Teknoloji

Atatürk’ün Sanayileşme Hamlesi ve Fabrikalarının Kalıcı Mirası

İktisadi Zorunluluk: Ulusal Bir Ekonominin İnşası (1923-1932)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu takip eden yıllarda devletin sanayileşme hamlesine yönelmesi, ideolojik bir tercihten ziyade, tarihsel, yerel ve uluslararası koşulların dayattığı pragmatik bir zorunluluğun sonucuydu. Devletçilik ilkesi etrafında şekillenen bu büyük proje, Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan ekonomik enkaz, yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki liberal politikaların yetersizliği ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’nın küresel etkileri gibi bir dizi faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu bölüm, devlet öncülüğündeki sanayileşme hamlesinin ardındaki kritik bağlamı ve zorunlulukları analiz etmektedir.

1.1. Osmanlı Mirası ve Savaşın Yaraları

Türkiye Cumhuriyeti, uzun süren savaşlarla harap olmuş, sanayi altyapısı neredeyse yok denecek kadar az ve büyük ölçüde yabancı sermayenin kontrolünde olan bir ekonomi devralmıştı. 1923’e gelindiğinde, ülkedeki sanayi faaliyetleri, modern fabrikalardan ziyade, İstanbul, İzmir ve Adana gibi birkaç büyük şehirde yoğunlaşmış, emek-yoğun küçük atölyelerden ibaretti. Osmanlı’nın son dönemlerinde sanayileşme çabaları olmuşsa da, Kapitülasyonların yarattığı ekonomik bağımlılık ve rekabet eşitsizliği, yerli bir sanayinin doğup gelişmesini engellemişti.  

Devralınan mirasın zayıflığı rakamlarla da sabittir. Örneğin, stratejik bir kaynak olan maden kömürü üretimi, I. Dünya Savaşı öncesindeki 900 bin ton seviyesinden 1923’te 600 bin tona gerilemişti. 1921’de yapılan bir sanayi sayımına göre, esnaf dükkânları da dahil edildiğinde, Anadolu’daki 33.085 işletmede toplam 76.216 işçi çalışmaktaydı; bu da işletme başına ortalama sadece iki ila üç işçi düştüğünü göstermektedir. Ülkedeki yabancı işletmelerin öz varlıklarının değeri ise 63 milyon sterlin civarındaydı ve bu sermayenin büyük bir kısmı Almanya, Fransa ve İngiltere menşeliydi.  

Bu tablo, Cumhuriyet’in kurucu kadroları için sadece bir ekonomik zayıflık değil, aynı zamanda ulusal egemenliği tehdit eden bir yapısal sorundu. Siyasi bağımsızlık savaşını yeni kazanmış bir ulus için iktisadi bağımsızlık, bu zaferin tamamlayıcısı ve güvencesi olarak görülüyordu. Ekonomik zafiyet, yalnızca fabrika eksikliğinden kaynaklanmıyordu; aynı zamanda kronik bir sermaye kıtlığı, on yılı aşkın süren savaşlarda yitirilmiş nitelikli işgücü ve risk alabilecek yerli bir girişimci sınıfın yokluğu gibi derin yapısal sorunları da içeriyordu. Bu koşullar altında, ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmak ve dışa bağımlılıktan kurtulmak, yeni rejimin en temel ulusal güvenlik ve varoluş meselesi haline gelmişti.  

1.2. Liberal Deney ve Sınırları (1923-1929)

Cumhuriyet’in ilk yıllarında benimsenen ekonomi politikası, doğrudan devletçiliğe yönelmek yerine, özel teşebbüsü destekleyerek ulusal bir burjuvazi ve sanayi yaratmayı hedefliyordu. Bu yaklaşımın en somut ifadesi, 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlardı. Kongrede, sanayinin korunması, sanayicilerin teşvik edilmesi ve onlara kredi sağlayacak bir sanayi bankasının kurulması gibi liberal ilkelere dayalı bir yol haritası çizildi. Bu kararlar, 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile yasal bir çerçeveye oturtuldu. Kanun, sanayi yatırımı yapacak girişimcilere bedelsiz arazi tahsisi, vergi muafiyetleri, gümrük indirimleri ve devlet alımlarında %20’ye kadar daha pahalı olsalar bile yerli ürünlerin tercih edilmesi gibi önemli teşvikler sunuyordu.  

Ancak bu liberal deney, beklenen sonuçları vermekten uzak kaldı. Sunulan tüm teşviklere rağmen, özel sektörün sermaye birikimi, ülkenin ihtiyaç duyduğu büyük ölçekli ve uzun vadeli temel sanayi yatırımlarını gerçekleştirmek için yetersizdi. Girişimciler, risk almaktan kaçınıyor ve daha çok ticarete yöneliyordu. Nitekim 1920-1930 arasında kurulan 201 Türk anonim şirketinden 66’sı, sermaye yetersizliği nedeniyle yabancı ortak almak zorunda kalmıştı. Bu başarısızlığın bir diğer önemli nedeni de Lozan Antlaşması’nın getirdiği kısıtlamalardı. Antlaşma hükümleri gereği Türkiye, 1929 yılına kadar gümrük vergilerini artırma yetkisine sahip değildi. Bu durum, koruyucu gümrük duvarları olmadan yeni kurulan yerli sanayiyi, gelişmiş Avrupa sanayisinin rekabeti karşısında savunmasız bırakıyordu.  

Bu dönemin sonuçları, kurucu kadrolar için önemli bir ders niteliğindeydi. Geri kalmış ve sermaye kıtlığı çeken bir ülkede, güçlü bir özel sanayi sektörünün sadece yasal düzenlemeler ve teşviklerle yaratılamayacağı ampirik olarak kanıtlanmıştı. Özel sektörün yetersiz kaldığı bu noktada, kalkınma hamlesinin liderliğini devletin üstlenmesi gerektiği fikri giderek ağırlık kazandı. Liberal deneyimin başarısızlığı, devletçiliğe geçişin zorunlu bir ön koşulunu oluşturdu.

1.3. Devletçiliğin Küresel Katalizörü: 1929 Büyük Buhranı

1929 yılında patlak veren Dünya Ekonomik Bunalımı, Türkiye’nin ekonomi politikalarında devletçiliğe yönelişini hızlandıran ve meşrulaştıran nihai darbe oldu. Krizin küresel etkileri, Türkiye ekonomisini derinden sarstı. Tarım ürünleri ihracatına dayalı olan ekonomi, uluslararası pazarlarda tarım ürünleri fiyatlarının çökmesiyle büyük bir darbe aldı. İhracat gelirleri düştü, dış ticaret açığı büyüdü ve Türk Lirası değer kaybetti. Bu durum, Lozan’da üstlenilen Osmanlı borçlarının ilk taksit ödemelerinin yaklaştığı bir döneme denk gelerek ekonomik baskıyı daha da artırdı.  

Büyük Buhran, sadece Türkiye için değil, tüm dünya için liberal laissez-faire kapitalizminin itibarını sarstı. Krizin Batı’nın en gelişmiş kapitalist ekonomilerinde ortaya çıkması, bu modelin sorgulanmasına yol açtı ve devletin ekonomiye müdahalesi fikrini küresel ölçekte saygın bir alternatif haline getirdi. Bu dönemde, krizden daha az etkilenen Sovyetler Birliği’nin planlı ekonomi modeli, hızlı sanayileşme ve kalkınma için cazip bir örnek olarak öne çıktı. Aynı şekilde, ABD’de Başkan Roosevelt’in “New Deal” programı ve Almanya’da Hitler’in devlet öncülüğündeki dört yıllık planları gibi uygulamalar, devlet müdahaleciliğinin Batı’da da bir çözüm olarak benimsendiğini gösteriyordu.  

Bu küresel konjonktür, Türkiye’deki politika değişikliği için hem gerekçeyi hem de meşruiyet zeminini sağladı. Büyük Buhran, devlet müdahalesini yerel bir zorunluluk olmaktan çıkarıp, ekonomik kriz yönetimi ve kalkınma için küresel ölçekte kabul gören bir stratejiye dönüştürdü. İçeride liberal politikaların başarısızlığı ve dışarıda Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik şok ile yeni entelektüel akımların birleşimi, Türkiye’nin kurucu kadrolarını devletçi bir modele yönlendirmeyi sadece mantıklı değil, aynı zamanda kaçınılmaz kıldı.

Devlet Liderliğinde Kalkınmanın Mimarisi: Devletçilik ve Planlı Sanayileşme

1930’lu yıllara gelindiğinde, Türkiye’nin sanayileşme stratejisi, devletin ekonomide aktif bir rol üstlendiği yeni bir faza evrildi. Bu yeni dönemin teorik çerçevesini “Devletçilik” ilkesi, kurumsal altyapısını ise bu ilkeyi hayata geçirmek üzere kurulan Sümerbank ve Etibank gibi dev kuruluşlar oluşturdu. Stratejik yol haritası ise, ülkenin kaynaklarını ve hedeflerini belirli bir disiplin altına alan Birinci ve İkinci Beş Yıllık Sanayi Planları ile çizildi. Bu bölüm, devlet öncülüğündeki kalkınma hamlesinin ardındaki bu temel mimariyi incelemektedir.

2.1. Türk Devletçilik Doktrini

Devletçilik, 1931’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın programına dahil edilen ve 5 Şubat 1937’de Anayasa’nın bir ilkesi haline getirilen, Türkiye’nin özgün koşullarından doğmuş, pragmatik bir ekonomi politikasıdır. Atatürk, bu ilkeyi dogmatik bir ideoloji olarak değil, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş, ülkeye özgü bir sistem olarak tanımlamıştır. Atatürk’ün kendi ifadesiyle devletçilik, “Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin büyük ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılamadığını göz önünde tutarak, ülke ekonomisini devletin eline almak” anlamına geliyordu.  

Bu tanım, Türk devletçiliğinin temel karakterini ortaya koymaktadır: Bu, özel mülkiyeti ve sınıf yapılarını ortadan kaldırmayı hedefleyen doktriner sosyalizmden kesin bir şekilde ayrılan, bir “karma ekonomi” modelidir. Sistem, özel teşebbüsü temel kabul etmekle birlikte, ulusal çıkarların gerektirdiği, özellikle büyük sermaye ve yüksek teknoloji gerektiren ve özel sektörün tek başına altından kalkamayacağı alanlarda devletin bizzat yatırımcı ve işletmeci olarak devreye girmesini öngörüyordu. Bu modelin temel amaçları; ülkeyi hızla kalkındırmak, ekonomik bağımsızlığı ve ulusal kendi kendine yeterliliği sağlamak ve aynı zamanda sosyal adaleti gözeterek kalkınmanın nimetlerini toplumun geneline yaymaktı.  

Türk devletçiliğinin esnek yapısı, devlete aynı anda birden fazla rol üstlenme imkânı tanımıştır. Devlet, özel sektörün giremediği alanlarda fabrikalar kurarak “Girişimci Devlet”, piyasaları düzenleyerek ve dengeli kalkınmayı güvence altına alarak “Düzenleyici Devlet” ve sosyal politikalarla zayıf kesimleri koruyarak “Koruyucu Devlet” görevlerini bir arada yürütmüştür. Dolayısıyla devletçilik, bir amaç değil, ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarma hedefine ulaşmak için kullanılan stratejik bir araçtı. Bu pragmatik ve esnek yapı, onun en büyük gücünü oluşturmuş ve dönemin zorlu koşullarında başarılı olmasını sağlamıştır.  

2.2. Sanayinin Motorları: Sümerbank ve Etibank’ın Kuruluşu

Devletçilik ilkesini ve planlı sanayileşme hedeflerini kağıt üzerinde kalmaktan çıkarıp somut projelere dönüştürmek için güçlü ve uzmanlaşmış kurumsal araçlara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaca cevap olarak, sanayileşme hamlesinin iki ana motoru olarak tasarlanan Sümerbank ve Etibank kuruldu. Bu kuruluşlar, sadece kredi veren bankalar değil, aynı zamanda kendilerine verilen sektörlerde fabrikalar kurmak, işletmek ve sanayiyi yönlendirmekle görevli devlete ait holdinglerdi.

1933 yılında kurulan Sümerbank, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın uygulanmasında merkezi bir rol üstlendi. Görev alanı, temel tüketim malları üreten ve hammaddesi yurt içinde bulunan sanayi kollarına odaklanmıştı. Tekstil (pamuklu, yünlü), selüloz ve kâğıt, seramik, cam ve kimya sanayilerindeki en önemli yatırımlar Sümerbank tarafından gerçekleştirildi. Kayseri Bez Fabrikası, Nazilli Basma Fabrikası, Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası gibi Cumhuriyet sanayisinin sembol tesisleri, Sümerbank’ın imzasını taşımaktadır.  

1935 yılında kurulan Etibank ise, ülkenin yeraltı kaynaklarını ve enerji potansiyelini harekete geçirmekle görevlendirildi. Madencilik, metalürji ve enerji üretimi gibi daha ağır ve stratejik sanayi kollarının geliştirilmesi Etibank’ın sorumluluğundaydı. Karabük Demir Çelik Fabrikası gibi ağır sanayinin temel taşları ve ülkenin madenlerinin (krom, bakır, kükürt vb.) işletilmesi Etibank tarafından yürütüldü. Aynı yıl kurulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ise, Etibank’ın yatırım yapacağı maden yataklarını bilimsel yöntemlerle araştırıp tespit ederek bu süreci tamamlıyordu.  

Sümerbank ve Etibank’ın ayrı ayrı ve uzmanlaşmış alanlarda kurulması, sanayileşme stratejisinin ne kadar düşünülmüş bir planlamaya dayandığını göstermektedir. Bu yapı, her bir kurumun kendi alanında derinlemesine bir uzmanlık geliştirmesine olanak tanımış ve tüm sanayileşme çabasının tek bir hantal bürokratik yapı altında ezilmesini önlemiştir. Bu kurumsal tasarım, planların başarıyla uygulanmasında kilit bir faktör olmuştur.

2.3. Ulusal Yol Haritası: Beş Yıllık Sanayi Planları

Devletçilik ilkesinin ve Sümerbank ile Etibank gibi kurumların varlığı, Türkiye’nin sanayileşme hedeflerini disiplinli ve rasyonel bir çerçeveye oturtan Beş Yıllık Sanayi Planları ile anlam kazandı. Bu planlar, ülkenin kısıtlı kaynaklarının en verimli şekilde kullanılmasını ve yatırımların ulusal önceliklere göre yönlendirilmesini amaçlıyordu.

2.3.1. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (BBYSP) (1934-1938)

1933’te hazırlanan ve 1934’te uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Türkiye’nin planlı kalkınma tarihindeki ilk ve en önemli adımdır. Planın hazırlanmasında, Prof. Orlof başkanlığındaki bir Sovyet uzman heyetinin görüşlerinden de faydalanılmıştır; ancak planın içeriği ve hedefleri tamamen Türkiye’nin kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiştir.  

Planın temel stratejisi, ithal ikamesine dayanıyordu. Amaç, hammaddesi yurt içinde bolca bulunan veya kolayca yetiştirilebilen temel tüketim mallarının ülke içinde üretilmesini sağlayarak dışa bağımlılığı azaltmaktı. Bu strateji, halk arasında “üç beyaz” olarak bilinen un, şeker ve pamuklu bez üretimine odaklanıyordu. Plan, beş ana sanayi grubunu kapsıyordu:  

  1. Dokuma Sanayii: Pamuk, kendir, yün.
  2. Maden Sanayii: Demir, kömür, bakır, kükürt.
  3. Selüloz Sanayii: Kâğıt, karton, suni ipek.
  4. Kimya Sanayii: Klor, sülfürik asit, süperfosfat.
  5. Seramik Sanayii: Şişe, cam, porselen.  

Planın finansmanı, büyük ölçüde bütçe kaynakları ve iç borçlanma ile sağlandı. Bunun yanı sıra, Sovyetler Birliği’nden alınan 8 milyon altın dolarlık, 20 yıl vadeli ve faizsiz kredi, planın hayata geçirilmesinde kritik bir dış finansman desteği oldu. Başlangıçta 44 milyon TL olarak öngörülen yatırım bütçesi, sonradan artırılarak 100 milyon TL’yi buldu.  

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, hedeflerine büyük ölçüde ulaşarak muazzam bir başarıya imza attı. Plan kapsamında kurulması öngörülen 20’den fazla fabrikanın büyük bir bölümü, plan dönemi sona ermeden tamamlanarak üretime geçti. Bu dönemde Türkiye ekonomisi, yıllık ortalama %10 gibi rekor bir büyüme hızı yakaladı. Planın başarısı, sadece ekonomik rakamlardan ibaret değildi; aynı zamanda ulusal bir özgüven inşa etti ve daha iddialı projeler için gerekli olan toplumsal ve siyasi ivmeyi yarattı.  

2.3.2. Yarım Kalan Hırs: İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı (İBYSP) (1938)

Birinci Plan’ın başarısının verdiği özgüvenle, 1936’da hazırlıklarına başlanan ve 1938’de kabul edilen İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı, çok daha iddialı hedeflere sahipti. Bu plan, Türkiye’yi değer zincirinde bir üst basamağa taşımayı amaçlıyordu. Odak noktası, tüketim mallarından ziyade, sanayinin temelini oluşturan ara ve yatırım malları üretimiydi. Strateji, “üç siyah” olarak formüle edilen kömür, demir-çelik ve petrole dayanıyordu.  

Planın kapsamı, Birinci Plan’a göre çok daha genişti ve şu alanları içeriyordu:

  • Ağır Sanayi ve Madencilik: Yeni maden yataklarının işletmeye açılması, Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın ürünlerini işleyecek makine, tel, boru gibi yan sanayilerin kurulması.
  • Enerji: Ülkenin artan enerji ihtiyacını karşılamak üzere büyük elektrik santrallerinin inşası.
  • Kimya Sanayii: Sentetik benzin, azot gibi daha karmaşık kimyasalların üretimi.
  • Denizcilik ve Gıda Sanayii: Limanların modernizasyonu, gemi inşa sanayinin geliştirilmesi ve su ürünleri ile gıda işleme tesislerinin kurulması.  

İkinci Plan, fabrikaların birbirini tamamladığı, birinin çıktısının diğerinin girdisi olduğu entegre bir sanayi ekosistemi yaratmayı hedefliyordu. Ancak bu vizyoner plan, 1939’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle hiçbir zaman tam olarak uygulanamadı. Savaş koşulları, Türkiye’yi sanayi yatırımlarını durdurup kaynaklarını savunma harcamalarına yöneltmeye mecbur bıraktı.  

İkinci Plan’ın rafa kaldırılması, Türkiye’nin ekonomik tarihinde kritik bir “kırılma anı” ve bir “eğer” sorusudur. Eğer bu plan uygulanabilseydi, Türkiye ağır sanayi altyapısını bir nesil önce kurmuş olacaktı. Bu kritik aşamanın ertelenmesi, ülkenin savaş sonrası dönemde Batı’ya olan ekonomik ve teknolojik bağımlılığının artmasında önemli bir etken olarak görülebilir.

Cumhuriyetin Fabrikaları: Kesin Bir Envanter ve Analiz (1924-1938)

Atatürk dönemi sanayileşme hamlesi, Türkiye’nin dört bir yanında kurulan ve ülkenin ekonomik ve sosyal dokusunu kalıcı olarak değiştiren fabrikalarla somutlaşmıştır. Bu bölüm, dönemin sanayi kuruluşlarının kapsamlı bir envanterini sunmakta, popüler anlatılardaki listeleri eleştirel bir süzgeçten geçirerek bu tesislerin kökenlerini (yeni, modernize edilmiş veya özel teşebbüs) aydınlatmakta ve bu fabrikaların sadece birer üretim merkezi değil, aynı zamanda modern bir toplum yaratma projesinin araçları olarak taşıdıkları “sosyal fabrika” kimliğini analiz etmektedir.

3.1. Sanayi Kuruluşlarının Kapsamlı Kataloğu

Atatürk döneminde kurulan veya faaliyete geçen sanayi tesisleri, savunma sanayiinden temel tüketim mallarına, ağır sanayiden tarımsal ürün işlemeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Aşağıdaki tablo, çeşitli kaynaklardan derlenen verilerle, bu dönemin en önemli sanayi kuruluşlarını, sektörlerini, kuruluş yıllarını ve kökenlerine dair notları bir araya getirmektedir. Bu tablo, dönemin sanayileşme hamlesinin coğrafi dağılımını, sektörel önceliklerini ve özellikle 1934’teki Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı sonrası hızlanan yatırım temposunu analitik bir bakışla görmeyi mümkün kılmaktadır.  

Atatürk Dönemi (1924-1938) ile İlişkilendirilen Başlıca Sanayi Tesisleri

3.2. Kayıtların Eleştirel Bir Değerlendirmesi: Yeni mi, Modernize mi, Özel mi?

“Atatürk’ün kurduğu fabrikalar” şeklindeki popüler ve yekpare liste, dönemin sanayileşme ruhunu yansıtan siyasi bir ifadedir; ancak hassas bir tarihsel muhasebeden ziyade bir genellemedir. Kayıtlar daha yakından incelendiğinde, bu tesislerin kökenlerinin daha karmaşık olduğu ve üç ana kategoride değerlendirilmesi gerektiği görülür. Bu ayrım, dönemin başarılarını küçümsemek yerine, devletin, özel sektörün ve tarihsel mirasın rollerini daha net bir şekilde ortaya koyarak, daha incelikli ve doğru bir tablo sunar.  

  1. Tamamen Yeni Devlet İşletmeleri: Bu kategori, Beş Yıllık Sanayi Planları çerçevesinde, sıfırdan projelendirilip devlet tarafından inşa edilen fabrikaları içerir. Bunlar, Cumhuriyet’in sanayileşme vizyonunun en saf ve somut örnekleridir. Karabük Demir Çelik Fabrikası, SEKA İzmit Kâğıt Fabrikası, Sümerbank’ın Nazilli, Kayseri, Ereğli ve Malatya’daki bez fabrikaları ile Gemlik Suni İpek Fabrikası bu grubun en bilinen örnekleridir. Bu tesisler, genellikle daha önce sanayinin olmadığı Anadolu şehirlerine kurulmuş ve hem ekonomik hem de sosyal birer dönüşüm merkezi olmuşlardır.
  2. Modernize Edilmiş veya Yeri Değiştirilmiş Osmanlı Tesisleri: Listelerde yer alan bazı önemli fabrikalar, kökeni Osmanlı dönemine dayanan ancak Cumhuriyet tarafından devralınıp köklü bir şekilde modernize edilen, kapasitesi artırılan veya stratejik nedenlerle yeri değiştirilen kuruluşlardır. Örneğin, Ankara Fişek Fabrikası ve Kırıkkale Mühimmat Fabrikası, kökleri Osmanlı İmalat-ı Harbiye’sine dayanan tesislerin Milli Mücadele sırasında Ankara’ya taşınması ve sonrasında Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) çatısı altında yeniden yapılandırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde, Gölcük Tersanesi de Lozan Antlaşması’nın Boğazlar bölgesindeki askeri tesislere getirdiği kısıtlamalar nedeniyle İstanbul’daki askeri tersanenin Gölcük’e taşınmasıyla kurulmuştur. Bu örnekler, yeni bir fabrika kurmaktan ziyade, mevcut birikim ve kapasitenin yeni devletin ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesini temsil eder.  
  3. Özel Teşebbüsler: Sıkça devlet yatırımı olarak anılan bazı önemli tesisler, aslında dönemin özel girişimcilerinin kurduğu fabrikalardır. Bu girişimler bazen devlet kredileriyle veya teşvikleriyle desteklenmiş olsa da, mülkiyet ve yönetimleri özel sektöre aitti. Türkiye’nin ilk özel sektör savunma sanayi kuruluşu olan Şakir Zümre Fabrikası, bir diğer önemli silah üreticisi Nuri Killigil’in fabrikası ve havacılık alanında çığır açan bir girişim olan Nuri Demirağ Uçak Fabrikası bu kategorinin en önemli örnekleridir. Aynı şekilde, Türkiye’nin ilk şeker fabrikaları olan Alpullu ve Uşak Şeker Fabrikaları da başlangıçta özel teşebbüs olarak kurulmuş, daha sonra devlet tarafından desteklenmiş ve nihayetinde Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. bünyesine katılmışlardır.  

Bu üçlü sınıflandırma, Atatürk dönemindeki ekonomik gerçekliğin, devletin mutlak hakimiyetindeki monolitik bir yapıdan ziyade, devletin öncü ve yönlendirici olduğu ancak özel sektörün de varlık gösterdiği daha dinamik bir karma ekonomi olduğunu göstermektedir.

3.3. Bir Modernleşme Projesi Olarak “Sosyal Fabrika”

Atatürk döneminde, özellikle Sümerbank tarafından kurulan büyük sanayi kompleksleri, sadece mal üretmek için tasarlanmış mekanlar değildi. Bu fabrikalar, aynı zamanda Cumhuriyet’in modernleşme projesinin ve yeni bir toplum yaratma idealinin taşıyıcıları olarak kurgulanmış “sosyal fabrikalar” idi. Bu modelin en çarpıcı örneklerinden biri, 1 Şubat 1938’de bizzat Atatürk tarafından açılışı yapılan Gemlik Suni İpek Fabrikası’dır. Bu tesis, üretim binalarının yanı sıra, işçileri ve aileleri için bir sinema ve tiyatro salonu, bir plaj, tenis kortları ve voleybol sahaları gibi kapsamlı sosyal donatılar içeriyordu.  

Bu model, Nazilli Basma Fabrikası ve Kayseri Bez Fabrikası gibi diğer büyük Sümerbank tesislerinde de tekrarlandı. Bu fabrikalar, adeta kendi kendine yeten küçük şehirler gibi tasarlanmıştı. İçlerinde modern konutlar (lojmanlar), kreşler, okullar, revirler, spor tesisleri, yemekhaneler ve eğlence mekânları barındırıyorlardı. Bu yaklaşım, basit bir işveren jestinin çok ötesinde, derin bir sosyal mühendislik projesinin parçasıydı.

“Sosyal fabrika” konseptinin ardındaki temel düşünce, geleneksel, kırsal ve dini sosyal bağlarından koparılarak sanayiye kazandırılan işgücünden “yeni Cumhuriyet vatandaşı-işçisini” yaratmaktı. Devlet, bu fabrikalar aracılığıyla işçilere sadece bir maaş değil, aynı zamanda modern, sağlıklı, disiplinli ve seküler bir yaşam tarzı sunmayı hedefliyordu. Lojmanlarda modern barınma koşulları sağlanıyor, revirlerde sağlık hizmeti veriliyor, kreş ve okullarda yeni nesiller yetiştiriliyor, spor ve kültür faaliyetleriyle de seküler bir boş zaman değerlendirme anlayışı aşılanıyordu. Fabrika, idealize edilen modern Türkiye’nin bir mikrokozmosu olarak işlev görüyordu. Bu strateji, ekonomik kalkınma hedefini, rejimin sosyo-kültürel devrim hedefleriyle bütünleştiren, dönemin ruhunu yansıtan en özgün ve güçlü uygulamalardan biriydi.

Uzun Soluklu Yolculuk: KİT Sisteminden Özelleştirmeye

Atatürk döneminde temelleri atılan fabrikaların hikayesi, kurucularının vefatıyla sona ermedi. Bu kuruluşlar, on yıllar boyunca Türkiye ekonomisinin bel kemiğini oluşturan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) sisteminin çekirdeğini oluşturdu. Ancak 1980’lerde başlayan küresel ve ulusal ideolojik dönüşümle birlikte, bu fabrikalar “devletin sırtında bir yük” olarak yeniden tanımlandı ve “özelleştirme” adı verilen sancılı bir süreçle ya satıldı, ya kapatıldı ya da dönüştürüldü. Bu bölüm, bu fabrikaların KİT sistemindeki evrimini ve neoliberal dönemdeki akıbetlerini, somut vaka analizleriyle inceleyerek uzun soluklu yolculuklarını mercek altına almaktadır.

4.1. KİT Dönemi: Kalkınma Motorları ve Siyaset Nesneleri

Devlet tarafından kurulan fabrikalar, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrası ekonomik yapısının merkezinde yer alan KİT sisteminin temelini oluşturdu. Onlarca yıl boyunca KİT’ler, ülkenin sanayi üretiminin, toplam yatırımlarının ve nitelikli istihdamının ana motoru oldu. Bu kuruluşlar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda önemli sosyal ve stratejik işlevler de üstlendiler. Sanayiyi, gelişmemiş bölgelere taşıyarak bölgesel kalkınmada kilit bir rol oynadılar. Özel sektörün gelişimine de önemli pozitif dışsallıklar sağladılar: özel firmalara ucuz hammadde ve ara malı temin ettiler, onlara istikrarlı bir pazar sundular ve kendi bünyelerinde yetiştirdikleri binlerce mühendis, teknisyen ve yöneticinin daha sonra özel sektöre geçmesiyle beşeri sermaye birikimine paha biçilmez bir katkıda bulundular.  

Ancak KİT sistemi, doğası gereği bazı yapısal çelişkiler barındırıyordu. Bu kuruluşların temel amacı, ticari kârlılıktan ziyade, tam istihdamın sağlanması, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi ve temel malların halka ucuz fiyattan sunulması gibi sosyal ve siyasi hedeflerdi. Bu durum, zamanla operasyonel verimsizliklere yol açtı. Özellikle çok partili hayata geçişle birlikte KİT’ler, siyasi müdahalelere giderek daha açık hale geldi. Siyasi kadrolaşma (arpalık) ve popülist fiyat politikaları için bir araç olarak kullanılmaları, bu kuruluşların mali yapılarını bozdu. Kağıt üzerinde “zarar” eden bu devasa yapılar, 1980’lerde yükselen neoliberal dalga için özelleştirilmeleri yönündeki siyasi gerekçenin temelini oluşturdu. Paradoksal bir şekilde, KİT’lerin sosyal hedeflere ulaşmadaki başarıları, ticari birer başarısızlık olarak yeniden çerçevelenerek kendi sonlarını hazırlayan bir argümana dönüştü.  

4.2. Büyük Geri Dönüş: Özelleştirme İdeolojisi ve Uygulaması

1980’li yıllardan itibaren Türkiye, Turgut Özal liderliğinde, küresel bir eğilime paralel olarak devletçilikten uzaklaşan ve piyasa mekanizmalarını öne çıkaran neoliberal ekonomi politikalarını benimsedi. Bu yeni ideolojik çerçevede, KİT sistemi ve dolayısıyla Atatürk döneminin mirası olan fabrikalar, artık kalkınmanın motoru olarak değil, verimsizliğin, israfın ve “devletin sırtındaki bir kamburun” sembolü olarak görülmeye başlandı.  

Bu dönüşümü yönetmek üzere, devletin elindeki sanayi ve hizmet kuruluşlarını özel sektöre satmakla görevli olan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) kuruldu. “Özelleştirme” süreci, ekonomik verimliliği artırma, devlete kaynak yaratma ve piyasa rekabetini teşvik etme gibi gerekçelerle savunuldu. Bu süreç, Atatürk döneminde kurulan ve on yıllardır ülkenin sanayi hafızasını oluşturan fabrikaların büyük bir kısmının ya tamamen kapatılmasına ya da parça parça özel sektöre devredilmesine yol açarak, Cumhuriyet’in temel iktisadi felsefesinde köklü bir kırılmayı temsil etti.  

4.3. Dönüşüm ve Yok Oluş Vaka Analizleri

Atatürk döneminde kurulan ikonik işletmelerin akıbeti, özelleştirme sürecinin farklı veçhelerini gözler önüne sermektedir. Kimi holdingler parçalanarak satılmış, kimileri tek parça halinde devredilmiş, bazıları ise direnişlere rağmen kapatılarak üretim hayatına son vermiştir. Aşağıdaki tablo, seçilmiş bazı önemli kuruluşların bu süreçteki yolculuğunu özetlemektedir.

Seçilmiş Atatürk Dönemi Sanayi İşletmelerinin Akıbeti

4.3.1. Bir Dev’in Parçalanışı: Sümerbank İmparatorluğu’nun Akıbeti

Cumhuriyet’in tüketim malları sanayisinin amiral gemisi olan Sümerbank, özelleştirme sürecinin en sembolik ve uzun soluklu hedeflerinden biriydi. 1987 yılında özelleştirme kapsamına alınan Sümerbank, tek bir bütün olarak değil, fabrikaları, mağazaları ve bankacılık birimi ayrı ayrı satılarak veya kapatılarak adeta parçalandı. Bu süreç on yıllara yayıldı. Örneğin, Atatürk’ün açtığı Gemlik Suni İpek Fabrikası 1998’de TEKEL’e devredildi ve kısa süre sonra kapatıldı. Osmanlı’dan devralınıp Cumhuriyet’in en önemli tesislerinden biri haline gelen Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, uzun direnişlere rağmen 2005’te özelleştirildi. Kayseri’deki Bünyan Halıcılık Fabrikası 1997’de satıldı. Bu süreç sonunda, bir zamanlar Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim ihtiyacının büyük kısmını karşılayan, binlerce kişiye istihdam sağlayan ve sayısız yan sanayiyi besleyen bu dev holdingin endüstriyel varlığı neredeyse tamamen ortadan kalktı.  

4.3.2. Devlet Madeninden Özel Piyasaya: Etibank’ın Yeniden Yapılandırılması

Ağır sanayi ve madenciliğin lokomotifi olan Etibank da benzer bir kaderi paylaştı. 1993 yılından itibaren Etibank’ın bünyesindeki en değerli varlıklar, yeniden yapılandırma adı altında holdingden koparılarak ÖİB’ye devredildi. Bu süreçte Eti Krom, Eti Bakır, Eti Gümüş ve Türkiye’nin tek entegre alüminyum tesisi olan Eti Alüminyum gibi stratejik kuruluşlar, genellikle değerlerinin altında satıldıkları yönündeki yoğun kamusal tartışmalar ve hukuki itirazlar eşliğinde özel sektöre satıldı. Etibank’ın kendisi ise, bankacılık lisansı elinden alındıktan sonra, geriye kalan madencilik faaliyetleriyle Eti Holding A.Ş.’ye, son olarak da 2004’te Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. Bu dönüşümle, Cumhuriyet’in yeraltı kaynaklarını millet adına işletmek üzere kurduğu bu dev yapı, en kârlı ve stratejik birimlerini kaybederek büyük ölçüde küçültülmüş oldu.  

4.3.3. Acı-Tatlı Bir Hasat: Şeker Fabrikalarının Özelleştirilmesi

Cumhuriyet’in kendi kendine yeterlilik idealinin en tatlı sembollerinden olan şeker fabrikaları da özelleştirme dalgasından kurtulamadı. Atatürk döneminde kurulan Alpullu (1926) ve Turhal (1934) fabrikalarının da aralarında bulunduğu Türkiye Şeker Fabrikaları’na (Türkşeker) ait tesisler, 2018 yılında yoğun kamuoyu tepkisine ve 1 milyondan fazla vatandaşın imzaladığı iptal davalarına rağmen portföyler halinde satışa çıkarıldı. Alpullu Fabrikası 150 milyon TL’ye, Turhal Fabrikası ise 569 milyon TL’ye özel şirketlere devredildi. Özelleştirmeyi savunanlar verimlilik artışını gerekçe gösterirken, karşı çıkanlar bu satışların Türkiye’nin gıda güvenliğini, pancar tarımını ve kırsal istihdamı tehlikeye attığını, ayrıca fabrikaların arazilerinin değerinin çok altında satılarak kamunun zarara uğratıldığını savundu.  

4.3.4. Rulonun Sonu: SEKA İzmit’in Çatışmalı Kapanışı

Türkiye’nin ilk ve en büyük kâğıt fabrikası olan ve sanayide kendi kendine yeterliliğin sembolü haline gelen SEKA İzmit, kapanışı en sancılı ve siyasi olarak en çok tartışılan tesislerden biri oldu. 1998’de başlayan kapatma ve özelleştirme süreci, işçilerin “üreterek direnme” kararı alması, kendilerini fabrikaya kilitlemeleri ve İzmit’ten Ankara’ya yürümeleri gibi dünyada eşine az rastlanır bir direnişle karşılaştı. “Sürekli zarar ettiği” gerekçesiyle kapatma kararı defalarca gündeme getirildi ve sonunda fabrika 2005 yılında tamamen kapatılarak tüzel kişiliği Sümer Holding ile birleştirildi. SEKA’nın kapatılması, Türkiye’yi kâğıt üretiminde neredeyse tamamen dışa bağımlı hale getirdi ve bu durum özellikle döviz krizlerinde yayıncılık sektörünü ağır bir maliyet yükü altına soktu. Kapanışın siyasi sorumluluğu ise yıllarca partiler arasında bir suçlama konusu oldu. AK Parti yerel yöneticileri kararın önceki hükümetler döneminde alındığını savunurken, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “SEKA’yı biz kapattık” şeklindeki açıklaması, bu endüstriyel mirasın nasıl bir siyasi polemik nesnesine dönüştüğünü gözler önüne serdi.  

4.3.5. Zıt Kaderler: KARDEMİR’in “1 TL’lik” Satışı ve Gemlik Suni İpek’in Yeniden Doğuşu

Tüm fabrikalar aynı kaderi paylaşmadı. İki örnek, özelleştirme ve dönüşüm sürecinin alternatif yollarını göstermektedir.

KARDEMİR: 1994 yılında hükümetin, teknolojik olarak eskidiği ve zarar ettiği gerekçesiyle Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nı kapatma kararı alması, Karabük’te büyük bir toplumsal direnişe yol açtı. Bu direniş sonucunda, 1995’te Türkiye’de benzeri görülmemiş bir özelleştirme modeline gidildi. Fabrika, kapatılmak yerine, 1 TL’lik sembolik bir bedelle, hisseleri çalışanlarına, bölge halkına ve yerel esnaf odalarına ait olan Kardemir A.Ş. adlı yeni bir şirkete devredildi. Bu devir, bir özelleştirmeden çok, bir toplumsal sahiplenme hareketiydi. Sonraki yıllarda bu özelleştirme kararının hukuki temelinin mahkemelerce iptal edilmesi, karmaşık bir yasal durum yaratsa da , Kardemir, çalışanlarının ve bölgenin sahiplenmesiyle ayakta kalarak bugün Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olarak faaliyetine devam etmektedir.  

Gemlik Suni İpek: Atatürk’ün açtığı bu zarif fabrika ise farklı bir yeniden doğuş hikayesi yaşadı. 1997’de özelleştirme kapsamına alınıp 1998’de TEKEL’e devredildikten sonra üretimi durdurulan fabrika ve arazisi, 2004 yılında Uludağ Üniversitesi’ne devredildi. Borusan Kocabıyık Vakfı’nın da desteğiyle, fabrikanın tarihi binaları aslına uygun olarak restore edildi. Bir zamanların üretim ve idare binaları, bugün Hukuk Fakültesi’nin dersliklerine, kütüphanesine ve dekanlık ofislerine ev sahipliği yapmaktadır. Gemlik Suni İpek’in bir sanayi tesisinden modern bir üniversite kampüsüne dönüşümü, endüstriyel mirasın yıkılmak yerine, korunarak ve yeniden işlevlendirilerek yaşatılabileceğinin en başarılı örneklerinden birini oluşturmaktadır.  

Cumhuriyet Ocağının Kalıcı Mirası

Atatürk döneminde başlayan ve on yıllar boyunca Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısını şekillendiren sanayileşme hamlesinin ve bu hamlenin ürünü olan fabrikaların yüz yıllık yolculuğu, ülkenin kendi içindeki dönüşümünün ve dünyayla bütünleşme serüveninin karmaşık bir özetini sunmaktadır. Bu büyük projenin mirası, sadece ekonomik göstergelerle veya kapanan fabrikaların envanteriyle ölçülemeyecek kadar derin ve çok katmanlıdır.

5.1. Ekonomik ve Sosyal Miraslar

Ekonomik açıdan, Atatürk dönemi sanayileşme hamlesinin en somut mirası, Türkiye’nin ilk modern sanayi altyapısını kurmuş olmasıdır. Bu fabrikalar, ülkenin temel tüketim mallarındaki dışa bağımlılığını önemli ölçüde azaltmış, yerli kaynakları ekonomiye kazandırmış ve daha da önemlisi, daha önce var olmayan bir teknik ve idari sınıfın doğmasını sağlamıştır. KİT’ler bünyesinde yetişen mühendisler, ustabaşılar ve yöneticiler, sonraki on yıllarda hem kamuda hem de özel sektörde sanayinin gelişimini sürdüren beşeri sermayeyi oluşturmuştur. Bu hamle, Türkiye’de bir “sanayi kültürü”nün tohumlarını ekmiştir.  

Sosyal alandaki miras ise daha da dönüştürücü olmuştur. Fabrikalar, kırsal nüfus için yeni istihdam olanakları yaratarak kentleşme sürecini hızlandıran birer çekim merkezi işlevi görmüştür. Bu süreç, sadece bir coğrafi yer değiştirme değil, aynı zamanda derin bir toplumsal değişimdi. Fabrika ortamında bir araya gelen on binlerce işçi, zamanla kendi sınıf bilincine, örgütlerine ve mücadele geleneklerine sahip, organize bir sanayi işçi sınıfı oluşturdu. 19. yüzyıl sonlarında filizlenen işçi hareketleri, Cumhuriyet’in sanayileşmesiyle kitlesel bir tabana kavuşmuş ve bu yeni sosyal sınıf, 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hayatında belirleyici aktörlerden biri haline gelmiştir. “Sosyal fabrika” modeliyle hedeflenen modern, seküler ve disiplinli vatandaş profili, ülkenin kültürel dönüşümüne de katkıda bulunmuştur.  

Belki de en kalıcı miras, devletin ekonomik kalkınma ve sosyal refahın nihai garantörü olduğu yönündeki köklü toplumsal beklentidir. KİT’ler aracılığıyla devletin hayatın her alanına dokunduğu on yıllar, halkın zihninde devleti bir “baba” veya “ana” olarak konumlandıran tarihsel algıyı pekiştirmiştir. Bugün, neoliberal politikaların hakim olduğu bir dönemde dahi, ekonomik sıkıntılar karşısında gözlerin devlete çevrilmesi ve çözümün devlet müdahalesinden beklenmesi, bu derinlere işlemiş mirasın bir yansımasıdır.  

5.2. Yüz Yıllık Bir Muhasebe: Ulusal Kalkınmadan Küresel Bütünleşmeye

Bu fabrikaların yaklaşık seksen yıllık ömrü, Türkiye’nin daha büyük siyasi ve ekonomik yolculuğunun bir mikrokozmosu gibidir. Bu hikaye, ülkenin devlet merkezli, içe dönük, üretim ve kendi kendine yeterlilik odaklı bir ulusal kalkınma modelinden; piyasa merkezli, dışa açık, finans ve tüketim odaklı bir küresel bütünleşme modeline geçişini anlatır.

Bu büyük dönüşümün sonuçları karmaşık ve çelişkilidir. Bir yanda, özelleştirme ve piyasa ekonomisine geçişle birlikte gelen ekonomik verimlilik artışı, ürün çeşitliliği ve tüketici tercihlerindeki zenginleşme gibi kazanımlar bulunmaktadır. Diğer yanda ise, bu süreçte kaybedilen stratejik sanayi kapasitesi, artan dışa bağımlılık, KİT’lerin dağılmasıyla derinleşen bölgesel eşitsizlikler ve “sosyal fabrika” etrafında örülmüş o özgün toplumsal dayanışma modelinin aşınması gibi ciddi maliyetler vardır.

Sonuç olarak, Atatürk’ün yaktığı sanayileşme ocağı, Türkiye’yi tarım toplumundan sanayi toplumuna taşıyan ateşi sağlamıştır. Bu ocakta dövülen fabrikalar, ülkenin modernleşme serüveninin hem aracı hem de sahnesi olmuşlardır. Bugün birçoğunun yerinde artık bacalar tütmese de, onların yarattığı ekonomik, sosyal ve kültürel miras, Türkiye’nin bugünkü yapısını ve gelecekteki yolunu şekillendirmeye devam etmektedir. Bu mirasın muhasebesi, basit bir kâr-zarar analizinin ötesinde, bir ulusun kimliğini ve kaderini inşa etme çabasının yüz yıllık bir muhasebesidir.

Kaynaklar

https://www.bkv.org.tr/tr/kalici_eserler-28/uludag_universitesi_hukuk_fakultesi-15/
https://www.etimaden.gov.tr/tarihce
https://demokratkocaeli.com/makale/8339851/mevlut-soysal/sekayi-kim-kapatti
https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/bir-ozellestirme-skandali-daha-kardemir-as-haberi-37763
https://www.turkseker.gov.tr/?ModulID=3&MenuID=33
https://eskihatay.imo.org.tr/resimler/dosya_ekler/3101047307977bb_ek.pdf?dergi=102
https://www.yildirimkoc.com.tr/usrfile/1605898705b.pdf
https://ataturk.org.au/ataturk-2/ataturkun-akilli-projesi-sumerbank-sosyal-fabrika/
https://www.genel-is.org.tr/seker-fabrikalari-degerinin-cok-altinda-uc-kurusa-satildi,2,16639
https://www.oib.gov.tr/duyuru/basin-aciklamasi-21112024
https://finans.mynet.com/galeri/haber/detay/ekonomi/ataturkun-actigi-fabrikalar/97218/
https://sumerholding.gov.tr/tarihce.aspx
https://bergamamtal.meb.k12.tr/icerikler/ataturk-ve-sanayi-devrimi-disa-bagimli-ekonomiden-ureten-turkiyeye-7_13260559.html
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/795397
https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/ekonomi-haberleri/ozellestirilen-13-seker-fabrikasindan-sadece-7-si-devredildi_ID1447978/
https://www.tyb.org.tr/fabrikasyon-bir-yalan-ataturkun-fabrikalari-21828yy.htm
https://arsiv.gemlik.bel.tr/EArsiv/1976/GemlikGazetesi/021976GeGa.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/9436
https://arsiv.gemlik.bel.tr/EArsiv/1982/061982.pdf
https://isteataturk.com/g/icerik/Etibank-Eti-Maden-Isletmeleri/719
https://onedio.com/haber/cumhuriyetimizin-kurucusu-buyuk-onder-ataturk-un-kurdugu-fabrikalar-825057
https://atamdergi.gov.tr/tam-metin/42/tur
https://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2020/09/8.meltem-tekerek.pdf
https.onedio.com/haber/cumhuriyetimizin-kurucusu-buyuk-onder-ataturk-un-kurdugu-fabrikalar-825057
https://www.anadoluraylisistemler.org/kardemir-fabrikasini-ziyaret-ettik-haberi-26884
https://tr.wikipedia.org/wiki/SEKA
https://www.kirsehirhaberturk.com/haber-ataturkun-15-yilda-kurdugu-fabrikalar-27339.html
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/823140
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/514454
https://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/c1903eb24a99391_ek.pdf?dergi=H
https://www.gazetekadikoy.com.tr/gundem/seka-yok-kriz-var
https://www.aimsad.org/istatistikler/ataturk-ve-sanayi-devrimi-disa-bagimli-ekonomiden-ureten-turkiye-ye
https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/252077
https://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/ekonomi/sanayi.htm
https://www.ekosad.net/FileUpload/ep939088/File/derya_delice_altunbag_kamu_iktisadi_tesebbuslerinin_turkiye_ekonomisindeki_yeri.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1416116
https://toplumsaltarih.wordpress.com/2013/05/15/isci-sinifinin-dogusu/
https://subconturkey.com.tr/kardemir-basari-hikayesi/
https://dergipark.org.tr/en/pub/ataunisosbil/issue/59390/831593
https://www.yenimarmaragazetesi.com/guncel/gemlik-te-ataturk-un-sungipek-fabrikasi-nin-87-yil-donumu-kutlandi-147348
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/101196
https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/10.Irfan_.KALAYCI.pdf
https://www.emo.org.tr/ekler/364a8ddae9aaddd_ek.pdf
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/devletcilik-nedir-devletcilik-ilkesi-hedefleri-ve-ornekleri-nelerdir-devletcilikle-ilgili-inkilaplar-41857988
http://www.celikhan.gov.tr/ilke-ve-inkilaplari
https://www.meb.gov.tr/ataturk/Ilkeleri/Devletcilik
https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/07/Ikinci_Bes_Kalkinma_Plani-1968-1972.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3692233
https://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/sait_dinc_ataturkcu_dusunce_sistemi_devletcilik.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/516163
https://xfs-1.ikon-x.com.tr:8880/mulkiye/2015/09/41.pdf
https://www.haberturk.com/birinci-bes-yillik-sanayi-plani-amaclari-ve-ozellikleri-birinci-bes-yillik-sanayi-plani-ne-zaman-hazirlandi-hteg-3519776
https://avesis.marmara.edu.tr/yonetilen-tez/1df7599c-db9e-4723-b63a-7e27619a9f4a/birinci-sanayi-plani-ve-turkiye-nin-kalkinmasina-etkileri-1933-1938
https://m.youtube.com/shorts/S-JuhLZBHQU
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/931332
https://belleten.gov.tr/tam-metin/2048/tur
https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Be%C5%9F_Y%C4%B1ll%C4%B1k_Sanayi_Plan%C4%B1
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kinci_Be%C5%9F_Y%C4%B1ll%C4%B1k_Sanayi_Plan%C4%B1
https://www.tekgida.org.tr/bir-zamanlar-sumerbank-vardi-41525/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/392186
https://tr.wikipedia.org/wiki/Devlet%C3%A7ilik
https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2024/06/Cumhuriyetin-Kurulus-Doneminde-Sanayi-Politikalari-ve-Sosyal-Muhendislik.pdf
https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2024/06/1935-1938-Cumhuriyet-Donemi-Ekonomi-Politikalari-Gudumlu-Ekonomi-ve-Ikinci-Sanayi-Plani.pdf
https://www.kitapyurdu.com/kitap/turkiye-cumhuriyetinin-ikinci-sanayi-plani-1936/15486.html
https://www.kafkas.edu.tr/dosyalar/iibfdergi/file/12/08.pdf
https://www.historystudies.net/indir.php?yol=dergi&dosya=tar201512c8be3
https://dergipark.org.tr/tr/pub/atauniad/issue/30787/371492

Hisseler:
Yorum Gönder

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir