1925’in Mirası ve Tarihsel Tartışmaların Anatomisi
Şeyh Sait Hadisesi, 1925 yılının Şubat ayında patlak vererek genç Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ilk büyük silahlı ayaklanma olarak tarihe geçmiştir. Bu olay, yalnızca askeri bir başkaldırı olmanın ötesinde, yeni kurulan Cumhuriyet’in kimlik, laiklik, merkeziyetçilik ve ulus-devlet inşa süreçlerinin en ciddi sınavlarından birini teşkil etmiştir. Günümüzde dahi yankıları süren bu hadise, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hafızasında derin izler bırakmış, etrafında birbiriyle çatışan ve farklı ideolojik zeminlere oturan tarihsel anlatılar inşa edilmiştir.
Bu karmaşık olayı anlamak için, etrafında şekillenen üç ana tarihsel tezi incelemek gerekmektedir. Birincisi, resmi Türk tarih tezidir. Bu yaklaşıma göre isyan, şeriatı geri getirmeyi ve laik Cumhuriyeti yıkmayı amaçlayan, dış güçler (özellikle Musul meselesi nedeniyle İngiltere) tarafından kışkırtılmış, feodal ve gerici (irticai) bir harekettir. İkinci anlatı,
Kürt milliyetçi tezidir. Bu perspektif, isyanı, Ankara hükümetinin Milli Mücadele sırasında Kürtlere vadettiği özerklik sözlerinden dönmesi, Lozan Antlaşması’nda Kürtlerin ulusal haklarını göz ardı etmesi ve yeni devletin Türk kimliği üzerine inşa edilmesine karşı bir ulusal kurtuluş hareketi veya başkaldırı olarak konumlandırır. Üçüncü ve son anlatı ise
İslami/Hilafetçi tezdir. Bu görüş, hadiseyi 3 Mart 1924’te Hilafet’in kaldırılmasına ve Cumhuriyet’in laik devrimlerine karşı yapılmış, dini meşruiyete dayanan bir İslami direniş (kıyam) olarak değerlendirir.
Bu rapor, söz konusu üç anlatıyı da kanıtlarıyla birlikte analiz ederek, Şeyh Sait Hadisesi’nin çok katmanlı doğasını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Olayın karmaşıklığı, onu tek bir nedene veya ideolojiye indirgemeyi imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle rapor, dini motivasyonların, Kürt milliyetçi hedeflerinin ve feodal direnişin nasıl iç içe geçtiğini, Şeyh Sait’in bu kesişim noktasında nasıl bir lider olarak ortaya çıktığını ve isyanın hem bölge hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerindeki derin etkilerini kapsamlı bir şekilde inceleyecektir.
Portre: Şeyh Sait Kimdir? – Bir Dini Liderden İsyan Önderine
1.1. Aile Kökeni ve Soy Ağacı
1865 veya 1866 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde dünyaya gelen Şeyh Sait, Zaza kökenli bir aileden gelmektedir. Ailesi, bölgede nesillerdir dini liderlikleriyle tanınan bir soya dayanır. Babası Şeyh Mahmud Fevzi ve özellikle Nakşibendi tarikatının Halidiyye kolunun önemli bir figürü olan dedesi Palulu Şeyh Ali Sebdi, ona doğuştan gelen bir nüfuz ve saygınlık kazandırmıştır. Bu köklü dini miras, onun sadece bir birey olarak değil, bir geleneğin temsilcisi olarak görülmesini sağlamıştır.
Ailesinin soyunu Hz. Muhammed’e dayandırdığı ve “seyyid” oldukları iddiası, Şeyh Sait’in karizmasını ve meşruiyetini pekiştiren en önemli unsurlardan biridir. Özellikle aşiret yapısının ve dini bağlılıkların güçlü olduğu Doğu Anadolu’da seyyid olmak, kişiye sorgulanamaz bir manevi otorite ve toplumsal üstünlük sağlıyordu. Bu iddia, onun dindar halk kitleleri nezdinde sıradan bir alimden ziyade, kutsal bir soydan gelen mübarek bir lider olarak kabul edilmesinin önünü açmıştır.
1.2. Eğitimi ve Dini Kimliği
Şeyh Sait, dönemin klasik İslami ilimler geleneği içinde kapsamlı bir eğitim almıştır. Palu, Elazığ, Diyarbakır ve Muş gibi merkezlerdeki medreselerde eğitim gördükten sonra, babasının vefatıyla birlikte Nakşibendi tarikatının lideri, yani “postnişin” makamına yükselmiştir. Babasının Palu, Piran ve Hınıs’ta kurduğu medreselerin yönetimini devralması ve bölgenin en yetenekli hocalarından dersler alarak kendisini yetiştirmesi, onun entelektüel ve dini otoritesinin temelini oluşturmuştur.
Ancak Şeyh Sait, kendini medrese duvarları arasına hapsetmiş bir alim değildi. İstanbul’a yaptığı seyahatler, düzenli olarak kendisine gelen gazeteleri takip etmesi ve Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi gelişmeleri (özellikle İttihat ve Terakki politikalarını) sorgulaması, onun dünyayla bağlantılı bir figür olduğunu göstermektedir. Hayatı boyunca altı defa hacca gitmesi, bu ziyaretleri sadece dini bir vecibe olarak görmediğini, aynı zamanda İslam dünyasının dört bir yanından gelen alimlerle buluşup Müslümanların siyasi ve içtimai durumlarını istişare etmek için bir fırsat olarak değerlendirdiğini ortaya koyar. Bu durum, onun yerel bir şeyh olmanın ötesinde, daha geniş bir vizyona sahip olduğunu kanıtlar niteliktedir.
