Toplum

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği, Yasal Çerçeve ve Erkek Mağduriyeti

Kavramsal Çerçeve ve Raporun Yol Haritası

Bu rapor, Türkiye’deki kadın-erkek eşitsizliği olgusunu, bu eşitsizliği gidermeye yönelik yasal düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin uygulanması sürecinde erkeklerin yaşadığı iddia edilen mağduriyetleri bütüncül bir yaklaşımla ele almayı amaçlamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, son yıllarda küresel ve ulusal ölçekte en çok tartışılan konulardan biri haline gelmiştir. Bu tartışmalar, bir yandan kadınların tarihsel olarak maruz kaldığı dezavantajları gidermeyi hedeflerken, diğer yandan bu amaçla yapılan yasal düzenlemelerin erkekler üzerinde yarattığı iddia edilen olumsuz etkiler ve “erkek mağduriyeti” söylemleri üzerinden yeni bir boyut kazanmıştır. Raporun temel hedefi, tek taraflı bir argümanı savunmak veya doğrulamak yerine, konuyu istatistiksel veriler, hukuki metinler, akademik çalışmalar, yargı kararları ve toplumsal tartışmalar ekseninde, dengeli, objektif ve analitik bir perspektifle incelemektir.

Raporun metodolojisi, uluslararası kuruluşların (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı – UNDP, Dünya Ekonomik Forumu – WEF, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü – OECD) endeksleri, ulusal istatistik kurumunun (Türkiye İstatistik Kurumu – TÜİK) verileri, ilgili kanun metinleri (Türk Medeni Kanunu, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Türk Ceza Kanunu), Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları, konuyla ilgili akademik makaleler, hukukçu görüşleri ve sivil toplum kuruluşlarının raporları gibi çeşitli birincil ve ikincil kaynakların kapsamlı bir sentezine dayanmaktadır. Bu çok katmanlı yaklaşım, konunun hem makro düzeydeki istatistiksel görünümünü hem de mikro düzeydeki bireysel ve hukuki yansımalarını ortaya koymayı hedeflemektedir.

Analizin sağlıklı bir zeminde yürütülebilmesi için raporda sıkça kullanılacak bazı temel kavramların açıklanması elzemdir. Toplumsal cinsiyet (gender), bireylerin biyolojik cinsiyetlerinden (sex) farklı olarak, toplum tarafından kendilerine atfedilen rol, sorumluluk, beklenti ve davranış kalıplarını ifade eder.  

Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların ve erkeklerin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki alanlarda eşit hak, fırsat ve kaynaklara sahip olmasını amaçlar. Pozitif ayrımcılık, tarihsel olarak dezavantajlı konumda olan grupların (bu bağlamda kadınların) fiili eşitliğe ulaşabilmesi için geçici olarak özel tedbirler alınmasını ifade eder; 6284 Sayılı Kanun’un “kadınlara yönelik özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz” ilkesi bu kavrama dayanır.  

Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel saldırıyı değil, aynı zamanda cinsel, psikolojik ve ekonomik baskıyı da içeren, temelinde cinsiyete dayalı güç eşitsizliğinden kaynaklanan bir insan hakkı ihlalidir.  

Erkek mağduriyeti söylemi ise, özellikle boşanma, velayet, nafaka ve şiddet iddiaları gibi hukuki süreçlerde, mevcut yasaların ve uygulamaların erkekler aleyhine sistematik bir haksızlık yarattığı ve onları mağdur ettiği tezine dayanır. Son olarak,  

“kadının beyanı esastır” ilkesi, hukuki anlamda bir “mahkumiyet karinesi” olmayıp, genellikle tanık ve delil bulunmayan cinsel suçlar gibi vakalarda, mağdurun ifadesinin ciddiye alınarak soruşturma sürecinin başlatılması için yeterli şüphe olarak kabul edilmesini öngören bir usul ilkesidir. Bu kavramsal çerçeve, raporun ilerleyen bölümlerinde yürütülecek analizler için ortak bir dil ve anlayış zemini oluşturacaktır.  

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinin Verilerle Panoraması

Türkiye’de kadın hakları ve erkek mağduriyeti eksenindeki hukuki tartışmaları sağlıklı bir zemine oturtmak, öncelikle ülkedeki mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin boyutlarını somut verilerle anlamayı gerektirir. Yasal düzenlemeler, toplumsal bir ihtiyaca yanıt olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, kadınları korumayı ve eşitliği sağlamayı hedefleyen kanunların varlık nedenini kavramak için, uluslararası ve ulusal istatistiklerin sunduğu objektif tabloyu incelemek kritik bir başlangıç noktasıdır. Bu bölüm, Türkiye’nin küresel endekslerdeki konumunu ve ulusal verilerle temel alanlardaki kadın-erkek farklarını ortaya koyarak, sonraki bölümlerdeki hukuki analizlere bir bağlam sunmaktadır.

1.1. Uluslararası Endekslerde Türkiye’nin Konumu: Küresel Bir Karşılaştırma

Uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan endeksler, ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitliği performansını küresel ölçekte karşılaştırma imkanı sunar. Bu endeksler, Türkiye’nin belirli alanlarda ilerleme kaydederken, pek çok alanda hala önemli zorluklarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yayımlanan raporlar, bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye, 2022 verilerine göre İnsani Gelişme Endeksi’nde (İGE) 193 ülke arasında 45. sırada yer alarak “Çok Yüksek İnsani Gelişme” kategorisinde bulunmaktadır. Bu, ülkenin genel refah ve kalkınma düzeyindeki başarısına işaret eder. Ancak bu genel başarı, toplumsal cinsiyet temelinde incelendiğinde farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi (TCDGE), kadınların İGE değerinin erkeklerin İGE değerine oranını ölçer. 2022’de Türkiye’nin kadın İGE değeri 0,825 iken, erkek İGE değeri 0,876’dır. Bu durum, 0,941’lik bir TCDGE değeri ortaya çıkarmakta ve Türkiye’yi bu alanda 3. Grupta konumlandırmaktadır. Daha da önemlisi, Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (EUİGE), ülkedeki eşitsizlikler nedeniyle ne kadar potansiyel insani gelişme kaybı yaşandığını gösterir. Türkiye’nin eşitsizlik nedeniyle insani gelişmedeki kaybı %16,1 gibi önemli bir orandadır. Bu, kağıt üzerindeki kalkınmanın nimetlerinin topluma, özellikle de kadın ve erkek arasında adil bir şekilde dağılmadığının somut bir göstergesidir.  

UNDP’nin bir diğer önemli göstergesi olan Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE), eşitsizliği üç temel boyutta ölçer: üreme sağlığı, güçlenme (siyasi temsil ve eğitim) ve işgücü piyasasına katılım. Türkiye’nin bu endeksteki performansı, özellikle siyasi güçlenme ve ekonomik katılım alanlarındaki zayıflıkları gözler önüne sermektedir.  

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Sosyal Kurumlar ve Toplumsal Cinsiyet Endeksi (SKTCE) ise, ayrımcılığı daha derinlemesine, sosyal kurumlardaki köklerine inerek inceler. Bu endeks; aile içi ayrımcılık (çocuk evliliği, miras hakkı), fiziksel bütünlüğün kısıtlanması (kadına yönelik şiddet), üretken kaynaklara kısıtlı erişim ve sivil özgürlükler gibi boyutları ele alır. Türkiye’nin bu endeksteki puanı, birçok AB ülkesiyle karşılaştırıldığında, sosyal kurumlarda ve yasalarda devam eden ayrımcı pratiklerin varlığına işaret etmektedir.  

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yayımlanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi (Global Gender Gap Index) de benzer bir tablo sunar. Bu endeks, dört temel alandaki uçurumları ölçer: Ekonomik Katılım ve Fırsatlar, Eğitime Katılım, Sağlık ve Hayatta Kalma ve Politik Güçlenme. Türkiye, genellikle bu endeksin genel sıralamasında alt sıralarda yer almakta, özellikle “Ekonomik Katılım ve Fırsatlar” ile “Politik Güçlenme” alt başlıklarında en düşük puanları almaktadır. Bu durum, kadınların ekonomide ve siyasette karar alma mekanizmalarından ne denli dışlandığını küresel ölçekte teyit etmektedir.  

1.2. Ulusal İstatistiklerle Temel Göstergeler (TÜİK Verileri)

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından düzenli olarak yayımlanan veriler, uluslararası endekslerin işaret ettiği eşitsizliklerin ulusal düzeydeki somut yansımalarını detaylandırmaktadır. Bu veriler, eğitimden ekonomiye, siyasetten toplumsal yaşama kadar birçok alanda kadınlar ve erkekler arasında belirgin farklar olduğunu göstermektedir.

