunu, toprağın ve egemenliğin bölünmesi ve ulusal hakların tanınmaması gibi temel meseleler, günümüzdeki çözümsüzlüğün ve devam eden çatışmanın temelini oluşturmaya devam etmektedir. Tarihi doğru anlamak, bugünü ve geleceği şekillendirmek için atılması gereken ilk ve en önemli adımdır.
Kaynaklar
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/463936/yokAcikBilim_10090510.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/652399
https://dergipark.org.tr/tr/pub/beytulmakdis/issue/51569/632958
http://www.filistin.org/tr/pub/issue/67826/1023362
https://www.diyanethaber.com.tr/kuduste-gerginligin-odagi-isgalcilerin-bayrak-yuruyusu
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/25775.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/1936-39_Arap_ayaklanmalar%C4%B1
https://isamveri.org/pdfdrg/D02894/2006_1/2006_1_KENANOGLUMM.pdf
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/178351/yokAcikBilim_10020110.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/Osmanl%C4%B1-Devleti-D%C4%B1%C5%9F-Bor%C3%A7lar%C4%B1.pdf
https://www.e-skop.com/skopbulten/filistin-isyanlarinda-aydinlar-1936-1939/6648
https://www.kuduscalismagrubu.com/gonderi/peel-komisyonu-sureci-ve-sonrasi-filistin
https://ytb.gov.tr/haberler/osmanli-donemi-filistin-cografyasi
https://www.indyturk.com/node/671931/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/osmanl%C4%B1-belgelerinde-filistinde-yahudilere-toprak-sat%C4%B1%C5%9F%C4%B1-ve-i%CC%87srailin
https://teyit.org/dosya/filistin-halkinin-toprak-sattigi-iddiasi-hakkinda-neler-biliniyor
https://kadimsehirkudus.com/madde.asp?liste=2&cat=24&item=286
https://ankaenstitusu.com/siyonizmin-dogusu-ve-yahudi-devleti-fikri_2/
https://cdn.anadolu.edu.tr/files/anadolu-cms/Z3w8yLla/announcement/filistin-de-insan-haklari-ihlalleri-ve-gazze-soykirimi-raporu-bc2b33aaf78f7260.pdf
https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/tr_PaaBS.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2915729
https://www.gencbirikim.net/filistin-direnisi-ve-toprak-meselesi-ii/
https://www.haksozhaber.net/okul/intifada-ve-1936-1939-ayaklanmasi-bir-karsilastirma-4512yy.htm
https://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin%27de_Yahudilerin_toprak_sat%C4%B1n_almas%C4%B1
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/312434/yokAcikBilim_396862.pdf?sequence=-1
https://cdn.istanbul.edu.tr/file/1CD58DF90A/12560C25EA4A4D7D8433DE95A989C986?doi=10.26650/TurkJHist.2019.19001
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/60356.pdf
https://www.youtube.com/watch?v=8fxDLhw0MZI
http://www.filistin.org/en/download/article-file/4542435
https://dergipark.org.tr/en/pub/jtcs/issue/88656/1591129
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0srail-Filistin_%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/276248
https://www.dijitalhafiza.com/kavramlar-sozlugu/peel-komisyonu
https://ets.anadolu.edu.tr/storage/nfs/TAR309U_2021/ebook/TAR309U_2021-13V1S1-8-0-0-SV1-ebook.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/36062
https://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/bunyaminkocaoglu/63949/11.pdf
https://iletisim.com.tr/kitap/filistin-ulusal-hareketinin-kurucusu-haci-emin-el-huseyni/6963
https://www.aksacocuk.com.tr/icerik.asp?cat=2&id=28
https://acikerisim.uludag.edu.tr/server/api/core/bitstreams/c31859f8-0352-4b86-bfac-b10f99fea43b/content
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3756438
https://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Flama_Duvar%C4%B1
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3863794
https://file.setav.org/Files/Pdf/20130125150650_israil-siyasetini-anlama-kilavuzu_son.pdf
https://islamansiklopedisi.org.tr/filistin
http://www.filistin.org/en/download/article-file/2080436
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/45083.pdf
https://ilkha.com/gundem/dr-elbek-filistin-de-aglama-duvari-olarak-bilinen-yerin-gercek-adi-burak-duvari-dir-186420
https://ttk.gov.tr/xviii-turk-tarih-kongresi-cilt-v/