1.3. Sosyo-Politik Nüfuzu
Şeyh Sait’in gücü, yalnızca dini kimliğinden kaynaklanmıyordu. O, aynı zamanda bölgedeki aşiretler arasında çıkan anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapan, sözü dinlenen bir feodal otoriteydi. Bu rolü, kendisine sadece manevi değil, aynı zamanda siyasi ve dolaylı olarak askeri bir güç de kazandırıyordu. Aşiretler üzerindeki bu etkisi, isyan sırasında kitleleri harekete geçirebilmesinin en önemli nedenlerinden biri olmuştur.
Onun sosyo-politik nüfuzunu zirveye taşıyan stratejik hamlelerinden biri, Osmanlı döneminde kurulan Hamidiye Alayları’nın önemli komutanlarından Cibranlı Halit Bey’in kız kardeşi Fatma Hanım ile evlenmesidir. Bu evlilik, basit bir aile birleşmesinin çok ötesinde, Şeyh Sait’i bölgenin en güçlü ve modern askeri-siyasi ailelerinden biriyle doğrudan akraba yapmıştır. Bu bağ, onu daha sonra isyanın planlayıcısı olacak Kürt milliyetçisi elit çevrelerle de yakınlaştırmıştır.
Şeyh Sait’in liderliğinin arka planı incelendiğinde, gücünün üçlü bir meşruiyet zeminine dayandığı görülür. İlk olarak, Nakşibendi şeyhi ve seyyid olması ona sorgulanamaz bir dini meşruiyet sağlıyordu. İkinci olarak, aşiretler arası arabuluculuğu ve geniş toprak mülkiyeti ona önemli bir
feodal meşruiyet ve dünyevi güç veriyordu. Üçüncü olarak ise Cibranlı Halit Bey gibi figürlerle kurduğu akrabalık bağları, ona dönemin Kürt milliyetçisi çevrelerinde
siyasi ve askeri bir meşruiyet kazandırıyordu. Bu üçlü güç yapısı, Azadi örgütünün liderlerinin tutuklanmasının ardından, hem dini hem de milliyetçi hedefler doğrultusunda kitleleri peşinden sürükleyebilecek en ideal ve belki de tek figür olarak Şeyh Sait’i öne çıkarmıştır. Dolayısıyla, isyanın liderliğinin ona geçmesi bir tesadüf değil, bu özgün güç kombinasyonunun mantıksal bir sonucudur.
İsyanın İdeolojik Zeminleri ve Motivasyonları – Din Perdesi Altında Milliyetçilik mi?
Şeyh Sait isyanının motivasyonları, tek bir nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık ve çok katmanlıdır. Hareketin söylemleri dini bir çerçeveye oturtulmuşken, organizasyonel yapısı ve nihai hedefleri milliyetçi bir karakter taşımaktadır. Bu ikili yapı, isyanın temel dinamiğini oluşturur.
2.1. Cumhuriyet Devrimlerine Karşı Duruş: “Din Elden Gidiyor” Söylemi
İsyanın en görünür ve kitleleri harekete geçiren birincil tetikleyicisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik devrimleridir. Özellikle 3 Mart 1924’te Hilafet’in kaldırılması, isyanın meşruiyet zeminini oluşturmuştur. Şeyh Sait’e atfedilen “Hilafet varken itaatimiz vacipti. Hilafet gidince kıyamımız vacip oldu” ve “Hilafetsiz Müslümanlık olmaz” gibi sözler, bu ideolojik kopuşu net bir şekilde ifade etmektedir. Halifeliğin ilgasını, Müslümanları koruyan kalkanın kırılması olarak gören Şeyh Sait ve çevresi için, laik devlete karşı silahlı mücadele dini bir görev (cihat/kıyam) haline gelmiştir.
Şeyh Sait, Piran’daki vaazından aşiretlere gönderdiği mektuplara kadar tüm söylemlerinde, laik reformları “dinsizlik” olarak nitelemiştir. Medreselerin kapatılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin (Din ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılması, içki yasağının kaldırılması, kadınların tesettürden çıkması ve zinaya kapı aralanması gibi uygulamaları, “şeriatın ayaklar altına alınması” olarak sunarak halkın dini hassasiyetlerini harekete geçirmiştir. Şark İstiklal Mahkemesi’ndeki sorgusu sırasında amacının “Hükümete şeriat hükümlerini uygulatmak” olduğunu açıkça belirtmesi, dini motivasyonun sadece bir propaganda aracı olmadığını, aynı zamanda lider kadronun samimi inancını ve hareketin temel ideolojisini yansıttığını göstermektedir.
2.2. Kürt Milliyetçiliğinin Rolü: Azadi Cemiyeti ve Bağımsızlık Fikri
İsyanın dini söyleminin arkasında, organize bir milliyetçi yapı bulunmaktadır. Hareketin asıl planlayıcısı ve beyin takımı, 1922’de Erzurum’da kurulan ve bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedefleyen Azadi (Kürdistan İstiklal Cemiyeti) örgütüdür. Azadi’nin lider kadrosu, Cibranlı Halit Bey, eski Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey gibi Osmanlı ordusunda eğitim almış, modern milliyetçi fikirlere sahip subay ve aydınlardan oluşuyordu. Bu kadro, Milli Mücadele sonrası kurulan yeni düzende Kürtlerin ulusal haklarının tanınmayacağını anlamış ve bağımsızlık için hazırlıklara başlamıştır.