Eğitim: Eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğine giden yolda en temel basamaklardan biridir. Türkiye’de son yıllarda kadınların eğitim seviyesinde önemli bir artış gözlenmektedir. 2011 yılında kadınların ortalama eğitim süresi 6,4 yıl iken, bu süre 2023’te 8,6 yıla yükselmiştir. Erkeklerde ise aynı dönemde 8,3 yıldan 10,1 yıla bir artış olmuştur. Aradaki fark devam etse de, özellikle yükseköğretime katılımda kadınların kaydettiği ilerleme dikkat çekicidir. 2008’de 25 yaş ve üzeri kadınların sadece %7,1’i yükseköğretim mezunuyken, 2023’te bu oran %22,7’ye fırlamıştır. Erkeklerde ise bu oran %11,2’den %26,2’ye çıkmıştır. Bu veriler, kadınların bireysel potansiyellerini ve yetkinliklerini artırma yönünde büyük bir çaba gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ancak bu eğitimsel kazanımların, hayatın diğer alanlarına aynı oranda yansımadığı görülmektedir. Bu durum, “eğitimsel ilerleme-ekonomik katılım paradoksu” olarak adlandırılabilecek bir olguya işaret eder. Kadınlar daha eğitimli hale gelmelerine rağmen, işgücü piyasasına girişte ve kariyerlerinde ilerlemede yapısal engellerle karşılaşmaya devam etmektedir. Bu paradoks, boşanma sonrası kadının yoksulluğa düşme riskini artıran ve nafaka gibi destek mekanizmalarının gerekliliğini savunan argümanların temelini oluşturur.  

Ekonomi: Ekonomik alandaki veriler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en keskin şekilde görüldüğü alanlardan biridir. 2023 yılı itibarıyla 15 ve daha yukarı yaştaki kadınların işgücüne katılım oranı %35,8 iken, bu oran erkeklerde %71,2’dir. Yani, çalışma çağındaki her üç erkekten ikisi işgücü piyasasındayken, bu oran kadınlarda üçte birdir. Kadınların istihdam oranı ise sadece %31,3’tür; bu oran erkeklerin istihdam oranının (%65,7) yarısından daha azdır. Eğitim seviyesi arttıkça kadınların işgücüne katılımı da artsa (yükseköğretim mezunu kadınlarda %68,9), bu oran dahi eğitimli erkeklerin gerisinde kalmaktadır. Kadınların istihdamdaki bir diğer dikkat çekici özelliği ise yarı zamanlı çalışma oranlarının yüksekliğidir. 2023’te kadınlarda yarı zamanlı çalışma oranı %16,1 iken, erkeklerde bu oran sadece %7,3’tür. Bu durum, kadınların üzerine yüklenen geleneksel ev içi sorumluluklar ve çocuk bakımı gibi engeller nedeniyle tam zamanlı ve güvenceli işlere erişimde zorlandıklarını göstermektedir. Nitekim 3 yaşın altında çocuğu olan kadınların istihdam oranı %27,1 gibi çok düşük bir seviyededir.  

Siyaset ve Karar Alma Mekanizmaları: Kadınların siyasi ve kamusal alanda temsili, son yıllarda artış gösterse de hala yetersizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı, 2007’de %9,1 iken, 2024 itibarıyla %19,9’a yükselmiştir. Benzer şekilde, kadın büyükelçi oranı da 2011’deki %11,9’dan 2024’te %26,9’a çıkmıştır. Bu artışlar olumlu adımlar olmakla birlikte, nüfusun yarısını oluşturan kadınların (%49,9) karar alma mekanizmalarında hala nüfuslarıyla orantılı bir şekilde temsil edilmekten çok uzak olduğunu göstermektedir. Bu durum, “temsilde adalet” ilkesi açısından ciddi bir eksikliğe işaret etmektedir.  

Toplumsal Yaşam ve Güvenlik: Eşitsizlik, kamusal alanla sınırlı kalmayıp özel alana da derinlemesine nüfuz etmektedir. 2021 Türkiye Aile Yapısı Araştırması’na göre, ev işlerini genellikle kadınların üstlendiği görülmektedir. Bu “görünmez emek”, kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılımının önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Daha endişe verici olan ise güvenlik ve şiddetle ilgili verilerdir. Kadınların erkeklerden ortalama 5,3 yıl daha uzun yaşamasına rağmen (doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda 80, erkeklerde 74,7 yıl) , “sağlıklı” yaşam süreleri erkeklerden 2,7 yıl daha kısadır. Bu durum, hayat kalitelerinin daha düşük olabileceğine ve kronik stres gibi faktörlere daha fazla maruz kaldıklarına işaret edebilir. Nitekim, 2024 verilerine göre kadınların %8,4’ü evde yalnızken kendilerini güvensiz hissederken, bu oran erkeklerde sadece %3,1’dir. Bu korku yersiz değildir; Türkiye’de kadına yönelik şiddet oranları endişe verici boyutlardadır. Resmi verilere göre sadece 2020 yılında 266 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetmiştir. Araştırmalar, kadınların neredeyse yarısının hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kaldığını göstermektedir. Bu “görünmez eşitsizlik”, yani kadınların sürekli bir tehdit ve güvensizlik algısıyla yaşaması, 6284 Sayılı Kanun gibi koruyucu yasal düzenlemelerin neden sadece bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunu açıklamaktadır.  

Aşağıdaki tablo, 2021-2024 yılları arasında TÜİK verilerine dayalı olarak temel göstergelerdeki cinsiyet farklarını özetlemektedir.

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karne Tablosu (2021-2024 Karşılaştırmalı)

GöstergeYılKadınErkekKaynak
Nüfus Oranı (%)202349.950.1  
Ortalama Eğitim Süresi (Yıl, 25+ Yaş)20228.510.0  
20238.610.1  
İşgücüne Katılım Oranı (%)202132.870.3  
202335.871.2  
İstihdam Oranı (%)202128.062.8  
202331.365.7  
Yarı Zamanlı Çalışma Oranı (%)202116.47.0  
202316.17.3  
Milletvekili Oranı (%)202217.382.7  
202419.980.1  
Büyükelçi Oranı (%)202227.272.8  
202426.973.1  

Not: Tablodaki veriler, ilgili yıllara ait TÜİK “İstatistiklerle Kadın” bültenlerinden derlenmiştir.

Eşitlik ve Koruma Ekseninde Türk Hukuk Sistemi

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik hukuki çerçeve, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana önemli bir evrim geçirmiştir. Özellikle 21. yüzyılda yapılan reformlar, aileyi ve bireyi koruma altına almayı hedefleyen modern ve eşitlikçi bir yasal yapı oluşturmuştur. Erkek mağduriyeti iddialarının merkezinde yer alan bu yasal düzenlemeleri, amaçlarını ve temel hükümlerini tarafsız bir dille anlamak, tartışmanın doğru bir zeminde yürütülmesi için zorunludur. Bu bölümde, Türk Medeni Kanunu’ndaki dönüşüm ve 6284 Sayılı Kanun’un getirdiği koruma mekanizmaları objektif bir şekilde incelenmektedir.

2.1. Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) Dönüşüm: Ailede Eşitlik İlkesi

1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu, o dönemin koşullarında kadın hakları açısından devrim niteliğinde adımlar atmıştır. Tek eşle evlilik, resmi nikah zorunluluğu, mirasta kız ve erkek çocuklara eşit pay ve kadınlara boşanma hakkı tanınması gibi düzenlemeler, kadını birey olarak tanıyan laik bir hukuk anlayışının temelini atmıştır. Ancak bu kanun, “kocanın birliğin reisi olduğu” (eski TMK m.152), kadının çalışmasının kocanın iznine bağlı olduğu (eski TMK m.159) ve evlilik birliğinde son sözün erkeğe ait olduğu gibi, dönemin ataerkil yapısını yansıtan hükümleri de barındırmaktaydı.  

Bu eşitsizlikçi unsurlar, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve gelişen toplumsal farkındalık neticesinde eleştiri konusu olmuş ve kapsamlı bir reform ihtiyacını doğurmuştur. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu, aile hukukunda “eşitlik” ilkesini merkeze alan köklü değişiklikler getirmiştir. Bu reformla birlikte, kağıt üzerindeki eşitlik ile uygulamadaki gerçeklik arasındaki gerilim de başlamıştır. Kanunlar formel eşitliği sağlarken, Bölüm 1’de görülen istatistiksel veriler bu eşitliğin toplumsal hayata tam olarak yansımadığını göstermektedir. Bu durum, yasaların uygulanmasında yaşanan sorunlara ve farklı kesimlerin aynı yasalara bakarak zıt sonuçlar çıkarmasına zemin hazırlamaktadır.  