https://www.tdadergi.com/file/2020/02/123-243-391414.pdf
https://islamansiklopedisi.org.tr/aglama-duvari
https://ticaret.gov.tr/data/5ed8e48f13b876d8ec73d587/F%C4%B0L%C4%B0ST%C4%B0N%20pazar%20bilgileri%202025.pdf
https://www.insamer.com/tr/israilin-filistinli-vatandaslarina-yonelik-ayrimci-yasalari.html
https://scholar.harvard.edu/files/martinkramer/files/balfour_deklarasyonu.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Siyonist_Te%C5%9Fkil%C3%A2t%C4%B1
https://www.diyanethaber.com.tr/siyonizm-filistinde-bir-yahudi-devleti-kurma-girisimi
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/659643
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0srail_Yahudi_Ajans%C4%B1
https://dergipark.org.tr/en/pub/esad/issue/85366/1443467
https://www.isav.org.tr/img/20240520__9678918719.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin_Ulusal_G%C3%BCvenlik_Kuvvetleri
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/398729
http://kutuphane.mugla.bel.tr/wp-content/uploads/2022/04/Caglar-Boyunca-Tarim-Insan-Toplum.pdf
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-topraklarinin-ingiliz-anahtari-balfour/949274
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mossad
https://www.polenekoloji.org/israili-yesil-yikamada-jnf-rolu/
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/ET001637.pdf
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ulusal-yahudi-fonunun-bati-seriadaki-filistin-topraklarini-alma-karari-yahudileri-ikiye-boldu/2149320
https://ormer.sakarya.edu.tr/uploads/files/6_birinci_dunya_savasi_sonrasinda_filistin_de_toplum_ve_siyaset_1919_1922_ilovepdf_compressed.pdf
https://www.deik.org.tr/uploads/filistin-ulke-bulteni-ekim-2017.pdf
https://israeled.org/resources/documents/peel-commission-report/
https://www.reddit.com/r/MapPorn/comments/2bh363/the_1937_peel_commission_partition_plan_for/
https://en.wikipedia.org/wiki/Peel_Commission
https://en.wikipedia.org/wiki/Hope_Simpson_Enquiry
https://ecf.org.il/issues/issue/1461
https://tr.wikipedia.org/wiki/Balfour_Deklarasyonu_(1917
https://www.istanbultarih.com/1937-peel-komisyonu-raporu–filistin-in-taksim-plani-ve-turkiye-nin-tutumu-22.html
https://www.palquest.org/en/historictext/6719/peel-commission-report
https://en.wikipedia.org/wiki/1929_Palestine_riots
https://ismi.emory.edu/documents/stein-publications/hundred-years-social-change.pdf
https://www.jewishvirtuallibrary.org/the-palestine-arab-congress
https://en.wikipedia.org/wiki/Shaw_Commission
https://en.wikipedia.org/wiki/Palestine_Arab_Congress
https://www.cambridge.org/core/journals/continuity-and-change/article/alternatives-to-expropriation-rent-credit-and-peasant-landholding-in-medieval-europe-and-modern-palestine/DA9EA807B6DFCB9647EEA162C446DAD2
https://www.jewishvirtuallibrary.org/map-of-the-peel-partition-plan
https://www.researchgate.net/publication/233583265_Colonial_Misunderstanding_of_an_Efficient_Peasant_Institution_Land_Settlement_and_Mush_Tenure_in_Mandate_Palestine_1921-47
https://fanack.com/arab-palestinian-israeli-conflict/history-of-the-palestinian-israeli-conflict/rise-of-zionism/historic-palestine-the-arab-executive/
https://www.hup.harvard.edu/books/9780674021358
https://www.palquest.org/en/historictext/21720/report-shaw-commission-al-buraq-western-wall-disturbances-august-1929
https://ismi.emory.edu/documents/stein-publications/website%20docs%202011-2004/website%20docs%202000%20and%20earlier/Peasants%20and%20Politics.pdf
https://www.parc-us-pal.org/wp-content/uploads/2022/03/enc_PalestineMandate.pdf
https://www.britannica.com/event/Peel-Commission
https://www.bakonline.org/en/research+publications/prospections/palestine+++the+commons++or++marx+++the+musha+a/
https://www.jewishvirtuallibrary.org/the-shaw-commission
https://www.un.org/unispal/history2/origins-and-evolution-of-the-palestine-problem/part-i-1917-1947/
https://www.encyclopedia.com/humanities/encyclopedias-almanacs-transcripts-and-maps/palestinian-arab-congresses
https://ecf.org.il/issues/issue/253
https://ecf.org.il/issues/issue/1460