Şeyh Sait, Azadi’nin kurucularından değildi; örgüte sonradan, özellikle dini nüfuzundan faydalanılmak üzere dahil edilmiştir. Azadi’nin asıl liderleri olan Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya’nın 1924 sonlarında Ankara hükümeti tarafından tutuklanması, hareket için bir dönüm noktası oldu. Lidersiz kalan örgüt, kitleleri peşinden sürükleyebilecek karizmatik bir figür olarak Şeyh Sait’i isyanın başına geçirdi. Bu durum, isyanın liderliğinin koşulların zorlamasıyla el değiştirdiğini ve hareketin seyrini de etkilediğini göstermektedir. İsyanın savcısı Ahmet Süreyya Bey’in mahkemede dile getirdiği “isyanın dış görünüşü itibariyle dini, ‘ruhu’ itibariyle Kürtçü bir hareket olduğu” tezi, olayın bu ikili ve karmaşık doğasını en iyi özetleyen analizlerden biri olarak kabul edilmektedir.
2.3. Feodal Direnç ve Merkezi Otorite Çatışması
İsyanın bir diğer boyutu da, Ankara’da kurulan merkeziyetçi ulus-devletin, bölgedeki geleneksel güç odaklarını tehdit etmesidir. Yüzyıllardır kendi bölgelerinde büyük bir otonomiye sahip olan şeyhler ve ağalar, Cumhuriyet’in otoritesini tesis etme ve feodal yapıları tasfiye etme politikalarından rahatsızdı. Vergi toplama, yargılama ve yerel idare gibi konularda kendi otoritelerini kaybetme endişesi, bu kesimleri Ankara hükümetine karşı bir direnişe itmiştir. Dolayısıyla isyan, aynı zamanda merkezi otoriteye karşı geleneksel yerel güçlerin bir başkaldırısı olarak da okunabilir.
Bu üç motivasyon (dini, milliyetçi, feodal) birbirinden ayrı değil, iç içe geçmiş durumdadır. Azadi’nin modernist ve milliyetçi lider kadrosu, 1925 Doğu Anadolu’sunun sosyolojik gerçekliğinin farkındaydı. Seküler milliyetçilik söyleminin, dindar ve aşiret yapısına bağlı halk kitlelerini harekete geçirmede yetersiz kalacağını biliyorlardı. Bu noktada, bölgedeki en güçlü birleştirici ve mobilize edici ideoloji olan din, stratejik bir araç olarak kullanılmıştır. “Din elden gidiyor” ve “Halifeliği geri getirme” sloganları, farklı aşiretleri ve halk kesimlerini laik Ankara hükümeti olarak tanımlanan ortak düşman karşısında birleştirebilecek en etkili söylemlerdi. Şeyh Sait gibi hem dini karizması hem de feodal otoritesi zirvede olan bir figür, bu sentezi kişiliğinde birleştiren ve Azadi’nin siyasi hedeflerini halka ulaştırabilecek ideal bir liderdi. Sonuç olarak isyan, ne saf bir din savaşı ne de saf bir ulusal bağımsızlık mücadelesidir. Bu, modern milliyetçi hedeflere ulaşmak için geleneksel dini ve feodal yapıların ve söylemlerin stratejik olarak kullanıldığı, karmaşık ve hibrit bir harekettir. Bu durum, Ankara’nın “dinin siyasete alet edildiği” yönündeki suçlamalarının temelini oluştururken, aynı zamanda hareketin sosyolojik gerçekliğini de yansıtmaktadır.
İsyanın Patlak Vermesi ve Gelişimi (Şubat-Nisan 1925)
3.1. Piran Kıvılcımı ve Planların Değişmesi
Azadi örgütünün titizlikle hazırladığı plana göre, genel ayaklanmanın başlangıç tarihi 21 Mart 1925, yani Newroz günü olarak belirlenmişti. Bu tarih, hem baharın gelişiyle coğrafi koşulların uygun hale gelmesi hem de sembolik anlamı nedeniyle seçilmişti. Amaç, hazırlıklar tamamlandıktan sonra eş zamanlı ve koordineli bir ulusal başkaldırı başlatmaktı.
Ancak olaylar planlandığı gibi gitmedi. 13 Şubat 1925’te, Şeyh Sait’in Piran (bugünkü Dicle) köyünde kardeşi Şeyh Abdurrahim’in misafiriyken, aranan bazı kişileri teslim almak için köye gelen bir jandarma müfrezesiyle yaşanan gerginlik, bir çatışmaya dönüştü. Bu olay, “Piran Hadisesi” olarak bilinir ve isyanın fitilini ateşleyen kıvılcım olmuştur. Bu beklenmedik ve provokatif çatışma, isyanın hazırlıksız, plansız ve belirlenen tarihten yaklaşık bir ay önce başlamasına neden oldu. Bu erken başlangıç, isyanın genel koordinasyonunu ve lojistik hazırlıklarını ciddi şekilde sekteye uğratarak nihai başarısızlığındaki en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir.
3.2. Harekâtın Coğrafi Yayılımı ve Askeri Aşamaları
Piran’daki çatışmanın ardından isyan, Şeyh Sait’in dini ve feodal nüfuzu sayesinde hızla geniş bir coğrafyaya yayıldı. İsyanın ilk günlerinde isyancılar önemli başarılar elde etti. Genç (Darahini), Lice, Palu, Hani, Ergani gibi birçok ilçe ve nahiye merkezi kısa sürede Şeyh Sait’e bağlı güçlerin eline geçti. Gökdereli Şeyh Şerif komutasındaki kuvvetlerin 24 Şubat’ta Elazığ’ı ele geçirmesi, isyanın en büyük askeri başarılarından biriydi. Ancak Elazığ’da yaşanan bazı yağma ve talan olayları, halkın bir kısmının tepkisini çekerek isyana verilen desteği zayıflattı.
İsyanın kaderini belirleyen dönüm noktası, 7 Mart 1925’te başlayan Diyarbakır kuşatması oldu. Şeyh Sait, yaklaşık 10,000 kişilik bir kuvvetle stratejik öneme sahip Diyarbakır’ı kuşattı. Ancak şehrin Mürsel Paşa komutasındaki garnizon tarafından güçlü bir şekilde savunulması ve isyancıların modern askeri teçhizattan yoksun olması, kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı. Diyarbakır’ın düşmemesi, isyancılar arasında büyük bir moral bozukluğuna neden oldu ve hareketin psikolojik üstünlüğünü kaybetmesine yol açtı. Bu başarısızlık, o ana kadar kararsız bir tutum sergileyen birçok aşiretin de hükümetin yanında yer almasına veya tarafsız kalmasına neden olarak isyanın çözülme sürecini başlattı.
3.3. Aşiretlerin Konumu: Destek ve Muhalefet
Şeyh Sait isyanı, tüm Kürt ve Zaza aşiretlerinin katıldığı homojen bir hareket değildi. Aşiretlerin isyana katılımı; mezhepsel ayrımlar, aşiretler arası eski husumetler ve siyasi rekabetler gibi karmaşık dinamiklere göre şekillendi.
Destekleyenler: İsyanın ana gövdesini ve en sadık unsurunu, Şeyh Sait’in de mensubu olduğu Sünni Zaza aşiretleri oluşturuyordu. Bunun yanı sıra, Cibranlı ve Hasenanlı gibi bölgenin en büyük Sünni Kurmanç aşiret konfederasyonları da isyana aktif destek verdi. Şeyh Sait’in Sünni-Nakşibendi kimliği, bu aşiretleri ortak bir dava etrafında birleştirmede kilit rol oynadı.
Karşı Çıkanlar: İsyana karşı en net ve organize muhalefet, Varto, Hınıs ve Dersim bölgelerindeki Alevi Zaza ve Kurmanç aşiretlerinden geldi. Özellikle Hormek ve Lolan gibi Alevi aşiretleri, sadece isyana katılmamakla kalmadı, aynı zamanda aktif olarak Cumhuriyet güçleriyle birlikte isyancılara karşı savaştı. Bu durum, isyanın bir “Kürt ulusal birliği” hareketi olmaktan çok, belirli bir mezhepsel ve bölgesel tabana dayandığını göstermektedir.
Alevi aşiretlerinin bu tutumunun ardında yatan nedenler oldukça derindir. Öncelikle, isyanın Sünni-Nakşibendi karakteri ve bir şeriat devleti kurma hedefi, tarihsel olarak Sünni otoriteler tarafından baskı görmüş Alevi toplumu için varoluşsal bir tehdit olarak algılandı. Onlar için bir şeriat devleti, yeni bir baskı ve dışlanma döneminin başlangıcı anlamına geliyordu. İkinci olarak, isyana katılan Cibranlı ve Hasenanlı gibi bazı Sünni aşiretlerin, Osmanlı dönemindeki Hamidiye Alayları’nda görev yapmış olması, Alevi hafızasında olumsuz bir yer tutuyordu. Bu alayların Alevi ve diğer topluluklara yönelik baskıları unutulmamıştı ve eski hasımlarla aynı safta yer almak düşünülemezdi. Son olarak, Alevi aşiretler, laik ve merkezi Cumhuriyet rejimini, kendileri için daha tehlikeli gördükleri Sünni-feodal bir şeriat devletine karşı stratejik bir müttefik olarak gördüler. Ankara hükümetinin yanında yer almak, hem eski düşmanlarına karşı bir korunma sağlıyor hem de yeni düzende kendilerine bir yer açma potansiyeli sunuyordu. Bu nedenlerle Alevi aşiretlerinin muhalefeti, basit bir mezhep çatışmasından ziyade, tarihsel, ideolojik ve stratejik hesaplamaların bir sonucudur.

Ankara’nın Tepkisi: Cumhuriyet Rejiminin Konsolidasyonu
Şeyh Sait isyanı, Ankara’daki kurucu kadro için sadece bir iç güvenlik sorunu değil, aynı zamanda rejimin karakterini ve geleceğini şekillendirecek bir siyasi kriz olarak algılandı. Hükümetin isyana verdiği tepki, Türkiye’de otoriter tek parti rejiminin pekişmesinde ve devrimlerin radikal yöntemlerle hayata geçirilmesinde bir dönüm noktası oldu.
4.1. Siyasi Kriz ve Sertlik Politikasına Geçiş
İsyan patlak verdiğinde başbakanlık koltuğunda, ılımlı ve liberal politikalarıyla tanınan Ali Fethi (Okyar) Bey oturuyordu. Fethi Bey hükümeti, isyanı başlangıçta yerel bir olay olarak görüp sıkıyönetim gibi sert tedbirlere başvurmaktan kaçındı. Ancak isyanın hızla yayılması ve Elazığ gibi önemli bir merkezi ele geçirmesi, Ankara’da büyük bir paniğe yol açtı. Fethi Bey’in ılımlı politikaları, başta Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa olmak üzere iktidardaki sertlik yanlısı kanat tarafından yetersiz bulundu. Artan baskılar sonucunda Fethi Okyar hükümeti, 2 Mart 1925’te istifa etmek zorunda kaldı.
Yerine, 3 Mart 1925’te, Milli Mücadele’nin ve Lozan’ın “sert adamı” olarak bilinen İsmet (İnönü) Paşa’nın başbakanlığa getirilmesi, devletin isyana karşı tavrının radikal bir şekilde değiştiğinin en net göstergesiydi. Bu hükümet değişikliği, diyalog ve uzlaşma döneminin bittiğini, isyanın her ne pahasına olursa olsun ezileceğini ve bu sürecin rejimin sağlamlaştırılması için bir fırsata dönüştürüleceğini ilan ediyordu.
4.2. Hukuki ve İdari Tedbirler: Takrir-i Sükûn ve İstiklal Mahkemeleri
İsmet İnönü hükümetinin ilk ve en önemli icraatı, 4 Mart 1925’te Meclis’ten Takrir-i Sükûn (Huzurun Sağlanması) Kanunu‘nu çıkarmak oldu. Bu kanun, “irtica ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisini ve huzur ve sükûnunu… ihlale bais bilumum teşkilat ve neşriyatı” hükümetin, cumhurbaşkanının onayıyla yasaklamasına olanak tanıyordu. Esasen iki yıl için çıkarılan ancak daha sonra uzatılan bu yasa, hükümete olağanüstü yetkiler vererek anayasal hak ve özgürlükleri askıya alıyordu.
Takrir-i Sükûn Kanunu ile birlikte, biri Ankara’da diğeri ise isyan bölgesi için Diyarbakır’da (Şark İstiklal Mahkemesi) olmak üzere iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Bu mahkemeler, kararları temyize kapalı, hızlı yargılama yapan ve sık sık idam cezası veren olağanüstü yargı organlarıydı. Özellikle Şark İstiklal Mahkemesi’ne, verdiği idam kararlarını TBMM’nin onayına sunmadan infaz etme yetkisi tanınması, sürecin ne kadar radikal yürütüleceğinin bir başka işaretiydi.
4.3. Siyasi Tasfiye: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın Kapatılması
Ankara’daki iktidar, isyanı yalnızca askeri bir tehdit olarak değil, aynı zamanda siyasi rakiplerini tasfiye etmek için bir fırsat olarak gördü. Hedefteki ana unsur, Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) idi. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi Milli Mücadele’nin önemli komutanları tarafından kurulan TCF, parti programında “dini inançlara saygılı” olduğunu belirtiyordu. Bu madde ve bazı TCF üyelerinin isyancılarla ilişkili olduğu yönündeki iddialar, hükümet tarafından partiyi isyanla ilişkilendirmek için bir gerekçe olarak kullanıldı.
Hükümet, isyanın arkasında TCF’nin “gerici propagandası” olduğunu öne sürerek partiye karşı bir kampanya başlattı. Sonuç olarak, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak 3 Haziran 1925’te kapatıldı. Bu olay, Türkiye’nin kısa süren ilk çok partili hayat denemesinin sonu oldu.
Bu süreç, Şeyh Sait isyanının rejim inşasında nasıl araçsal bir rol oynadığını gözler önüne sermektedir. Genç Cumhuriyet, TCF’nin kurulmasıyla siyasi bir muhalefetle karşılaşmış ve kurucu kadro bu durumu devrimlerin geleceği için bir tehdit olarak algılamıştı. İsyan, bu muhalefeti ve onunla birlikte basındaki (Tevhid-i Efkar, Sebilürreşat gibi yayınlar kapatıldı ) ve toplumdaki tüm muhalif sesleri “vatan haini” ve “gerici” olarak damgalayıp tasfiye etmek için “Allah’ın bir lütfu” olarak görüldü. Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri bu tasfiyenin yasal ve yargısal mekanizmalarını oluşturdu. Böylece Şeyh Sait isyanı, Türkiye’de tek parti rejiminin kesin olarak yerleşmesi, devrimlerin otoriter yöntemlerle pekiştirilmesi ve siyasi alanın tamamen iktidar partisinin kontrolüne girmesi sürecinde belirleyici bir dönüm noktasına dönüştürüldü.
Yargılama ve İdam: Bir Devrin Sonu
5.1. Şeyh Sait’in Yakalanması
Türk ordusunun başlattığı geniş çaplı askeri harekât karşısında isyancıların direnişi kırıldı. Diyarbakır kuşatmasının başarısızlığı ve düzenli ordu birliklerinin bölgeye sevkiyle üstünlüğü ele geçirmesi, Şeyh Sait ve lider kadrosunu geri çekilmeye zorladı. İran’a geçerek mücadeleyi oradan sürdürmeyi planlayan Şeyh Sait ve beraberindekiler, 15 Nisan 1925’te Genç Ovası’nda, Murat Nehri üzerindeki Abdurrahman Paşa Köprüsü’nde sıkıştırıldı. Yakalanmaları, isyanın sembolik ve fiili sonunu getiren kilit olaydır. Bu yakalanmanın, Şeyh Sait’in eniştesi ve Cibranlı aşiretinden olan Binbaşı Kasım (Ataç) Bey’in ihaneti veya düzenlediği bir pusu sonucu gerçekleştiği yönünde güçlü kanıtlar ve tanıklıklar bulunmaktadır.
5.2. Şark İstiklal Mahkemesi’nde Yargılama Süreci
Şeyh Sait ve yakalanan 46 arkadaşı, yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirildi ve özel olarak kurulan Şark İstiklal Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkarıldı. Yargılama süreci, olağanüstü koşullar altında, modern hukuk normlarının ve savunma hakkının büyük ölçüde göz ardı edildiği hızlı bir prosedürle işletildi. Mahkeme tutanakları ve dönemin tanıklıkları, yargılamanın siyasi bir nitelik taşıdığını ve amacın isyanın liderlerini cezalandırarak rejimin otoritesini kesin olarak tesis etmek olduğunu göstermektedir.
Mahkemenin temel suçlamaları, “dini siyasete alet ederek vatana ihanet etmek” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp yerine şeriat esaslarına dayalı bir yönetim veya bir Kürt devleti kurmaya teşebbüs etmek” olarak formüle edildi. Mahkeme zabıtlarına yansıyan diyaloglarda Şeyh Sait, bir Kürt devleti kurma amacı taşıdığı iddialarını reddetmiş, isyanın tek nedeninin “şeriat hükümlerinin uygulanmasını sağlamak” olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Ancak mahkeme heyeti bu savunmayı, asıl milliyetçi ve ayrılıkçı hedefleri gizlemek için kullanılan dini bir kılıf olarak değerlendirmiş ve bu tezi kabul etmemiştir.
5.3. İdam Kararı ve İnfaz
Yaklaşık bir ay süren yargılamaların sonunda, Şark İstiklal Mahkemesi 28 Haziran 1925’te Şeyh Sait ve 46 arkadaşı hakkında idam kararı verdi. Kararların temyiz hakkı bulunmuyordu ve mahkemeye tanınan özel yetki uyarınca TBMM onayına gerek duyulmadan, kararın ertesi günü olan 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda infaz edildi.
Şeyh Sait’in idam sehpasına giderken söylediği rivayet edilen son sözleri, farklı anlatılarda yer bulmuş ve olayın hafızadaki yerini şekillendirmiştir. Bu sözlerden en bilineni, “Dünya yaşantımın sonu geldi. Milletimin yolunda kendimi feda ettiğime pişman değilim. Yeter ki torunlarımız düşman önünde bizden dolayı mahcup olmasınlar” şeklindedir. Bu ifade, özellikle Kürt milliyetçi hafızasında, davaya adanmışlığın ve ulusal bir fedakarlığın sembolü olarak ikonik bir yer edinmiştir.
5.4. Meçhul Mezar Sorunu
İdam edilen Şeyh Sait ve arkadaşlarının naaşları, yeni isyanlara veya bir türbeleşmeye yol açmasını engellemek amacıyla devlet tarafından gizli bir yere defnedildi. Bu mezar yerleri, aradan geçen yaklaşık bir asra rağmen hala açıklanmamıştır. Şeyh Sait’in ailesi, torunları ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından mezar yerlerinin tespiti ve bir mezara kavuşturulması için yapılan hukuki başvurular, devlet arşivlerinde “bilgi ve belge olmadığı” gerekçesiyle sonuçsuz kalmıştır. Bu “meçhul mezar” sorunu, günümüzde de devam eden hukuki, insani ve siyasi bir meseledir. Devletin bu konudaki ısrarlı sessizliği, olayı hala kapanmamış tarihsel bir yara olarak gördüğünün ve sembolik bir hesaplaşmadan kaçındığının bir göstergesi olarak yorumlanmaktadır.
Tarihsel Tartışmalar ve Değerlendirmeler
6.1. “İngiliz Parmağı” ve Musul Meselesi
Şeyh Sait isyanıyla ilgili en kalıcı ve en çok tartışılan iddialardan biri, hareketin arkasında “İngiliz parmağı” olduğudur. Resmi tarih tezinin temel direklerinden olan bu iddiaya göre, o dönemde Musul vilayetinin statüsü konusunda Türkiye ile Milletler Cemiyeti’nde (ve dolayısıyla İngiltere ile) yaşanan anlaşmazlık sırasında İngiltere, Türkiye’yi içeriden zayıflatmak, Musul’daki iddiasını güçsüzleştirmek ve dikkatini iç sorunlara çekmek amacıyla isyanı kışkırtmıştır. İsyanın tam da Musul meselesinin en kritik aşamasında patlak vermesi, bu tezin en güçlü dayanağı olarak sunulmuştur.
Ancak bu iddiayı doğrudan kanıtlayan somut bir belgeye bugüne kadar ne Türk ne de İngiliz arşivlerinde ulaşılabilmiştir. Dönemin Avusturya elçisinin raporları gibi tarafsız kaynaklar da bu teze şüpheyle yaklaşmaktadır. Mevcut belgeler, İngiltere’nin isyandan haberdar olduğunu, bölgedeki gelişmeleri yakından izlediğini ve Azadi örgütüyle bazı temasları olduğunu gösterse de, isyanı doğrudan planladığına veya yönettiğine dair bir kanıt sunmamaktadır. Hatta bazı İngiliz belgeleri, isyanın kendi kontrolleri dışına çıkarak Irak’taki dengeleri de bozmasından endişe ettiklerini ortaya koymaktadır.
Bu durum, “İngiliz parmağı” tezinin, kanıtlardan ziyade Ankara’nın o dönemdeki siyasi ihtiyaçlarından doğan fonksiyonel bir anlatı olma ihtimalini güçlendirmektedir. Ankara hükümeti için isyanın karmaşık iç dinamikleriyle (laik devrimlere tepki, Kürt milliyetçiliği, feodal direniş) yüzleşmek, kendi politikalarının meşruiyetini sorgulamak anlamına gelebilirdi. İsyanı bir “dış komplo” olarak sunmak ise hem iç kamuoyunu “vatanı savunan hükümet” etrafında birleştirmeye yarıyor hem de rahatsız edici iç nedenlerle yüzleşmekten kaçınma imkânı veriyordu. Musul meselesindeki rakip olan İngiltere, bu “dış düşman” rolü için en uygun adaydı. İsyanın sonuçta Musul’da Türkiye’nin elini zayıflattığı ve İngiltere’nin işine yaradığı bir gerçektir ; ancak bu sonuçtan yola çıkarak nedenin de İngiltere olduğunu iddia etmek, tarihsel bir mantık hatası olabilir.
6.2. İsyanın Niteliği Üzerine Son Değerlendirme
Analizler, Şeyh Sait isyanının tek bir faktöre indirgenemeyeceğini açıkça göstermektedir. Bu, ne yalnızca bir “irtica” hareketi, ne yalnızca bir “Kürt isyanı”, ne de yalnızca bir “feodal başkaldırı”dır. Aksine, bu üç unsurun da iç içe geçtiği, çok katmanlı ve hibrit bir olaydır. İsyanın lider kadrosu (Azadi örgütü) modern milliyetçi hedeflere sahipti; kitleleri harekete geçirmek için kullandığı söylem ve sembolizm ağırlıklı olarak diniydi; dayandığı sosyolojik taban ise büyük ölçüde geleneksel aşiret yapılarıydı. Bu üç boyutun kesişimini anlamadan isyanın gerçek doğasını kavramak mümkün değildir.
6.3. Şeyh Sait İsyanı’nın Uzun Vadeli Sonuçları ve Mirası
Şeyh Sait isyanının bastırılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ve özellikle Kürt meselesinin seyri üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakmıştır.
- Devlet Politikalarının Sertleşmesi: İsyan, devletin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönelik politikalarının güvenlik odaklı ve asimilasyonist bir karaktere bürünmesine neden oldu. İsyan sonrası hazırlanan “Şark Islahat Planı” gibi belgeler, bölgede sıkıyönetim, sürgün ve Türkleştirme politikalarının sistematik bir şekilde uygulanmasının yolunu açtı.
- Türk-Kürt İlişkilerinde Kırılma: İsyan, Milli Mücadele döneminde var olan “Türk-Kürt ittifakı” ruhunu tamamen sona erdirdi. Yerini güvensizlik, baskı ve isyanlardan oluşan bir kısır döngüye bıraktı. 1925’ten sonra patlak veren Ağrı (1926-1930) ve Dersim (1937-1938) gibi diğer isyanlar, bu yeni dönemin acı sonuçları olarak görülebilir.
- Çatışan Hafızaların Sembolü: Şeyh Sait figürü, günümüzde de birbiriyle çatışan hafızaların ve siyasi kimliklerin merkezinde yer almaktadır. Resmi anlatıda bir “vatan haini” ve “gerici” olarak anılırken, Kürt milliyetçi ve bazı İslami çevrelerde bir “ulusal kahraman”, “şehit” ve “özgürlük savaşçısı” olarak yüceltilmektedir. Son yıllarda Diyarbakır’da bir meydana adının verilmesi etrafında yaşanan siyasi tartışmalar, bu sembolik savaşın ne kadar canlı ve güncel olduğunun bir kanıtıdır.
Çatışan Hafızalar ve Çözülmemiş Bir Tarih
Şeyh Sait Hadisesi, 1925’in koşullarında başlayıp bitmiş bir olay olmanın çok ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki temel gerilimleri, kimlik siyasetlerini ve devlet-toplum ilişkilerindeki kronik sorunları anlamak için kritik bir vaka çalışması niteliğindedir. Bu rapor boyunca yapılan analizler, isyanın tek bir nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık olduğunu; dini muhafazakârlığın, modern Kürt milliyetçiliğinin ve merkezi otoriteye karşı feodal direncin iç içe geçtiği çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Şeyh Sait’in kişiliğinde birleşen dini, feodal ve siyasi otorite, onu bu hibrit hareketin liderliğine taşımıştır. İsyanın motivasyonları, laik Cumhuriyet devrimlerine karşı bir “kıyam” arzusundan, Ankara’nın ulus-devlet projesine karşı bir “başkaldırı” hedefine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Ankara’nın isyana verdiği tepki ise yalnızca bir güvenlik operasyonu değil, aynı zamanda muhalefeti tamamen tasfiye ederek tek parti rejimini konsolide etme ve devrimleri otoriter yöntemlerle yerleştirme sürecinin bir parçası olmuştur.
Bugün, olayın farklı toplumsal ve siyasi kesimler tarafından tamamen zıt şekillerde hatırlanması ve yorumlanması, Türkiye’de ortak bir tarihsel hafıza inşa etmenin önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Şeyh Sait’in bir kesim için “hain”, diğer bir kesim için “kahraman” olması, çözülmemiş bir tarihin bugünün siyasi fay hatlarını nasıl beslemeye devam ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla, Şeyh Sait Hadisesi’ni anlamak, sadece geçmişi aydınlatmak değil, aynı zamanda günümüz Türkiye’sinin temel dinamiklerini ve kimlik temelli gerilimlerini de anlamak anlamına gelmektedir. Bu olay, üzerinden geçen bir asra rağmen, Türkiye’nin tarihle yüzleşme ve toplumsal barışı inşa etme yolculuğunda önemli bir kavşak noktası olmayı sürdürmektedir.
Kaynaklar
https://abakus.inonu.edu.tr/items/a2379ea1-d94a-4337-9605-a5729e2a63da
https://artigercek.com/makale/azadi-ve-seyh-said-hadisesi-162212
https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/953/tur
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-doneminde-meydana-gelen-ayaklanmalar-1924-1938/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/920/Atat%C3%BCrk-D%C3%B6neminde-Meydana-Gelen-Ayaklanmalar-(1924-1938
https://bianet.org/haber/seyh-said-isyani-123094
https://demokratikmodernite.org/yuzyillik-bir-sorunun-dogusu-komplo-ve-seyh-said-isyani/
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/837212
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2119767
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2526832
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/313397
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/4495776
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/758324
https://dergipark.org.tr/tr/pub/yakintarih/issue/49654/636673
https://evrimagaci.org/soru/seyh-sait039in-arkasinda-ingilizler-var-miydi-70076
https://firatnews.com/dunya/Seyh-said-ayaklanmasi-ve-kurdistan-in-isgali-180861
https://haber.sol.org.tr/haber/naksiler-bunu-hep-yapiyor-seyh-sait-neden-ayaklandi-326076
https://hukukbook.com/takrir-i-sukun-kanunu/
https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-said
https://izzettincopur.com/makaleler/seyh_sait_isyani.php
https://kokludegisim.net/haberler/yikilisindan_bugune_turkiyede_hilafet__2_bolum_seyh_said_kiyami
https://kokludegisim.net/makaleler/seyh_said_kiyami_mi_isyani_mi_iddialar_ve_gercekler
https://kovarabir.com/13559/m-emin-sever-kurt-tarihinden-bir-kesit-azadi-orgutu-ve-cibranli-halit-bey/
https://kurdarastirmalari.com/yazi-detay-oku-325
https://makpirtuk.de/tr/%C3%9Cr%C3%BCn/kurt-milyet%C3%A7ili%C4%9Fi-t%C3%BCr-cikisi-ve-%C5%9Feyh-Said-isyani-1880-1925/
https://munzurpress.com/author/cihansoylemez/konu/seyit-riza-ve-seyh-sait-iki-farkli-dunya-ve-gunumuz-tartismalari-uzerine/
https://onedio.com/haber/seyh-said-kimdir-neden-idam-edildi-seyh-said-in-hayati-hakkinda-merak-edilenler-1149002
https://openaccess.izu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12436/199/Nutuk%2C%20Hat%C4%B1ratlar%20ve%20Kaynaklar%20Ekseninde%20%C5%9Eeyh%20Sait%20%C4%B0syan%C4%B1%20ve%20S%C3%BCreci?sequence=3&isAllowed=y
https://praksisguncel.org/seyh-said-cumhuriyet-dusmani-bir-gerici-mi-ozgurluk-savascisi-mi/
https://serbestiyet.com/featured/roportaj-seyh-saidin-torunu-saadetin-diyarbakir-adayi-sabir-firat-kayyum-politikasi-ne-insani-ne-ahlaki-ne-islami-ne-de-demokratik-159992/
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_Kurtulu%C5%9F_Sava%C5%9F%C4%B1_%C4%B0%C3%A7_Cephesi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Takrir-i_S%C3%BCk%C3%BBn_Kanunu
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeyh_Said
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeyh_Said_%C4%B0syan%C4%B1
https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2024/07/207-SezenKilic-1.pdf
https://turcarum.com/seyh-sait-ayaklanmasi/
https://web.firat.edu.tr/harput/sempozyum/4-1/16.%20Nihal%20Esen.pdf
https://www.avestakitap.com/kurt-milliyetciliginin-ortaya-cikisi-ve-seyh-said-isyani-1880-1925
https://www.bingolonline.com/haber/seyh-said-isyani-ve-mektuplar-2-60287.html
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/seyh-sait-isyaninin-anatomisi-1-2153561
https://www.haksozhaber.net/yalan-tarih-mahkumlarina-gore-islamiyeti-ve-hilafeti-savunan-seyh-saidin-sucu-cok-ag-170453h.htm
https://www.hertaraf.com/haber-istiklal-mahkemeleri-ve-seyh-said-kiyami-13501
https://www.indyturk.com/node/167516/t%C3%BCrkiyeden-sesler/hilafetin-kald%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-ve-urfal%C4%B1-%C5%9Feyh-saffet-efendi
https://www.indyturk.com/node/390466/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/%C5%9Feyh-said-k%C4%B1yam%C4%B1-mahkeme-zab%C4%B1tlar%C4%B1-3
https://www.kentakademisi.com/seyh-said-isyani/14338/
https://www.kitapyurdu.com/kitap/sark-istiklal-mahkemesi-seyh-said-davasi-mahkeme-tutanaklari/558980.html
https://www.kitapyurdu.com/kitap/seyh-sait-ayaklanmasinda-ingiliz-parmagi-tarihimizin-gercek-ve-yalanlar-dizisi-1/333501.html
https://www.kurdistan24.net/tr/story/477408
https://www.kurdistan24.net/tr/story/490558
https://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/siyasi/takrir.htm
https://www.mepanews.com/seyh-said-kimdir-2590h.htm
https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/130220226
https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/290620216
https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/29062023
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/080920239
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/2112202311
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/290620252
https://www.rudaw.net/turkish/opinion/03042025
https://www.rudaw.net/turkish/opinion/25052017
https://www.sakaryayenihaber.com/foto/17380335/ataturkun-liderligindeki-turkiyede-cikan-20-ayaklanma
https://www.tiktok.com/@leventydz/video/7316468067440086277
https://www.tr724.com/takrir-i-sukun-kanununun-amaci-neydi/
https://www.voaturkce.com/a/salim-ensarioglunun-istifasina-neden-olan-seyh-sait-ismi-yillardir-diyarbakirda-tabelalarda/7399390.html
https://www.yarimadagazetesi.com/yazi/cumhuriyet-kurulduktan-sonra-1924-1938-arasi-meydana-gelen-ayaklanmalar/
https://www.youtube.com/watch?v=b5v0YOqHfEU
https://www.youtube.com/watch?v=fBgUjS508Zw
https://ydicagri.org/seyh-said-azadi-ayaklanmasi-uzerine/
https://oncugenclik.org.tr/kayahan-cetin-yazdi-pkknin-kahramanlari-seyh-sait-ve-seyit-riza/