Yeni TMK’nın getirdiği temel eşitlikçi düzenlemeler şunlardır:

  • Evlilik Birliğinin Yönetimi: “Evin reisi” kavramı tamamen kaldırılarak, yerine “Birliği eşler beraberce yönetirler” (TMK m.186) hükmü getirilmiştir. Bu değişiklikle, evlilik birliğine ilişkin kararların ortaklaşa alınması ilkesi benimsenmiştir.  
  • Konut Seçimi ve Giderlere Katılım: Eşlerin oturacakları konutu “birlikte seçecekleri” ve birliğin giderlerine “güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları” düzenlenmiştir (TMK m.186). Bu, kadının ev emeğinin de birliğe ekonomik bir katkı olarak tanınması anlamına gelmektedir.  
  • Meslek ve İş Seçimi: Kadının meslek veya iş seçimi için kocasından izin alması zorunluluğu kaldırılmış, “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” (TMK m.192) hükmü getirilmiştir.  
  • Soyadı Hakkı: Kadına, evlendikten sonra kocasının soyadının önünde kendi bekarlık soyadını da kullanma hakkı tanınmıştır (TMK m.187). Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararları ve devam eden hukuki süreçler, kadının dava yoluyla sadece kendi soyadını kullanma hakkını da fiilen mümkün kılmıştır.  
  • Mal Rejimi: En köklü değişikliklerden biri yasal mal rejiminde yapılmıştır. Eski kanundaki “mal ayrılığı” rejimi yerine, “edinilmiş mallara katılma rejimi” yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Bu rejime göre, evlilik birliği içinde, eşlerin çalışmasının karşılığı olan veya kişisel mallarının gelirlerinden elde edilen tüm malvarlığı değerleri (edinilmiş mallar), boşanma halinde eşler arasında “eşit olarak” paylaşılır. Bu düzenleme, özellikle gelir getirici bir işte çalışmayan veya daha az kazanan ve emeğini ev işleri ile çocuk bakımına harcayan eşi (genellikle kadın) korumayı amaçlayan en önemli reformlardan biridir.  
  • Velayet ve Miras: Evlilik devam ederken velayetin eşler tarafından “birlikte” kullanılacağı ilkesi getirilmiştir. Boşanma durumunda ise velayetin kime verileceği, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin, tamamen “çocuğun üstün yararı” ilkesine göre hakim tarafından takdir edilir. Miras hukukunda ise kız ve erkek çocuklar arasındaki tam eşitlik ilkesi korunmuştur.  

2.2. 6284 Sayılı Kanun: Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi

8 Mart 2012’de yürürlüğe giren 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, Türkiye’nin aile içi şiddetle mücadelesindeki en önemli yasal araçtır. Bu kanun, kendisinden önceki 4320 sayılı kanunun eksiklerini gidermek ve Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere, özellikle de İstanbul Sözleşmesi’ne (Türkiye daha sonra çekilmiş olsa da kanunun temel felsefesini oluşturmuştur) uyum sağlamak amacıyla çıkarılmıştır.  

Kanunun temel felsefesi, bir “ceza kanunu” olmaktan ziyade, bir “koruma ve önleme” kanunu olmasıdır. Bu durum, kanunun işleyiş mantığı ile ceza hukukunun mantığı arasında temel bir gerilim yaratır. Ceza hukuku, işlenmiş bir suçun “şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatı” üzerine kuruluyken, 6284 sayılı Kanun gibi koruma hukukları, bir zarar meydana gelme “tehlikesi” veya “riski” ortaya çıktığında, bu zararı önlemek için acil ve hızlı tedbirler almayı hedefler. Bu önleyici doğa, özellikle “delil aranmaması” gibi hükümlerde kendini gösterir ve erkek mağduriyeti tartışmalarının da merkezinde yer alır.

  • Kanunun Amacı ve Temel İlkeleri: Kanunun amacı, “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi” olarak tanımlanmıştır. Kanunun uygulanmasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı, hizmetlerin “kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul” ile sunulacağı belirtilmiştir. Kanun, kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirlerin “ayrımcılık olarak yorumlanamayacağını” açıkça ifade ederek pozitif ayrımcılık ilkesini benimser.  
  • Kanunun Kapsamı: Kanun, şiddeti geniş bir yelpazede tanımlar: fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmeye neden olan her türlü tutum ve davranış şiddet kapsamındadır. Kanunun koruma şemsiyesi, yaygın kanının aksine sadece kadınlara yönelik değildir. Şiddet mağduru veya şiddete uğrama tehlikesi altında olan “kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurları” bu kanundan faydalanabilir. Dolayısıyla, aile içinde şiddete uğrayan bir erkek veya ısrarlı takibe maruz kalan bir erkek de bu kanun kapsamında koruma talep etme hakkına sahiptir.  
  • Koruyucu ve Önleyici Tedbirler: Kanun, mağduru korumak ve şiddet uygulayanı engellemek için mülki amirler (vali, kaymakam) ve hakimler tarafından verilebilecek çeşitli tedbirler öngörür.
    • Koruyucu Tedbirler (Mağdura Yönelik): Mağdur ve çocukları için uygun barınma yeri (kadın/çocuk konukevi) sağlanması, geçici maddi yardım yapılması, psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal danışmanlık hizmeti verilmesi, hayati tehlike halinde geçici koruma altına alınması (yakın koruma), kreş imkanı sağlanması ve en ağır durumlarda kimlik ve ilgili belgelerin değiştirilmesi gibi tedbirleri içerir.  
    • Önleyici Tedbirler (Şiddet Uygulayana Yönelik): En sık uygulanan tedbir olan “uzaklaştırma kararı” (şiddet mağduruna, evine, okuluna ve işyerine yaklaşmama), mağduru iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme, şahsi ve ev eşyalarına zarar vermeme, bulundurma veya taşıma ruhsatlı silahlarını kolluğa teslim etme, alkol ya da uyuşturucu madde etkisindeyken korunan kişilere yaklaşmama ve gerekirse tedavi görme gibi yükümlülükleri kapsar.  
  • Tedbir Kararlarının Alınması ve ŞÖNİM’lerin Rolü: Kanunun en çok tartışılan yönlerinden biri, koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için “şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmamasıdır”. Önleyici tedbir kararı ise “geciktirilmeksizin verilir”. Bu hükümler, kanunun önleyici ve acil müdahale felsefesinin bir yansımasıdır. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), bu sürecin merkezinde yer alır. 7/24 esasıyla çalışan bu merkezler, mağdurlara yönelik destek hizmetlerini (barınma, hukuki, psikolojik, ekonomik destek) koordine eder, verileri toplar, kurumlar arası işbirliğini sağlar ve tedbir kararlarının etkin uygulanmasını izler.  

Yasal Uygulamalar ve Erkek Mağduriyeti Tartışmaları

Türkiye’deki yasal çerçevenin eşitlikçi ve koruyucu hedeflerine rağmen, bu yasaların uygulanma biçimi ve toplumsal yansımaları, özellikle erkekler açısından önemli tartışmaları ve mağduriyet iddialarını beraberinde getirmektedir. Bu bölüm, raporun ana odağını oluşturan bu hassas konuları, hukuki metinler, yargı kararları, akademik analizler ve sivil toplum argümanları ışığında çok yönlü bir biçimde ele almaktadır. Tartışmalar, “kadın hakları” ve “erkek hakları” arasında bir karşıtlık kurmaktan ziyade, adalet sisteminin işleyişindeki potansiyel sorunları ve hakların kötüye kullanılma risklerini mercek altına almaktadır.

3.1. Nafaka Tartışmaları: “Süresiz Nafaka” ve “Nafaka Mağduriyeti” Söylemi

Türkiye’de boşanma hukukuna ilişkin en hararetli tartışmalardan biri, yoksulluk nafakası ve özellikle “süresiz nafaka” kavramı etrafında dönmektedir. Bu tartışma, bir yanda boşanma sonrası yoksulluğa düşen tarafı (genellikle kadın) koruma amacı güderken, diğer yanda nafaka ödemekle yükümlü olan tarafın (genellikle erkek) ömür boyu sürebilecek bir mali yük altına girdiği iddiasıyla “nafaka mağduriyeti” söylemini doğurmuştur.  

Hukuki Çerçeve ve Kavramların Anlamı: Yoksulluk nafakası, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir”. Buradaki “süresiz” ifadesi, hukuki olarak “ömür boyu” veya “koşulsuz” anlamına gelmemektedir. Hukukçulara göre bu ifade, nafakanın sona ermesi için belirli bir takvim tarihi belirlenmemesi demektir. Zira nafaka, belirli koşullara bağlı bir haktır. TMK m.176 uyarınca, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi, taraflardan birinin ölümü, alacaklının evli gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması veya haysiyetsiz hayat sürmesi gibi durumlarda, nafaka mahkeme kararıyla kaldırılır. Dolayısıyla, “süresiz nafaka” kavramının kendisi, hukuki ve toplumsal algı arasında ciddi bir farklılık barındırmaktadır. Bu durum, hukuki kavramların toplumsal algıda nasıl yozlaşabildiğinin ve siyasi tartışmalarda nasıl birer slogan haline gelebildiğinin tipik bir örneğidir. Teknik bir hukuki terim, kamuoyunda “ömür boyu kölelik” gibi algılanarak kutuplaşmayı derinleştirmektedir.  

“Nafaka Mağduru” Argümanları: “Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu” gibi sivil oluşumlar ve bu görüşü savunanlar, mevcut sistemin erkekler üzerinde ağır ve adaletsiz bir yük oluşturduğunu ileri sürmektedir. Temel argümanları şunlardır:  

  • Kısa Süreli Evlilikler Sonrası Ağır Yük: Sadece birkaç ay veya yıl sürmüş bir evlilikten sonra dahi, erkeğin onlarca yıl nafaka ödemek zorunda kalabilmesi, hakkaniyet ilkesine aykırı bulunmaktadır.  
  • Ekonomik Çöküş ve Yeniden Hayat Kurma Engeli: Nafaka yükümlüsü bir erkeğin yeniden evlenmesi durumunda, hem yeni ailesinin geçimini sağlamak hem de eski eşine nafaka ödemek zorunda kalması, onu ekonomik olarak zor duruma sokmakta ve yeni bir hayat kurmasını engellemektedir.
  • Kötüye Kullanım ve Çalışmaktan Caydırıcılık: Bazı kadınların nafakayı bir “gelir kapısı” olarak gördüğü, çalışabilecek durumda olmalarına rağmen çalışmadığı veya sırf nafaka alabilmek için kısa süreli evlilikler yaptığı iddia edilmektedir.  
  • Reform Talebi: Bu nedenlerle, nafakanın evlilik süresiyle sınırlandırılması, belirli bir üst limit getirilmesi veya tamamen kaldırılması talep edilmektedir.  

Karşı Argümanlar ve “Yoksulluğun Kadınlaşması” Tezi: Kadın hakları savunucuları ve birçok hukukçu ise bu argümanlara, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitsizliği gerçeğini göz ardı ettiği gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Karşı tezler şu noktalarda yoğunlaşmaktadır:  

  • Yapısal Eşitsizlik ve Yoksulluğun Kadınlaşması: Bölüm 1’de detaylandırıldığı üzere, kadınların işgücüne katılım oranlarının düşüklüğü, istihdamda yaşadıkları zorluklar, erkeklerle aralarındaki ücret farkı ve üzerlerindeki karşılıksız ev emeği yükü, onları ekonomik olarak daha kırılgan kılmaktadır. Boşanma, bu yapısal eşitsizlikler nedeniyle kadınlar için yoksulluğa düşme riskini katbekat artırmaktadır. Bu bağlamda yoksulluk nafakası, bir lütuf değil, ataerkil iş bölümünün ve ekonomik eşitsizliğin yarattığı mağduriyeti telafi etmeyi amaçlayan bir sosyal devlet ve hakkaniyet aracıdır.  
  • “Süresiz” Aldatmacası ve Düşük Tahsilat Oranları: “Süresiz nafaka” söyleminin hukuki gerçeği yansıtmadığı, koşullar değiştiğinde nafakanın kaldırıldığı ve Türkiye’de bağlanan ortalama nafaka miktarlarının genellikle yoksulluk sınırının çok altında olduğu vurgulanmaktadır. Daha da önemlisi, bu düşük miktarların dahi tahsilat oranının son derece düşük olduğu, araştırmaların nafaka borçlarının sadece %20 civarında ödendiğini gösterdiği belirtilmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, asıl mağdurun nafaka ödeyen erkekler değil, hakkı olan nafakayı alamayan kadınlar ve çocuklar olduğu savunulmaktadır.  
  • Erkek Egemenliğinin Korunması: Bazı görüşlere göre, nafakaya karşı çıkmanın temelinde, kadının ekonomik güvenceye sahip olarak boşanma kararı alabilmesinden duyulan rahatsızlık yatmaktadır. Bu teze göre, nafakanın kaldırılması, kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı kılacak ve onu mutsuz bir evliliğe mahkum edecektir. Dolayısıyla, “nafaka kaldırıldığında ailenin değil, erkek egemenliğinin korunmuş olacağı” iddia edilmektedir.  

Reform Tartışmaları: Bu karşılıklı argümanların gölgesinde, Adalet Bakanlığı’nın bir süredir nafaka sisteminde reforma yönelik çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir. Gündemdeki en önemli öneri, yoksulluk nafakasının evlilik süresine göre kademeli olarak sınırlandırılmasıdır. Örneğin, 3 yıla kadar süren evlilikler için en fazla 5 yıl, 3-10 yıl arası evlilikler için en fazla 10 yıl gibi süreler belirlenmesi planlanmaktadır. Bu sürenin sonunda yoksulluğu devam eden taraf için ise sorumluluğun devlet tarafından üstlenilmesi ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sosyal yardım, barınma ve mesleki eğitim programları ile devreye girmesi öngörülmektedir. Bu reform, bir yandan “nafaka mağduru” söyleminin yarattığı toplumsal baskıyı hafifletmeyi, diğer yandan da boşanmış kadını güvencesiz bırakmamayı hedefleyen bir denge arayışı olarak görülebilir.  

3.2. Boşanma ve Velayet Süreçlerinde Erkeklerin Yaşadığı Sorunlar

Boşanma, her iki taraf için de psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak zorlu bir süreçtir. Ancak velayet ve çocukla kişisel ilişki kurulması konuları, özellikle babalar için ek zorluklar ve mağduriyet algıları yaratabilmektedir. Kanunlar önünde ebeveynler eşit haklara sahip olsa da, uygulamadaki teamüller ve velayeti alan tarafın tutumu, babaların çocuklarıyla olan bağını zedeleyebilmektedir.

Velayet Hakkı: Kanun ve Uygulama Farkı: Türk Medeni Kanunu’na göre, boşanma durumunda müşterek çocuğun velayetinin kime verileceği kararlaştırılırken cinsiyet ayrımı yapılmaz. Hâkimin tek ve temel ölçütü, “çocuğun üstün yararı”dır. Bu ilke çerçevesinde hâkim; çocuğun yaşı, sağlığı, eğitimi, ebeveynlerin yaşam koşulları, ekonomik ve sosyal durumları gibi birçok faktörü değerlendirerek bir karar verir. Çocuğun idrak yaşındaysa (genellikle 8 yaş ve üzeri kabul edilir) onun da görüşü alınır. Kanunen, babanın velayeti almasının önünde hiçbir engel yoktur ve çocuğun menfaati gerektiriyorsa velayet babaya verilebilir.  

Ancak, yasal eşitliğe rağmen uygulamada, özellikle anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğu kabul edilen küçük yaştaki çocukların velayetinin, aksi yönde çok ciddi bir neden (annenin akıl hastalığı, uyuşturucu bağımlılığı, çocuğa şiddet uygulaması vb.) olmadıkça, teamül olarak anneye verildiği yönünde yaygın bir kanaat ve pratik bulunmaktadır. Bu durum, birçok baba tarafından mahkemelerin kendilerine karşı önyargılı davrandığı ve velayet mücadelesine baştan yenik başladıkları şeklinde algılanmaktadır.  

Kişisel İlişki Kurma Hakkının Engellenmesi: Boşanmış babaların en sık dile getirdiği ve en somut mağduriyet alanlarından biri, velayeti kendisinde olmayan çocuğuyla mahkemenin belirlediği kişisel ilişki kurma hakkının, velayeti elinde bulunduran anne tarafından engellenmesidir. Velayeti alan ebeveynin çocuğu göstermemesi, görüş günlerinde bahaneler üretmesi, başka şehre taşınıp haber vermemesi gibi eylemler sıkça yaşanmaktadır. Bu durum, babanın sadece en temel hakkını kullanmasını engellemekle kalmaz, aynı zamanda çocuğun babasıyla sağlıklı bir ilişki kurma hakkını da gasp eder.  

Hukuken bu durumun yaptırımları mevcuttur. Çocuğu göstermeyen ebeveyne karşı, diğer ebeveyn icra müdürlüğü aracılığıyla “çocuk teslimi” prosedürünü başlatabilir. Bu prosedüre rağmen çocuk teslim edilmezse, bu durum “çocuk teslimine muhalefet” suçunu oluşturur ve velayeti elinde bulunduran ebeveyn hakkında İcra Ceza Mahkemesi’nde şikayette bulunularak 3 aya kadar tazyik hapsi kararı aldırılabilir. Ayrıca, kişisel ilişki kurulmasını sistematik olarak engellemek, velayet hakkının kötüye kullanılması olarak kabul edilir ve velayetin değiştirilmesi için bir dava sebebi olabilir. Ancak tüm bu yasal yolların işletilmesi, babalar için hem maddi hem de manevi olarak son derece yıpratıcı, uzun ve çocuğu da olumsuz etkileyen süreçlerdir.  

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (Parental Alienation Syndrome – PAS): Velayet savaşlarının en toksik sonuçlarından biri, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu” olarak adlandırılan olgudur. Bu kavram, velayeti elinde bulunduran ebeveynin (bu anne de olabilir, baba da) bilinçli ve sistematik bir şekilde çocuğu diğer ebeveyne karşı kışkırtması, kötülemesi ve ondan soğutarak yabancılaştırması sürecini tanımlar. Bu bir tür duygusal istismardır ve çocuğun ruh sağlığı üzerinde derin yaralar bırakır. PAS’ın belirtileri arasında; çocuğun hedefteki ebeveyne karşı asılsız ve abartılı iftira kampanyası yürütmesi, onu mantıksız ve saçma gerekçelerle reddetmesi, yabancılaştıran ebeveyni koşulsuz desteklemesi ve hedef ebeveyne karşı hiçbir suçluluk duymaması yer alır.  

Türkiye’de PAS, ruh sağlığı alanında resmi bir sendrom olarak tanınmasa da , velayet davalarında pedagog ve uzman bilirkişi raporlarında giderek daha fazla yer bulan ve hâkimlerin kararlarını etkileyen bir olgu haline gelmiştir. Boşanmış babalar, velayeti alan annelerin çocuklarını kendilerine karşı bir silah olarak kullandığını ve onları bu yolla yabancılaştırdığını sıkça dile getirmektedir. Bu durum, babanın sadece çocuğuyla ilişkisini değil, aynı zamanda çocuğun sağlıklı gelişimini de sabote eden ciddi bir sorundur.  

3.3. Hakların Kötüye Kullanılması İddiaları: İftira ve Haksız Tedbir Kararları

Erkek mağduriyeti söyleminin en temel dayanaklarından biri, kadınları korumak amacıyla oluşturulan yasal hakların ve mekanizmaların, özellikle çekişmeli boşanma süreçlerinde erkeklere karşı bir “silah” olarak kötüye kullanıldığı iddiasıdır. Bu iddialar, “kadının beyanı esastır” ilkesinin yorumlanma biçimi, 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbir kararlarının uygulanması ve iftira niteliğindeki suçlamalar üzerinde yoğunlaşmaktadır.

“Kadının Beyanı Esastır” İlkesinin Hukuki Anlamı ve Eleştirisi: Bu ilke, kamuoyunda en çok yanlış anlaşılan ve en fazla tartışma yaratan hukuki kavramlardan biridir. Hukuki olarak bu ilke, “kadın ne derse doğrudur ve erkek suçludur” anlamına gelmez. Ceza hukukunun temel prensibi olan “şüpheden sanık yararlanır” ve “masumiyet karinesi” (suçluluğu ispatlanana kadar herkes masumdur) ilkeleri geçerliliğini korumaktadır. “Kadının beyanı esastır” ilkesi, bir “usul” ilkesidir. Amacı, cinsel saldırı, taciz gibi genellikle tanığı olmayan, kapalı kapılar ardında işlenen ve somut delil (kamera kaydı, tanık vb.) elde etmenin çok zor olduğu suçlarda, mağdurun şikayetinin ve beyanının, soruşturma başlatılması için gerekli olan “yeterli şüphe” olarak kabul edilmesini sağlamaktır. Yani bu ilke, bir mahkumiyet kararı için değil, adli sürecin “başlatılabilmesi” için bir kolaylık sağlar.  

Ancak bu ilkenin uygulanması ciddi eleştirilere de maruz kalmaktadır. En temel eleştiri, masumiyet karinesi ile çelişki yarattığı ve kötüye kullanıma son derece açık olduğudur. Bir erkeğin, sadece bir beyan üzerine hakkında soruşturma açılması, gözaltına alınması veya adli kontrol tedbirlerine maruz kalması, suçsuz olduğu ispatlansa bile lekelenmeme hakkını ihlal etmekte ve ciddi mağduriyetler yaratmaktadır. Yargıtay, bu riski görerek, bir mağdur beyanına dayalı mahkumiyet kararı verilebilmesi için bazı kriterler geliştirmiştir. Bu kriterlere göre, mağdurun beyanının; kendi içinde ve soruşturmanın farklı aşamalarında tutarlı olması, hayatın olağan akışına uygun olması ve sanığa iftira atması için somut bir nedenin (husumet gibi) bulunmaması gerekir. Fakat bu kriterlerin yorumlanmasında dahi, bazı mahkeme kararlarında kadınların yaşam biçimlerine veya “iffetli” olup olmamalarına göre ayrımcı değerlendirmeler yapıldığı ve bunun da ilkenin ruhuna aykırı olduğu yönünde eleştiriler bulunmaktadır.  

6284 Sayılı Kanun Kapsamında Haksız Tedbir Kararları: 6284 Sayılı Kanun’un önleyici doğası, erkek mağduriyeti iddialarının bir diğer merkezini oluşturur. Kanunun 8. maddesi uyarınca, koruyucu tedbir kararı (sığınak vb.) verilebilmesi için “şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz”. Bu hüküm, kanunun acil koruma sağlama ve potansiyel bir cinayeti veya ağır şiddet eylemini önleme felsefesinin bir gereğidir. Ancak bu durum, özellikle çekişmeli boşanma davalarında, bir tarafın diğerini evden uzaklaştırmak, çocukları tek başına kontrol etmek veya davada psikolojik üstünlük sağlamak amacıyla kanunu kötüye kullanmasına zemin hazırladığı yönünde ciddi iddialara neden olmaktadır.  

Haksız bir uzaklaştırma kararı, bir erkeğin hiçbir somut delil olmadan kendi evinden, eşyalarından ve en önemlisi çocuklarından koparılması anlamına gelmektedir. Bu durum, kişide barınma sorunu, ekonomik zorluklar, sosyal çevresinde “şiddet uygulayan” olarak damgalanma ve ağır psikolojik travmalar yaratabilmektedir. Kanun, bu tür haksızlıkları önlemek için bir itiraz mekanizması öngörmüştür. Aleyhine tedbir kararı verilen kişi, kararın kendisine tebliğinden veya tefhiminden itibaren 2 hafta içinde kararı veren Aile Mahkemesi’ne itiraz edebilir. Mahkeme, bu itirazı değerlendirerek kararı kaldırabilir, değiştirebilir veya reddedebilir. Ancak Anayasa Mahkemesi, verdiği hak ihlali kararlarında, itirazı inceleyen mahkemelerin de sadece tek taraflı beyana dayanmak yerine, itiraz edenin sunduğu delilleri ve iddiaları dikkate alarak, tarafların hak ve menfaatleri arasında bir denge gözeterek “gerekçeli karar” vermesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu, sistemin kötüye kullanıma karşı bir denge ve denetim mekanizması oluşturma çabasını göstermektedir.  

İftira Suçu (TCK m.267): Boşanma süreçlerinde bir erkeğin yaşayabileceği en ağır mağduriyetlerden biri, haksız yere şiddet, taciz veya tecavüz gibi ağır suçlarla itham edilmesidir. Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesi, “iftira” suçunu açıkça tanımlamıştır. Buna göre, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak, bir kimseye işlemediğini bildiği halde hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer bu iftira sonucunda mağdur hakkında gözaltı veya tutuklama gibi koruma tedbirleri uygulanmışsa, ceza daha da ağırlaşır.  

Hukuken, boşanma davasında kendisine yöneltilen haksız suçlamalardan beraat eden bir erkek, daha sonra karşı tarafa iftira suçundan dolayı şikayette bulunma ve manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir. Ancak bu hukuki yol, oldukça uzun, masraflı ve yıpratıcı bir süreçtir. İftiraya uğrayan kişinin masumiyetini ispatlayana kadar geçen sürede yaşadığı sosyal, psikolojik ve ekonomik yıkım, sonradan kazanılan bir dava ile tam olarak telafi edilemeyebilir. Bu durum, adalet sisteminin iftira suçunu ne kadar etkin bir şekilde soruşturduğu ve caydırıcı cezalar verdiği sorusunu gündeme getirmektedir.  

Aşağıdaki tablo, 6284 Sayılı Kanun’un işleyişini, hem mağdurun hakları hem de aleyhine tedbir kararı verilen kişinin hakları açısından özetlemektedir.

Tablo 2: 6284 Sayılı Kanun Kapsamındaki Tedbirler ve Hukuki Süreçler

Bölüm A: Mağdurun Hakları ve Başvuru SüreciBölüm B: Aleyhine Tedbir Kararı Verilenin Hakları ve Süreç
Başvurulabilecek Merciler:  İtiraz Hakkı:  
– Aile Mahkemesi Hâkimi– Tedbir kararına karşı itiraz hakkı mevcuttur.
– Mülki Amir (Vali, Kaymakam)İtiraz Süresi:  
– Kolluk Kuvvetleri (Polis, Jandarma)– Kararın tebliğ veya tefhiminden itibaren 2 hafta içindedir.
– Cumhuriyet Başsavcılığıİtiraz Mercii:  
– Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM)– Kararı veren Aile Mahkemesi’ne dilekçe ile yapılır.
Talep Edilebilecek Tedbirler:  İtirazın Değerlendirilmesi:  
Önleyici Tedbirler (Şiddet Uygulayana Yönelik):– Mahkeme, itirazı ve sunulan delilleri değerlendirerek kararı kaldırabilir, değiştirebilir veya reddedebilir.
– Uzaklaştırma (konuta, işe, okula yaklaşmama)– AYM, itiraz mercilerinin gerekçeli karar hakkına uygun, dengeli bir inceleme yapması gerektiğini belirtmektedir.
– İletişim araçlarıyla rahatsız etmemeTedbir Kararının İhlalinin Sonuçları:  
– Silahları teslim etme– Tedbir kararına uymayan kişi hakkında, şikayet üzerine, 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsi uygulanır.
– Alkol/madde tedavisi, öfke kontrolü programları– İhlalin her tekrarında zorlama hapsinin süresi 15 günden 30 güne kadar çıkabilir. Ancak toplam süre 6 ayı geçemez.
Koruyucu Tedbirler (Mağdura Yönelik):
– Barınma yeri sağlanması (Sığınak)
– Geçici maddi yardım (Tedbir nafakası)
– Psikolojik, hukuki ve sosyal danışmanlık
– Geçici koruma (Yakın koruma)
– Kimlik bilgilerinin değiştirilmesi

Destek Mekanizmaları ve Sivil Toplum

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve aile içi şiddet gibi karmaşık sorunlarla mücadelede, yasal düzenlemeler kadar, bireylere doğrudan destek sunan kurumsal ve sivil mekanizmalar da hayati bir rol oynar. Türkiye’de bu alandaki destek yapıları, büyük ölçüde kadın odaklı gelişmiş olup, erkeklerin yaşadığı sorunlara yönelik mekanizmaların eksikliği dikkat çekmektedir. Bu durum, “destek asimetrisi” olarak tanımlanabilecek bir tablo ortaya çıkarmakta ve mağduriyet yaşayan erkeklerin çözüm arayışlarında farklı yollara yönelmesine neden olabilmektedir.

4.1. Kadınlara Yönelik Destekler

Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadınların güçlendirilmesi amacıyla kurulmuş köklü ve yaygın bir destek ağı bulunmaktadır. Bu ağın en önemli bileşenleri şunlardır:

  • Devlet Kurumları: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu alandaki en yetkili kamu kurumudur. Bakanlığa bağlı olarak 81 ilde kurulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), 6284 Sayılı Kanun’un uygulanmasında merkezi bir rol oynar. ŞÖNİM’ler, şiddet mağdurlarına hukuki, psikolojik, ekonomik destek ve barınma (konukevi) gibi hizmetleri koordine eden, 7/24 çalışan merkezlerdir. Ayrıca, Bakanlığa bağlı çok sayıda kadın konukevi (sığınma evi), can güvenliği riski olan kadınlara ve çocuklarına geçici barınma imkanı sunmaktadır.  
  • Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar): Türkiye’de kadın hakları alanında çalışan çok sayıda güçlü ve etkin STK bulunmaktadır. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gibi kuruluşlar, hem sığınak hizmeti sunmakta hem de hukuki ve psikolojik danışmanlık vermektedir.   Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) gibi dernekler, yasal düzenlemeler hakkında farkındalık yaratmakta, çalıştaylar düzenlemekte ve politika önerileri geliştirmektedir. Bu ve benzeri yüzlerce yerel ve ulusal kadın örgütü, kadınların adalete erişimini kolaylaştıran ve onlara bir dayanışma ağı sunan önemli bir işlev görmektedir.  

4.2. Erkeklere Yönelik Destekler ve Sivil Toplum

Kadınlara yönelik bu kurumsal ve sivil destek ağının aksine, aile içi şiddet mağduru, boşanma sürecinde haksızlığa uğradığını düşünen veya evden uzaklaştırılan erkeklere yönelik özelleşmiş destek mekanizmaları son derece sınırlıdır. Bu durum, sistemik bir boşluğa ve “destek asimetrisine” işaret etmektedir.

  • Kurumsal Desteklerin Eksikliği: Türkiye’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na veya belediyelere bağlı, doğrudan aile içi şiddet mağduru veya haksız uzaklaştırma kararı almış erkeklere yönelik bir “erkek sığınma evi” veya “erkek ŞÖNİM’i” bulunmamaktadır. Mevcut olan bazı erkek konukevleri, örneğin Bursa ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri tarafından işletilenler, daha çok “18-60 yaş arası kimsesiz, ihtiyaç sahibi, evsiz” vatandaşlara yönelik genel bir sosyal hizmet sunmaktadır. Bu merkezler, aile içi şiddet veya boşanma travması yaşayan erkeklere özgü psikolojik veya hukuki desteği sağlayacak şekilde yapılandırılmamıştır. Bu kurumsal boşluk, mağduriyet yaşayan erkeklerin kendilerini yalnız hissetmelerine ve sorunlarına çözüm bulmak için resmi kanallar dışında arayışlara girmelerine neden olmaktadır.  
  • Erkek Hakları Dernekleri: Bu kurumsal boşluğun ve artan mağduriyet söyleminin bir sonucu olarak, son yıllarda “erkek hakları”nı savunan dernekler ve platformlar ortaya çıkmıştır. Elazığ merkezli kurulan Erkek Hakları Koruma Derneği (EHD) ve Ankara merkezli   Erkekleri Koruma Derneği (EKD) bu oluşumların en bilinenleridir. Bu dernekler, genellikle mevcut yasal düzenlemelerin (özellikle 6284 Sayılı Kanun ve nafaka hükümleri) tek taraflı olarak kadınları koruduğunu ve erkekleri mağdur ettiğini savunmaktadır. Yaptıkları basın açıklamaları ve eylemlerde “Nafaka yükü köleliktir”, “Erkeklerin de kalbi var, çığlıklarını duyun” gibi sloganlarla, yasaların erkekler aleyhine işlediği yönündeki temel argümanlarını dile getirmektedirler. Bu grupların söylemleri, genellikle mevcut yasal çerçeveye ve feminist harekete karşı reaksiyoner ve eleştirel bir duruş sergilemektedir. Bu durum, destek mekanizmalarındaki asimetrinin, meşru sorunlar yaşayan erkekleri nasıl daha kutuplaştırıcı ve radikal söylemlere yöneltebileceğinin bir göstergesidir.  
  • Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Savunan Erkek Grupları: Erkek odaklı sivil toplum, sadece reaksiyoner gruplardan ibaret değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini bir “kadın-erkek savaşı” veya “sıfır toplamlı bir oyun” olarak görmeyen, aksine ataerkil rollerin ve kalıp yargıların erkeklere de zarar verdiğini savunan farklı bir sivil toplum yaklaşımı da mevcuttur. Yanındayız Derneği bu yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir. Bu dernek, erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını artırmayı, erkekleri çocuk bakımı gibi süreçlere daha fazla dahil etmeyi (Men Care Platformu üyeliği) ve erkeklik rollerinin sorgulanmasını hedefleyen çalışmalar yürütmektedir. Benzer şekilde,   Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Derneği (CEİD) gibi platformlar da, eşitsizliklerle mücadelenin tüm cinsiyetlerin katılımıyla mümkün olacağını savunarak daha kapsayıcı bir perspektif sunmaktadır. Bu gruplar, sorunu “kadınlara karşı erkekler” olarak değil, “eşitsizliğe karşı tüm toplum” olarak çerçevelemektedir.  

Denge, Adalet ve Çözüm Önerileri

Bu raporun ortaya koyduğu kapsamlı analiz, Türkiye’deki toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve buna bağlı hukuki tartışmaların ne denli karmaşık ve çok katmanlı olduğunu göstermektedir. Bir yanda, uluslararası ve ulusal verilerle sabit olan, kadınların eğitim, ekonomi, siyaset ve sosyal yaşamda maruz kaldığı sistematik dezavantajlar ve şiddet gerçeği bulunmaktadır. Bu gerçeklik, Türk Medeni Kanunu ve 6284 Sayılı Kanun gibi eşitlikçi ve koruyucu yasal düzenlemeleri yalnızca bir tercih değil, bir zorunluluk haline getirmektedir. Diğer yanda ise, bu koruyucu yasaların uygulanması sırasında, özellikle çekişmeli boşanma gibi son derece hassas ve çatışmalı süreçlerde, erkeklerin mağduriyetine yol açabilecek uygulama sorunları, kötüye kullanım riskleri ve sistemik boşluklar mevcuttur.

Sorunu, “kadın hakları” ile “erkek hakları” arasında bir çatışma olarak çerçevelemek, hem analitik olarak hatalı hem de toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir yaklaşımdır. Asıl mesele, adalet sisteminin, cinsiyetten bağımsız olarak tüm bireyler için hakkaniyetli, erişilebilir ve etkin bir şekilde işleyişini sağlamaktır. Amaç, bir cinsiyetin haklarını diğerininkini kısıtlayarak güvence altına almak değil, her iki cinsiyetin de yasal güvencelerden adil bir şekilde yararlanmasını, kimsenin şiddete maruz kalmamasını ve hukukun bir taraf için “silah”, diğer taraf için ise “ulaşılamaz bir ideal” haline gelmemesini temin etmektir. Bu dengeyi kurmak, hem yasal çerçevenin ruhuna sadık kalmayı hem de uygulamadaki aksaklıkları cesaretle ele almayı gerektirir.

Bu bütüncül bakış açısıyla, mevcut sorunların çözümüne yönelik aşağıdaki politika ve uygulama önerileri sunulabilir:

  1. Yargı ve Kolluk Kuvvetlerinin Kapsamlı Eğitimi: Hâkimlerin, savcıların, avukatların ve polis memurlarının, toplumsal cinsiyet eşitliği, 6284 Sayılı Kanun’un koruyucu ve önleyici felsefesi, “kadının beyanı esastır” ilkesinin doğru hukuki anlamı, ebeveyne yabancılaşma sendromunun dinamikleri ve çekişmeli boşanmaların psikolojisi gibi konularda, teorik bilgiyi vaka analizleriyle birleştiren periyodik ve uygulamalı eğitimler alması sağlanmalıdır. Bu eğitimler, yargı ve kolluk mensuplarının kişisel önyargılarından arınarak, yasaları ruhuna uygun ve adil bir şekilde uygulamasına yardımcı olacaktır.
  2. Kötüye Kullanımı Caydırıcı Mekanizmaların Güçlendirilmesi: Hukukun bir yıpratma stratejisi olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbir kararlarını veya iftira suçunu (TCK m.267) boşanma sürecinde avantaj elde etmek için kötü niyetle kullandığı “kesinleşmiş mahkeme kararıyla” sabit olan kişilere karşı yaptırımlar daha etkin ve caydırıcı bir şekilde uygulanmalıdır. Haksız bir tedbir kararı (örneğin uzaklaştırma) nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığı ispatlanan taraf lehine, karşı taraftan tazminat talep etme hakkını düzenleyen ve kolaylaştıran yasal mekanizmalar güçlendirilmelidir.
  3. Aile Mahkemelerinde Uzmanlaşma ve Destek Mekanizmalarının Yaygınlaştırılması: Aile mahkemeleri, sadece bir hukuk mahkemesi değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik boyutları olan bir alandır. Bu mahkemelerde görev yapan psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanlarının sayısı artırılmalı ve raporları karar süreçlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Özellikle velayet ve kişisel ilişki konularında, tarafları çatışmadan uzaklaştırıp çocuğun menfaatine odaklayacak “ebeveyn danışmanlığı”, “arabuluculuk” ve “uzlaşma” gibi alternatif çözüm mekanizmaları yasal olarak teşvik edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
  4. Erkeklere Yönelik Kurumsal Destek Boşluğunun Giderilmesi: Şiddet mağduru, evsiz kalmış veya boşanma travması yaşayan erkeklerin başvurabileceği, cinsiyet ayrımı yapmayan veya erkeklere özgü kurumsal destek mekanizmaları (danışma hatları, psikolojik destek birimleri, geçici barınma merkezleri) oluşturulmalıdır. Bu, hem erkeklerin yaşadığı meşru sorunlara yapıcı çözümler sunacak hem de onları radikal ve kutuplaştırıcı söylemlere sahip grupların etkisinden koruyacaktır.
  5. Adil ve Öngörülebilir Bir Nafaka Reformu: Mevcut yoksulluk nafakası sistemi, yarattığı toplumsal gerilim nedeniyle sürdürülebilirliğini yitirme riskiyle karşı karşıyadır. Sistemin, evlilik süresi, tarafların yaşı, ekonomik durumu, sağlık durumu ve yeniden iş bulma olanakları gibi daha objektif ve somut kriterlere dayalı, taraflar için daha öngörülebilir ve hakkaniyetli bir modele dönüştürülmesi tartışılmalıdır. Ancak bu reform, nafaka hakkını tamamen ortadan kaldıran veya kadını güvencesiz bırakan bir yaklaşımla yapılmamalıdır. Nafaka süresinin sınırlandırıldığı durumlarda, yoksulluğu devam eden taraf için devletin sosyal destek mekanizmalarını (mesleki eğitim, istihdam teşvikleri, maddi yardım, barınma desteği) etkin, ulaşılabilir ve onurlu bir şekilde devreye sokması, reformun adaletli olmasının ön koşuludur.  

Sonuç olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği, erkekleri “düşman” veya “mağdur” olarak yaftalayan, kadınları ise “ayrıcalıklı” veya “kurban” olarak gören ikili karşıtlıklar üzerinden sağlanamaz. Gerçek eşitlik; her iki cinsiyeti de geleneksel ve baskıcı rollerden özgürleştiren, hukukun üstünlüğünü ve bireysel hakları herkes için ayrım gözetmeksizin güvence altına alan, daha adil, daha güvenli ve daha müreffeh bir toplum yaratma hedefidir. Bu hedefe ulaşmanın yolu, kutuplaşmadan, dezenformasyondan ve sloganlardan arınmış, veriye dayalı, yapıcı ve samimi bir diyalog ortamı inşa etmekten geçmektedir.

Kaynaklar

https://www.undp.org/sites/g/files/zskgke326/files/2024-03/hdr23-24-turkiye-country-note-tr.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4647857
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Kadin-2024-54076
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Kadin-2023-53675
https://www.forbes.com.tr/makale/tuik-istatistiklerle-kadin-arastirmasi-kadinlar-daha-az-kazaniyor-daha-az-temsil-ediliyor
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Kadin-2022-49668
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_kad%C4%B1n_haklar%C4%B1
https://turkiye.unfpa.org/tr/topics/toplumsal-cinsiyet-esitligi
https://eca.unwomen.org/sites/default/files/2023-05/tuik_istatistik_2022_tr.pdf
https://www.tuik.gov.tr/media/announcements/toplumsal_cinsiyet_istatistikleri_2021.pdf
https://iyte.edu.tr/hakkinda/toplumsal-cinsiyet-esitligi-ilke-ve-stratejileri/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1954922
http://artium.hku.edu.tr/tr/pub/issue/72360/1119805
https://www.undp.org/sites/g/files/zskgke326/files/migration/tr/UNDP-TR-TURKEY-GENDER-EQUALITY-PERFORMANCE-TR.pdf
https://tepav.s3.eu-west-1.amazonaws.com/upload/files/1395051458-3.81_Il_Icin_Toplumsal_Cinsiyet_Esitligi_Karnesi.pdf
https://www.akademikakil.com/toplumsal-cinsiyet-esitligini-saglamak-icin-neler-yapilabilir/aylingorgunbaran/
https://kadingirisimci.gov.tr/media/ffvjlczc/8-t%C3%BCrkiye-de-kad%C4%B1nlar%C4%B1n-i%C5%9Fg%C3%BCc%C3%BCne-kat%C4%B1l%C4%B1m%C4%B1.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_Kanunu_Medenisi
https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/turk-medeni-kanunu-nun-kabulunun-96-yilinda-kadin-kazanimlarindan-odun-vermeyecegiz-82369
https://hfd.aydin.edu.tr/wp-content/uploads/2020/03/hfd_v2i1003.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4347817
https://nazanmoroglu.com/kadin-ve-hukuk-cercevesinde-kadinin-insan-haklari-medeni-kanun-duzenlemesi/
https://morcati.org.tr/turkiyede-kadinlarin-yasal-kazanimlari/
https://kadinininsanhaklari.org/wp-content/uploads/2018/08/KIHYC_ILO_Oturum_3_Kitapcik_DIJITAL.pdf
https://denktas.av.tr/aile-hukuku/bosanmada-mal-paylasimi
https://www.ilhanhelvacidersleri.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-225
http://www.libertalaw.com/tr/blog/evlilik-birligi-icerisinde-mal-rejimleri-30
https://www.lexpera.com.tr/mevzuat/kanunlar/ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-6284
https://www.ekinhukuk.com.tr/6284-sayili-kanun/
https://kadem.org.tr/6284-sayili-kanun-nedir/
https://www.youtube.com/shorts/SG0B9VVsuIk
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/4543754
https://magdur.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/231020201320586284KanunY%C3%B6netmeligi.pdf
https://www.erdemozcan.av.tr/6284-sayili-kanun-nedir-.html
https://kacok.org.tr/blog/6284-sayili-kanun-neleri-icerir
https://www.ahddurakhukuk.com/aile-hukuku/6284-sayili-kanun/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2458963
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/398476
https://bianet.org/yazi/kadinin-beyani-esastir-onermesinden-ne-anlamaliyiz-137985
http://unsever.com/assets/unsever/docs/Kadinin-Beyani-Esastir-ilkesi-ve-Hukuk-Uygulamasindaki-Karsiligi-Av-Duygu-Yorulmaz.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kad%C4%B1n%C4%B1n_beyan%C4%B1_esast%C4%B1r
https://www.sessizolmaz.org/blog-64-nasil-oluyor-kadinin-br-beyani-esastir
https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2019/09/PINAR-BACAKSIZ-TUGBA-BAYZIT.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3330357
https://hukukif.com/kadinin-beyani-esastir-ilkesi/
https://www.delilavukatlik.com/post/bosanma-davasinda-tanik-beyani
https://dergipark.org.tr/tr/pub/mulkiye/issue/82708/1309609
https://www.diken.com.tr/erkekleri-koruma-dernegi-erkeklerin-de-kalbi-var-cigliklarini-duyun/
https://mulkiyedergi.info/wp-content/uploads/2023/12/4-D-Keles.pdf
https://kulacoglu.av.tr/suresiz-nafakaya-iliskin-degerlendirme/
https://www.akademikhukuk.org/suresiz-nafakanin-kaldirilmasi/
https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/tubakkom-suresiz-nafaka-iddialari-hukuki-gercegi-yansitmamaktadir-84000
https://tkdf.org.tr/bizden-haberler/sureli-nafaka-suresiz-esitsizlik-mi-getirecek
https://www.ozdipi.av.tr/suresiz-nafaka-ve-kaldirilmasi/
https://www.dw.com/tr/s%C3%BCresiz-nafaka-tart%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1-adaletsizlik-mi-mecburiyet-mi/a-66375293
https://unis.ahievran.edu.tr/yayin-detay/2_Cp4uEJS_74/nafaka-veren-erkeklerin-nafaka-magduru-soylemine-yoksullugun-kadinlasmasi-olgusu-uzerinden-bakmak
https://www.youtube.com/watch?v=BtNJ4O-Ph1A
https://www.aligulec.av.tr/makaleler/aile-hukuku-makaleleri/nafaka-duzenlemelerinde-son-gelismeler-39
https://www.alideniz.av.tr/bosanma-davasi/
https://www.elgit.av.tr/bosanma-davasinda-erkeğin-haklari-nelerdir/
https://mihci.av.tr/bosanmada-erkeğin-haklari/
https://www.altinhukukdanismanlik.com/bosanma-davasinda-erkeğin-haklari-nelerdir/
https://www.palmahukuk.com/bosanmada-erkeğin-haklari-nelerdir/
https://www.tuncsuditol.av.tr/bosanmada-erkeğin-haklari-nelerdir/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/503450
https://www.dhdanismanlik.com.tr/bosanma-sebepleri/
https://www.avukatderyatereciyildirim.com/bosanmak-isteyen-erkek/
https://sahikaizgi.com.tr/bosanma-psikolojisi-2/
https://armagand.av.tr/bosanma-davasini-erkek-acarsa-ne-olur/
https://kalemci.av.tr/velayeti-annede-olan-cocugu-baba-ne-kadar-gorebilir/
https://www.tekcan.av.tr/velayet-hakki-nedir-ne-icin-verilir/
https://www.ahddurakhukuk.com/aile-hukuku/cocugun-velayeti-hangi-durumlarda-anneye-verilmez/
https://kulacoglu.av.tr/bosanmada-cocugun-velayeti/
https://denktas.av.tr/aile-hukuku/velayeti-annede-olan-cocugun-babasinin-haklari
https://www.sinaneroglu.av.tr/velayet-davasinda-cocugun-haklari/
https://www.cinar.av.tr/bosanma-avukati-istanbul/cocugu-gostermeme-teslim-etmeme-sucu/
https://www.cerensumer.av.tr/bosanmalarda-babanin-cocugu-gorme-sureleri/
https://cansubayramoglu.com/bosanmada-baba-cocugu-ne-zaman-gorur/
https://www.dhdanismanlik.com.tr/ayri-sehirlerde-cocugu-gorme-hakki/
https://www.dhdanismanlik.com.tr/velayeti-annede-olan-cocugun-babaya-gitmek-istememesi/
https://gulsahmeralozgur.dr.tr/ebeveyne-yabancilasma-sendromu-parental-alienation-syndrome/
https://mustafakemalozcan.com/ebeveyn-yabancilastirma-sendromu/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1789163
http://abbasturnuklu.com/3-ebeveyne-yabancilasma-ve-yabancilastirma-sorununa-nasil-mudahale-etmeliyiz/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3141274
https://hthayat.haberturk.com/ebeveyne-yabancilasma-sendromu-nedir-1079119
https://www.erikelpartners.com.tr/yazi/6284-sayili-kanun-kapsaminda-verilen-tedbir-kararlarina-karsi-itiraz–gercek-disi-iddialar-ile-kotuniyetli-olarak-tedbir-talebinde-bulunulmasi-ve-anayasa-mahkemesinin-hak-ihlaline-iliskin-kararlari
https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ViewPDF-2024-2181
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1343858
https://www.pinarileri.com/single-post/6284-sayili-kanun-koruyucu-onleyici-tedbir-kararlarina-itiraz-hakk%C4%B1-kadina-karsi-siddet
https://or.av.tr/6284-sayili-yasa-kapsaminda-verilen-tedbir-kararlari/
https://www.kayihukuk.com.tr/6284-sayili-ailenin-korunmasi-ve-kadina-siddetin-onlenmesi-dair-kanunda-taninmis-hakkin-kotuye-kullanilmasi/
https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/iftira-sucu-nedir.html
https://www.ekinlaw.com/15-soru-ve-cevapla-iftira-sucu-hakkinda-her-sey/
https://www.ahddurakhukuk.com/ceza-hukuku/cinsel-iftira-magdurlari-hangi-hukuki-haklara-sahiptirler/
https://www.fatihyasar.av.tr/makalelerimiz/%C4%B0ftira-su%C3%A7u-tck-madde-267
https://or.av.tr/cinsel-iftira-atmanin-cezasi-nedir/
https://www.sinaneroglu.av.tr/sucsuz-yere-iftiraya-ugramak/
https://www.bursa.bel.tr/hizmetler/erkek-konukevi-hizmeti-103
https://www.izmir.bel.tr/tr/izmir-buyuksehir-belediyesi-gecici-erkek-konukevi/36/115
https://www.ankara.bel.tr/sosyal-hizmetler/yasli-hizmetleri/barinma-evi
https://www.aile.gov.tr/iletisim/bakanlik-iletisim-bilgileri/sonim/
https://www.aile.gov.tr/istanbul/kuruluslarimiz/
https://www.izmir.bel.tr/tr/Projeler/muyesser-turfan-gecici-konukevi/2765/4
https://www.kayserigundem.com.tr/turkiye039nin-ilk-erkek-siginma-evi039nin-traji-komik-hikayesi/31529/
https://www.sefkatder.org/biz-kimiz
https://dinutvei.no/tr/turkce/koruma-evi-nedir/
https://www.essexcompass.org.uk/tr/helplines-and-support-services/
https://www.yanindayiz.org/
https://ekd.org.tr/
https://www.ehd.org.tr/
https://cisuplatform.org.tr/
https://ceidizler.ceid.org.tr/CEiD-Hakkinda-i1
https://saukam.sakarya.edu.tr/tr/icerik/16144/82881/sivil-toplum-kuruluslari
https://www.youtube.com/watch?v=STuoQPsfGec
https://morcati.org.tr/basin-aciklamalari/257-erkek-siddeti-azalmiyor-cunku-en-onemli-yasa-hala-kagit-uzerinde-2/
https://dergipark.org.tr/en/pub/mjh/issue/89180/1579027
https://namikkemalmedj.com/tr/makaleler/6284-sayili-kanun-kapsaminda-degerlendirilen-olgularin-sosyo-demografik-klinik-ve-suc-ozellikleri/doi/nkmj.galenos.2023.49368
https://morcati.org.tr/yayinlarimiz/brosurler/256-erkek-siddetini-onlemede-6284-sayili-kanun/
https://m.youtube.com/watch?v=aoG0F66s3SE&pp=ygUWI3R1dGt1eWxhcGF5bGHFn8SxcsSxeg%3D%3D
https://bursa.mayahukuk.com/bosanmada-mal-paylasimi-nasil-olur/
https://www.semihaaslan.av.tr/bosanmada-mal-paylasimi
https://barandogan.av.tr/blog/medeni-hukuk/mal-paylasimi-bosanmada.html
https://kulacoglu.av.tr/katilma-alacagi/
https://www.farukkarahan.com/bosanmada-mal-paylasimi/
https://kulacoglu.av.tr/mal-rejimleri-hakkinda/
https://baharcebi.av.tr/bosanirken-uzaklastirma-alinmasi
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2656275
https://hurriyethukuk.com/uzaklastirma-karari-nasil-alinir-sartlari/
https://oksuz.av.tr/uzaklastirma-karari/
https://www.akademikhukuk.org/evden-uzaklastirma-karari-ve-koruma-tedbiri/
https://www.delilavukatlik.com/koruma-uzaklastirma-karari

Hisseler:
Yorum Gönder

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir