Siyaset

Türkiye Siyasetindeki, Dezenformasyon ve Güç Mücadeleleri Üzerine Kapsamlı Bir Analiz

Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hayatı, kökleri derinlere uzanan ve farklı dönemlerde farklı aktörler tarafından kullanılan manipülasyon, dezenformasyon ve propaganda pratikleriyle şekillenmiştir. Bu rapor, söz konusu olguları siyasi, askeri, dini, kültürel ve etnik boyutlarıyla ele alarak, Türkiye’nin karmaşık enformasyon ekosistemini ve bu ekosistemin demokrasi üzerindeki etkilerini bütüncül bir bakış açısıyla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Rapor, tarihsel vakaları güncel dinamiklerle birleştirerek, manipülasyonun sadece konjonktürel bir sorun olmadığını, aksine Türkiye’nin siyasal kültürüne işlemiş yapısal bir mekanizma olduğunu ortaya koymaktadır.

Dezenformasyon, Manipülasyon ve Propaganda: Modern Türkiye’nin Siyasal Kültürünü Şekillendiren Kavramlar

Analizin temelini oluşturan kavramların netleştirilmesi, konunun doğru bir zeminde tartışılması için elzemdir. Dezenformasyon, en genel tanımıyla “yanlış bilgilendirme ve yanlış yönlendirme” olup, kasıtlı bir eylemi ifade eder. Bu kavram, belirli bir grup ya da kitlenin düşünceleri üzerinde etki kurma ve kitleleri kasıtlı olarak aldatma amacı taşır. Uluslararası literatürde “fake news” olarak bilinen ve Türkçeye “yalan haber”, “sahte haber” veya “uydurma haber” olarak çevrilen olgu, dezenformasyonun en yaygın tezahürlerinden biridir. Dezenformasyonu, kasıt olmaksızın yanlış bilginin yayılması anlamına gelen  

misenformasyon (yanlış bilgilendirme) ve doğru bilginin kasıtlı olarak zarar verme amacıyla kullanıldığı malinformasyondan ayıran temel özellik, aldatma ve zarar verme niyetidir.  

Türkiye bağlamında bu eylemler, genellikle ideolojik bir boyut kazanmaktadır. Özellikle siyasi alanda dezenformasyonun yaygınlığı, Reuters Enstitüsü gibi uluslararası kuruluşların raporlarında da teyit edilmektedir; bu raporlara göre Türkiye, katılımcıların siyasetle ilgili yanlış bilgiyle en çok karşılaştıklarını belirttikleri ülkeler arasında yer almaktadır. Bu durum, dezenformasyonun Türkiye’de sadece bir bilgi kirliliği sorunu olmadığını, aynı zamanda siyasi aktörler tarafından kamuoyunu şekillendirmek, rakipleri zayıflatmak ve seçmen davranışlarını etkilemek için sistematik bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir.  

Manipülasyona Zemin Hazırlayan Toplumsal Psikoloji

Türkiye’deki dezenformasyonun yaygınlığını ve etkisini anlamak için, bu tür içeriklerin alıcısını bulduğu toplumsal psikolojiyi ve siyasal kültürü analiz etmek gerekir. Bu kültürün en belirleyici unsurlarından biri, “derin devlet” söyleminin yaygınlığıdır. Bu kavram, meşru siyasi iradenin dışında, devletin güvenlik ve bürokrasi aygıtları içinde yuvalanmış, kendi ideolojik ve politik hedefleri doğrultusunda illegal yöntemlerle (siyasi suikastlar, komplolar, darbeler) hareket eden gizli bir güç odağının varlığına işaret eder. Türkiye’nin darbelerle, faili meçhul cinayetlerle ve Susurluk gibi skandallarla dolu yakın tarihi, bu algıyı beslemiş ve “devlet içindeki bazı belgelere Cumhurbaşkanının bile ulaşamadığı” yönündeki ifadelerle pekişmiştir.  

Bu “derin devlet” algısı, komplo teorilerinin yayılması için verimli bir zemin oluşturur. Komplo teorileri, olayları görünen nedenleriyle değil, gizli ve kötü niyetli güçlerin planlarının bir sonucu olarak açıklayan anlatılardır ve Türkiye siyasal kültüründe bir tür “ilişkilendirme tarzı” ve hegemonik bir dil haline gelmiştir. Tarihsel travmalar, sürekli siyasi krizler, dış müdahale iddiaları ve devlet içi gizli yapılanmaların (Ergenekon, FETÖ) varlığı, “görünenin ardında mutlaka başka bir gerçek olduğu” yönündeki kronik şüpheciliği ve paranoyayı körükler.  

Bu durum, kaçınılmaz olarak toplumsal güven erozyonuna yol açar. Vatandaşların devlet kurumlarına (ordu, yargı, siyaset), medyaya ve hatta birbirlerine olan güveni sarsılır. İşte bu güvensizlik ve şüphecilik ortamı, dezenformasyon üreticileri için bir “fırsat penceresi” yaratır. Manipülatörler, hedef kitlelerinin mevcut korkularını, önyargılarını ve komplocu beklentilerini doğrulayan sahte anlatılar üreterek bu psikolojik altyapıyı sömürürler. Dolayısıyla, Türkiye’deki dezenformasyon sorunu, yalnızca bir “arz” (sahte bilgi üretimi) meselesi değil, aynı zamanda tarihsel ve siyasal koşulların şekillendirdiği bir “talep” (komplocu anlatılara yatkınlık) meselesidir. Bu dinamik, sorunun neden bu kadar köklü ve çözümünün neden bu kadar zor olduğunu açıklayan temel bir çerçeve sunar.  

Askeri Vesayet ve Siyasetin Dizaynı: Darbeler Çağında Manipülasyon

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) siyaset üzerindeki etkisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren sivil-asker ilişkilerinin en tartışmalı ve belirleyici unsuru olmuştur. Darbeler, muhtıralar ve müdahalelerle kendini gösteren bu etki, sadece hükümetleri devirmekle kalmamış, aynı zamanda anayasal düzeni, siyasi kültürü ve toplumsal yapıyı derinden şekillendirmiştir. Bu süreçlerde manipülasyon ve dezenformasyon, askeri müdahalelere meşruiyet kazandırmak, kamuoyunu yönlendirmek ve siyaseti yeniden dizayn etmek için kritik birer araç olarak kullanılmıştır.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Darbe Geleneği ve Sivil-Asker İlişkilerinin Kökleri

Türkiye’de ordunun siyasete müdahalesi, kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan köklü bir “darbe geleneği”nin devamı niteliğindedir. Tarihsel olarak, 1446’daki Buçuktepe İsyanı gibi erken dönem örneklerden , 19. yüzyıldan itibaren modernleşen ordu ve bürokrasi içindeki cuntacı hareketlere kadar uzanan bir süreklilik gözlemlenir. Özellikle 1859 Kuleli Vakası, bu geleneğin modern dönemdeki ilk organize örneği olarak öne çıkar. Bu vaka, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile gayrimüslimlere tanınan haklara ve Batılılaşma politikalarına karşı, “dinin layıkıyla uygulanmadığı” ve “şeriatın icrası” gibi dini ve milliyetçi söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılan ilk bürokratik-askeri komplo girişimidir. 31 Mart Olayı (1909) ve Bab-ı Ali Baskını (1913) gibi olaylar da ordunun siyasetin merkezindeki rolünü pekiştirmiş ve bu geleneği Cumhuriyet’e miras bırakmıştır. Bu tarihsel arka plan, Cumhuriyet dönemindeki askeri müdahalelerin ideolojik meşrulaştırma zemininde din, milliyetçilik ve rejim bekçiliği gibi temaların neden sıkça kullanıldığını anlamak için kritik bir öneme sahiptir.  

27 Mayıs 1960 ve Vesayet Sisteminin Kurumsallaşması

Cumhuriyet tarihinin ilk başarılı askeri darbesi olan 27 Mayıs 1960, on yıllık Demokrat Parti (DP) iktidarını sona erdirmiş ve Türkiye’de askeri vesayet sisteminin kurumsallaşmasının yolunu açmıştır. Darbeye giden süreç, DP hükümetinin özellikle 1957 seçimlerinden sonra artan otoriter eğilimleri, basına yönelik baskıları, muhalefeti sindirme çabaları ve bu amaçla olağanüstü yetkilerle donatılmış Tahkikat Komisyonu’nu kurması gibi adımlarla şekillenmiştir. Bu adımlar, toplumda ve özellikle üniversite gençliği arasında büyük bir huzursuzluğa yol açarken, ordu içinde de DP iktidarına karşı bir hoşnutsuzluk birikmekteydi.  

27 Mayıs darbesi, TSK’nın emir-komuta zinciri içinde değil, daha alt rütbeli subaylardan oluşan bir cunta tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu durum, darbenin kendisinden sonraki müdahaleler için bir “rol model” teşkil etmesine ve ordunun hiyerarşik yapısında bozulmalara yol açmasına neden olmuştur. Darbe sonrası kurulan Yassıada Mahkemeleri’nde Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmesi, toplumda derin yaralar açmış ve on yıllar boyunca sürecek bir siyasi kutuplaşmanın ve intikam duygusunun tohumlarını ekmiştir.  

Darbe, sadece bir iktidar değişikliği değil, aynı zamanda anayasal bir dönüşüm de getirmiştir. 1961 Anayasası, temel hak ve özgürlükler açısından daha liberal bir çerçeve sunsa da, aynı zamanda askeri vesayeti kurumsallaştıran mekanizmaları da beraberinde getirmiştir. Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) anayasal bir kurum haline gelmesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’ndan ayrılarak doğrudan Başbakan’a bağlanması ve Senato’da “tabii üyeler” olarak darbeci subaylara yer verilmesi gibi düzenlemeler, ordunun siyaset üzerindeki denetimini kalıcı hale getirmiştir. Bu süreçte medya, özellikle DP iktidarının son yıllarında sert bir muhalif tutum sergileyerek ve darbeyi meşrulaştıran bir yayın politikası izleyerek darbe ortamının hazırlanmasında aktif bir rol oynamıştır.  

28 Şubat Post-Modern Darbesi – Medya, Sermaye ve Ordunun “İrtica” Karşıtı İttifakı

28 Şubat 1997 süreci, Türkiye’nin darbe tarihinde özgün bir yere sahiptir. Doğrudan silahların kullanılmadığı, bunun yerine medyanın, sermayenin ve sivil toplum kuruluşlarının orkestrasyonuyla seçilmiş hükümetin istifaya zorlandığı bu müdahale, “post-modern darbe” olarak kavramsallaştırılmıştır. Sürecin merkezinde, Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) koalisyonu olan Refahyol Hükümeti’ne yönelik “irtica” ve “laiklik karşıtı faaliyetler” suçlamaları yer almıştır.  

Bu süreçte ordu, bir “orkestra şefi” gibi hareket ederek medya, büyük sermaye (özellikle TÜSİAD), yargı organları, üniversiteler ve bazı sendikalar gibi farklı aktörleri hükümete karşı bir araya getirmiştir. Medya, bu ittifakın en önemli operasyonel gücü haline gelmiştir. Dönemin büyük medya grupları, “Gerekirse silah bile kullanırız”, “Sincan’da tanklı protesto” gibi manşetlerle ve sistematik bir karalama kampanyasıyla kamuoyunda bir “irtica tehlikesi” algısı yaratmıştır. Genelkurmay Başkanlığı’nda gazetecilere, yargı mensuplarına ve akademisyenlere verilen “irtica brifingleri”, bu psikolojik harekatın bir parçası olmuştur. Medya, ordu ve sermaye arasındaki bu çıkar birliği, 28 Şubat’ın temel dinamiğini oluşturmuştur; medya patronlarının ekonomik çıkarları, ordunun ideolojik pozisyonu ve sermayenin siyasi beklentileri, seçilmiş hükümeti devirmek için ortak bir zeminde buluşmuştur.  

“Andıç” Skandalı: Medyanın Silah Olarak Kullanılması

“Andıç” skandalı, 28 Şubat sürecinde medyanın nasıl doğrudan bir operasyonel araca dönüştürüldüğünün en somut ve karanlık örneğidir. Olay, yakalanan PKK’lı terörist Şemdin Sakık’ın ifadelerine, kendisinin söylemediği halde bazı gazetecilerin ve sivil toplum liderlerinin “PKK’dan para aldığına” dair yalan bilgilerin eklenmesi ve bu sahte tutanakların Genelkurmay’daki üst düzey komutanlar (başta dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak) tarafından basına sızdırılmasıyla patlak vermiştir.  

Bu sahte “andıç” belgesi, dönemin önde gelen gazetelerinde manşetten yayınlanmış ve belgede adı geçen Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Ahmet Altan gibi Kürt sorununa farklı yaklaşan gazetecilerin ve İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ın hedef haline getirilmesine neden olmuştur. Bu kampanya sonucunda gazeteciler işlerinden atılmış, programları yayından kaldırılmış ve Akın Birdal silahlı bir suikast girişimiyle ağır yaralanmıştır. Yıllar sonra, dönemin komutanları bu olayın bir “hata” olduğunu kabul etse de, “andıç” skandalı, ordunun dezenformasyon üreterek ve medyayı bir tetikçi gibi kullanarak sadece kamuoyunu manipüle etmekle kalmadığını, aynı zamanda doğrudan tasfiye operasyonları yürüttüğünü de kanıtlamıştır.  

Bu tarihsel analiz, Türkiye’deki askeri müdahalelerin manipülasyon taktiklerinin zaman içinde nasıl bir evrim geçirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Kuleli Vakası gibi erken dönem müdahaleler daha çok kapalı devre komplolara dayanırken, 27 Mayıs ile birlikte radyo ve gazeteler gibi kitle iletişim araçları darbenin meşruiyetini sağlamada merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. 28 Şubat süreci ise bu evrimin zirve noktasını temsil eder. Bu süreçte ordu, tankları kışladan çıkarmaktan ziyade, medya, sermaye ve yargı gibi “sivil” görünümlü güçleri bir koalisyon içinde yöneterek “post-modern” bir hegemonya kurmuş ve siyaseti yeniden şekillendirmiştir. Bu durum, askeri gücün kaba kuvvet kullanımından, toplumu ve diğer güç merkezlerini yönlendirme yeteneğine dayalı daha sofistike ve ağ tabanlı bir kontrol mekanizmasına evrildiğini göstermektedir. Dolayısıyla “vesayet” kavramının içeriği de dönüşmüştür. Artık vesayet, sadece ordunun siyaseti doğrudan kontrol etmesi değil, ordunun diğer güç odaklarını kontrol ederek siyaseti dolaylı yoldan yönetmesi anlamına gelmektedir. “Andıç” skandalı, bu modelin en net operasyonel kanıtıdır: Ordu, bilgiyi (sahte ifade) üretir; medya bu bilgiyi yayarak kamuoyu oluşturur ve belirlenen hedefi imha eder. Bu, gücün doğasının kaba kuvvetten enformasyon kontrolüne kaydığının ve Türkiye’de manipülasyonun ne denli organize olabileceğinin bir göstergesidir.

Türkiye’de Askeri Vesayet ve Medya Manipülasyonu Taktikleri (1950-2000)

Olay/SüreçTarihAna AktörlerKullanılan YöntemlerHedeflenen AnlatıSonuç
6-7 Eylül Olayları1955Özel Harp Dairesi, Medya, Sivil Uzantılar“Atatürk’ün evi bombalandı” dezenformasyonu, organize kalabalıkların kullanılması, gazetelerin kışkırtıcı yayınları.  “Rumlar düşmandır”, Kıbrıs meselesinde kamuoyu oluşturma, milliyetçi duyguları kışkırtma.İstanbul’daki Rum azınlığa yönelik pogrom, binlerce mülkün tahrip edilmesi, azınlıkların göçe zorlanması.  
27 Mayıs Darbesi1960Ordu (Cunta), Medya, ÜniversitelerDevlet radyosunun propaganda aracı olarak kullanılması, gazetelerin darbe yanlısı yayınları, Tahkikat Komisyonu’na karşı kamuoyu oluşturma.  “DP diktatörlüğüne son vermek”, “Hürriyeti getirmek”, “Atatürk devrimlerini korumak”.DP hükümetinin devrilmesi, Başbakan ve bakanların idamı, 1961 Anayasası ile askeri vesayetin kurumsallaşması.  
12 Mart Muhtırası1971Ordu (Komuta Kademesi)Muhtıra metninin basına sızdırılması, “anarşiyi önleme” söylemi, hükümetin aciz gösterilmesi.“Anarşi ve terörü bitirmek”, “Parlamentonun üzerindeki partiler üstü hükümet” ihtiyacı.Hükümetin istifası, “ara rejim” hükümetlerinin kurulması, 1961 Anayasası’nda temel hakları kısıtlayan değişiklikler.  
12 Eylül Darbesi1980Ordu (Komuta Kademesi)“Kontrollü kaos” stratejisi (darbeye zemin hazırlamak için şiddetin tırmanmasına göz yumulduğu iddiaları), “kardeş kavgasına son” söylemi.“Anarşi, terör ve bölünmeye son vermek”, “Devlet otoritesini yeniden tesis etmek”.Siyasi partilerin kapatılması, on binlerce tutuklama ve işkence, 1982 Anayasası ile vesayetin pekiştirilmesi.  
28 Şubat Süreci1997Ordu, Medya, Sermaye (TÜSİAD), Yargı, ÜniversitelerMedya manşetleri, askeri brifingler, “Andıç” skandalı (sahte belge ile hedef gösterme), STK’ların ve üniversitelerin yönlendirilmesi.  “İrtica tehlikesini önlemek”, “Laikliği ve Cumhuriyeti korumak”.Refahyol Hükümeti’nin istifası, siyasi yasaklar, başörtüsü yasağının yaygınlaşması, “post-modern darbe” ile siyasetin dizaynı.  

Dini Söylemin Araçsallaştırılması: Cemaatler, Siyaset ve Güç Mücadeleleri

Türkiye’nin modernleşme tarihinde din, devlet ve toplum arasındaki ilişkiler her zaman merkezi bir gerilim hattı olmuştur. Laik devletin kontrol ve denetim çabalarına karşın, dini cemaat ve tarikatlar toplumsal tabanda varlıklarını sürdürmüş, zamanla siyaset ve ekonomiyle iç içe geçerek karmaşık güç ağları oluşturmuşlardır. Bu bölümde, dini söylemin ve cemaat yapılarının siyasi hedefler doğrultusunda nasıl araçsallaştırıldığı, bu sürecin nasıl güç mücadelelerine ve sofistike manipülasyon mekanizmalarına evrildiği, özellikle Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) vakası üzerinden derinlemesine incelenecektir.

Türkiye’de Devlet-Cemaat İlişkilerinin Tarihsel Evrimi: Uğur Mumcu’nun “Tarikat-Siyaset-Ticaret” Üçgeni

Türkiye’de cemaatlerin tarihi, kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na ve hatta Anadolu’nun İslamlaşma sürecine dayanan derin bir geçmişe sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması gibi radikal laikleştirici politikalarla bu yapılar yeraltına itilmeye çalışılsa da, toplumsal hayattaki etkinliklerini hiçbir zaman tamamen kaybetmemişlerdir. Çok partili hayata geçişle birlikte, özellikle Demokrat Parti döneminde, siyasi partiler için birer “oy deposu” haline gelen cemaatler, yeniden görünürlük kazanmış ve siyasetle pragmatik bir ilişki kurmaya başlamıştır.  

Bu karmaşık ilişki ağını en veciz şekilde formüle eden isim, araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu olmuştur. Mumcu’nun “Tarikat-Siyaset-Ticaret” olarak adlandırdığı sacayağı, bu yapıların sadece dini birer topluluk olmadığını; aynı zamanda siyasi nüfuz ve ekonomik çıkar elde etme amacı güden organize yapılar olduğunu ortaya koymuştur. Zamanla cemaatler, geleneksel dini eğitim fonksiyonlarının ötesine geçerek holdingler, medya kuruluşları, okullar ve hastaneler kuran büyük siyasal, ekonomik ve sosyal oluşumlara dönüşmüşlerdir. Devlet içinde kadrolaşma ve siyasi partilerle ittifaklar kurma, bu güç arayışının temel stratejileri haline gelmiştir. Nakşibendi geleneğinden gelen İskenderpaşa Cemaati’nin, önce Milli Görüş hareketinin partilerini (MNP, MSP) kurdurtması ve desteklemesi, daha sonra ise 1980’ler ve 90’larda farklı sağ partilerle ilişki kurarak pragmatik bir güç politikası izlemesi, bu genel eğilimin tipik bir örneğidir.  

FETÖ – Sızma, Takiyye ve Paralel Devlet Yapılanması

Fethullah Gülen Cemaati, bilinen adıyla FETÖ, Türkiye’deki devlet-cemaat ilişkisi modelinin en radikal, en organize ve nihayetinde en tehlikeli örneğini oluşturmaktadır. Diğer cemaatlerden farklı olarak FETÖ, devlete eklemlenmek veya ondan nemalanmak yerine, devleti tamamen ele geçirmeyi hedefleyen mesiyanik ve totaliter bir ideolojiye sahipti. Bu hedefe ulaşmak için kullandığı temel yöntemler “sızma” ve “takiyye” idi. “Takiyye” (gizlenme), örgüt tarafından Sünni gelenekten farklı olarak, hasımlarını aldatmak ve devletin en kritik kurumlarına sızmak için meşru bir strateji olarak benimsenmiştir.  

Örgüt, 1970’lerden itibaren on yıllar boyunca, özellikle TSK, Emniyet, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve yargı gibi devletin “mahrem” ve stratejik kurumlarına sistematik bir şekilde sızmıştır. Askeri lise ve polis akademisi sınav sorularını çalarak kendi mensuplarını bu kurumlara yerleştirmiş, içerideki gücünü kullanarak rakip gördüğü personeli tasfiye etmiştir. Gazeteci Ahmet Şık’ın, henüz basılmadan devlet tarafından toplatılan ve kendisinin tutuklanmasına neden olan “İmamın Ordusu” adlı kitabı, tam da örgütün emniyet teşkilatı içindeki bu gizli ve tehlikeli yapılanmasını deşifre etmeyi amaçlıyordu. FETÖ, üyelerini liderine mutlak itaatle bağlı, radikal bir aidiyet duygusuyla hareket eden militanlara dönüştürmüş ve devlet içinde “paralel bir devlet yapılanması” (PDY) kurarak meşru otoriteyi gasp etmeye yönelmiştir.  

Ergenekon ve Balyoz Davaları: Bir Güç Mücadelesinin Aracı Olarak Yargısal Manipülasyon

Ergenekon ve Balyoz gibi kamuoyunda büyük yankı uyandıran davalar, FETÖ’nün devlet içindeki, özellikle de yargı ve emniyet teşkilatlarındaki gücünü nasıl bir tasfiye ve manipülasyon aracına dönüştürdüğünün en somut kanıtlarıdır. Başlangıçta, 2000’li yıllarda askeri vesayete karşı mücadele eden AK Parti hükümeti ile FETÖ arasında güçlü bir çıkar ittifakı bulunmaktaydı. Bu davalar, söz konusu ittifakın, TSK başta olmak üzere devletin laik-Kemalist ve ulusalcı olarak bilinen kadrolarını “darbecilik” suçlamasıyla tasfiye etme operasyonları olarak işlev görmüştür.  

Bu süreçte, yargı ve polis içindeki FETÖ mensupları tarafından büyük bir manipülasyon kampanyası yürütülmüştür. “Sarıkız”, “Ayışığı”, “Yakamoz” gibi darbe planı iddiaları , sahte dijital deliller, kimin tarafından yazıldığı belli olmayan imzasız ihbar mektupları, sonradan montaj olduğu anlaşılan notlar (Mustafa Balbay’a atfedilen günlükler) ve kimlikleri gizlenen “gizli tanıklar” aracılığıyla yüzlerce asker, gazeteci, akademisyen ve siyasetçi yıllarca hapis yatmıştır. Danıştay Saldırısı ve Malatya’daki Zirve Yayınevi Katliamı gibi kanlı olaylar da bu davalarla birleştirilerek, yaratılmak istenen “terör örgütü” anlatısı güçlendirilmeye çalışılmıştır. Yıllar sonra, bu davaların delillerinin sahte olduğu ve sürecin FETÖ tarafından yürütülen bir “kumpas” olduğu Yargıtay kararlarıyla da tescil edilmiştir. Bu davalar, bir cemaat yapılanmasının, adalet mekanizmasını bir silah gibi kullanarak siyasi ve bürokratik rakiplerini nasıl yok edebileceğini ve devleti kendi hedefleri doğrultusunda nasıl yeniden dizayn etmeye çalıştığını göstermiştir.  

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ve Sonrası

15 Temmuz 2016’daki kanlı darbe girişimi, FETÖ’nün devleti ele geçirme stratejisinin son ve en vahşi hamlesiydi. Bu girişim, örgütün artık sadece sinsi bir sızma faaliyetiyle yetinmediğini, aynı zamanda “yeni nesil bir terör örgütü” olarak devletin tanklarını, uçaklarını ve silahlarını doğrudan kendi halkına karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini ortaya koymuştur. Darbe girişimi, aynı zamanda 2012’den itibaren su yüzüne çıkan AK Parti-Cemaat güç mücadelesinin de zirve noktasıydı. Örgütün, 17-25 Aralık 2013’te yargı ve polis içindeki mensupları aracılığıyla gerçekleştirdiği yolsuzluk görünümlü yargısal darbe girişiminin başarısız olmasının ardından, elindeki son koz olan TSK içindeki yapılanmasını harekete geçirdiği anlaşılmaktadır. Türk halkının direnişiyle başarısızlığa uğrayan bu girişim, bir dini cemaat kisvesi altındaki yapının, devlet kurumlarını manipüle ederek ve bir araç olarak kullanarak ne denli büyük bir ulusal güvenlik tehdidine ve demokrasi düşmanı bir güce dönüşebileceğinin en trajik kanıtı olarak tarihe geçmiştir.  

Bu süreçlerin analizi, Türkiye siyasetindeki temel bir paradoksu gözler önüne sermektedir: “Askeri vesayetle” mücadele, ironik bir biçimde başka ve belki de daha tehlikeli bir vesayetin, yani “cemaat vesayetinin” önünü açmıştır. 2000’li yılların başında AK Parti iktidarı, TSK’nın siyaset üzerindeki etkisini kırma hedefini benimserken, bu mücadelede Gülen Cemaati’nin yargı ve polis içindeki kadrolarını bir müttefik ve araç olarak kullanmıştır. Ergenekon ve Balyoz gibi davalar, bu ittifakın “askeri vesayeti” tasfiye etme aracı olarak sunulmuştur. Ancak TSK’nın tasfiyesi, devlet içinde, özellikle güvenlik bürokrasisinde devasa bir güç boşluğu yaratmıştır. Bu boşluk, operasyonları yürüten ve zaten on yıllardır bu kurumlara sızmakta olan FETÖ tarafından hızla ve iştahla doldurulmuştur. Sonuç olarak, “askeri vesayet” geriletilirken, yerine ondan daha sinsi, daha totaliter ve meşruiyetini dinden alan bir “cemaat vesayeti” ikame edilmiştir. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz, bu yeni vesayet odağının, eski müttefiki olan siyasi iktidarı da yutmaya ve devleti tamamen ele geçirmeye çalıştığı anlardır. Bu, Türkiye’nin “vesayetle mücadele” trajedisidir: Bir vesayeti yıkarken, farkında olmadan daha tehlikeli bir başkasını inşa etmek. Bu dinamik, Türkiye’de devlet yapısının manipülasyona karşı ne kadar kırılgan olduğunu ve güç mücadelelerinin nasıl kolayca anti-demokratik yapıların yükselişine zemin hazırlayabildiğini gösteren temel bir model sunmaktadır.

Kimlik Eksenli Kışkırtma: Etnik, Kültürel ve Dilsel Dezenformasyon

Türkiye’nin çok kimlikli ve çok kültürlü toplumsal yapısı, tarih boyunca manipülasyon ve dezenformasyon için en verimli zeminlerden birini oluşturmuştur. Etnik, dini ve kültürel fay hatları, siyasi hedefler doğrultusunda “biz” ve “ötekiler” anlatıları yaratmak, toplumsal gerilimleri tırmandırmak ve belirli grupları hedef göstermek için sıklıkla kullanılmıştır. Nefret söylemiyle beslenen bu tür kışkırtmalar, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiş ve zaman zaman 6-7 Eylül 1955 Pogromu gibi trajik şiddet olaylarına yol açmıştır.

Nefret Söyleminin Hukuki ve Toplumsal Boyutları: “Biz” ve “Ötekiler” Anlatısının İnşası

Nefret söylemi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tanımına göre, “ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dâhil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir”. Bu söylem, belirli bir kişi ya da gruba kimliklerine, yani din, ırk, etnik köken, cinsiyet veya diğer özelliklerine dayanarak saldıran, aşağılayan veya ayrımcı bir dil kullanan her türlü iletişimi kapsar. Türkiye’de bu “ötekileştirme” pratiği, kaynağını tarihsel olaylarla beslenen aşırı milliyetçi duygulardan alarak, Ermeniler, Kürtler, gayrimüslimler, Aleviler ve son dönemde Suriyeli göçmenler gibi farklı grupları hedef almıştır. Bu tür söylemler, genellikle medya aracılığıyla yeniden üretilerek ve satır aralarına gizlenerek toplumsal yargıları pekiştirir ve meşrulaştırır.  

Hukuki çerçevede, Türkiye Anayasası’nın 10. maddesi kanun önünde eşitlik ilkesini güvence altına alırken, 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Kanunu da cinsiyet, ırk, renk, dil, din, etnik köken gibi temellere dayalı ayrımcılığı açıkça yasaklamaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 122. maddesi de “Nefret ve Ayrımcılık” suçunu düzenlemektedir. Ancak, bu yasal düzenlemelere rağmen, nefret söylemiyle mücadelenin uygulamada yetersiz kaldığı ve özellikle TCK 122. maddenin etkin bir şekilde kullanılmadığı yönünde ciddi eleştiriler bulunmaktadır.  

6-7 Eylül 1955 Pogromu – Dezenformasyonla Ateşlenen Etnik Şiddet

6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşayan başta Rumlar olmak üzere gayrimüslim azınlıklara yönelik gerçekleştirilen organize saldırılar (pogrom), dezenformasyonun etnik nefreti ve kitlesel şiddeti nasıl ateşleyebileceğinin Türkiye tarihindeki en trajik ve somut örneğidir. Olayların fitilini, dönemin hükümetine yakınlığıyla bilinen İstanbul Ekspres gazetesinin attığı “Atamızın Evi Bomba İle Hasara Uğradı” manşeti ateşlemiştir.  

Aslında Selanik’teki Atatürk’ün doğduğu evin bahçesinde patlatılan ses bombasının sadece birkaç pencere camının kırılmasına neden olduğu olay , Devlet Radyosu ve özellikle tirajını bir anda 20-30 binden 290 bine çıkarmak için ikinci baskı yapan gazete tarafından kasıtlı olarak “bombalanma” şeklinde, abartılarak ve çarpıtılarak sunulmuştur. Bu dezenformasyon, o dönemde Kıbrıs meselesi nedeniyle zaten yükseltilmiş olan milliyetçi ve Rum karşıtı havayı bir anda galeyana getirmiştir. Ardından, bir kısmının şehir dışından kamyonlarla İstanbul’a getirildiği anlaşılan organize gruplar , önceden işaretlenmiş Rumlara ait ev, işyeri, okul, kilise ve mezarlıklara saldırmıştır. Saldırılar sonucunda resmi rakamlara göre 13-16 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve 4 binden fazla işyeri ile 70’ten fazla kilise tahrip edilmiştir. Bu olay, devlet içindeki Özel Harp Dairesi gibi derin yapıların, belirli siyasi hedefler (Kıbrıs’ta Rumlara karşı pazarlık gücünü artırmak, azınlık sermayesini tasfiye etmek) doğrultusunda, medyayı bir provokasyon aracı olarak kullanarak etnik nefreti nasıl planlı bir şiddete dönüştürebildiğini acı bir şekilde göstermiştir.  

Kriz Anlarında Nefret Söyleminin Yükselişi: Depremler, Göç ve Çatışma Ortamları

Kriz anları; toplumsal korku, belirsizlik ve kaygının en yüksek olduğu dönemlerdir ve bu nedenle dezenformasyon ile nefret söyleminin yayılması için en elverişli ortamlardır. Bu tür dönemlerde, mevcut önyargılar ve kalıpyargılar kolayca harekete geçirilir ve karmaşık sorunlara basit “günah keçileri” bulunur. 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerin ardından yaşananlar, bu dinamiğin güncel bir örneğidir. Depremden hemen sonra, özellikle sosyal medyada, Suriyeli mültecilerin yağma yaptığına, yardım tırlarını kaçırdığına veya enkaz altındaki insanlara ait değerli eşyaları çaldığına dair çok sayıda asılsız iddia ve manipüle edilmiş görüntü dolaşıma sokulmuştur. Bu dezenformasyon kampanyaları, depremin yarattığı travma ve öfkeyi, zaten toplumda hedef haline getirilmiş olan mültecilere yönlendirmiş ve onlara karşı linç girişimlerine varan nefret eylemlerini tetiklemiştir. Benzer şekilde, ekonomik kriz veya çatışma dönemlerinde de belirli etnik veya dini gruplar “sorunun kaynağı” olarak lanse edilerek hedef gösterilir. Bu durum, yanlış bilginin sadece bir enformasyon sorunu olmadığını, aynı zamanda toplumsal barışı ve en kırılgan grupların can güvenliğini doğrudan tehdit eden bir nefret ve kışkırtma aracı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.  

6-7 Eylül 1955 olayları ile günümüzdeki mülteci karşıtı dezenformasyon arasında, kullanılan taktikler ve arkasındaki zihniyet açısından çarpıcı bir süreklilik bulunmaktadır. Her iki vakada da temel mekanizma, bir “iç öteki” veya “günah keçisi” yaratarak, toplumda birikmiş olan öfke, korku ve kaygıları bu hedefe yönlendirmektir. Bu, devletin veya belirli güç odaklarının, siyasi krizleri (Kıbrıs sorunu gibi) veya sosyal krizleri (deprem, ekonomik sıkıntılar gibi) yönetmek ve kontrol altında tutmak için başvurduğu bir “gerilim yönetimi” tekniği olarak okunabilir. Dezenformasyon, bu tekniğin en önemli operasyonel aracıdır. Ulusal bir sembolün (Atatürk’ün evi) veya ortak bir travmanın (deprem) istismar edilmesiyle yaratılan yoğun duygusal zemin üzerine, suçlayıcı ve asılsız bir iddia (“bombaladılar”, “yağmalıyorlar”) inşa edilir. Bu iddia, rasyonel sorgulama mekanizmalarını devre dışı bırakarak kitleleri hızla harekete geçirir. Bu durum, Türkiye’deki “devlet aklının” veya yerleşik siyasal kültürün, kriz anlarında toplumsal birliği sağlamak için sadece “dış düşman” yaratma refleksine sahip olmadığını, aynı zamanda bir “iç öteki” yaratarak biriken enerjiyi içeriye yönlendirme ve bu yolla kontrol etme eğilimini de barındırdığını göstermektedir. 6-7 Eylül’de bu mekanizma, devletin derinliklerindeki planlı bir organizasyonla işlerken, bugün sosyal medyanın da etkisiyle daha “organik” görünen ancak yine belirli siyasi aktörler tarafından körüklenen ve yönlendirilen kampanyalarla hayata geçirilmektedir. Bu, “öteki yaratma” mekanizmasının, devletin yapısı ve iletişim teknolojileri değiştikçe kendini yeni koşullara adapte ettiğini, ancak temel mantığının ve tehlikesinin değişmeden devam ettiğini ortaya koyan önemli bir sosyolojik tespittir.  

Dijital Çağda Manipülasyon: Sosyal Medya, Seçimler ve Endüstrileşmiş Dezenformasyon

İnternetin ve özellikle sosyal medyanın hayatın her alanına nüfuz etmesi, enformasyonun üretim, dağıtım ve tüketim biçimlerini kökten değiştirmiştir. Bu dönüşüm, dezenformasyon ve manipülasyon taktiklerinin de evrim geçirmesine, daha sofistike, daha hızlı ve daha kişiselleştirilmiş hale gelmesine yol açmıştır. Geleneksel medyanın denetim mekanizmalarından büyük ölçüde yoksun olan dijital alan, siyasi aktörler, trol orduları ve hatta yabancı devletler için yeni bir savaş alanına dönüşmüştür. Özellikle seçim süreçleri, bu yeni nesil manipülasyon tekniklerinin en yoğun kullanıldığı dönemler olarak öne çıkmaktadır.

Geleneksel Medyadan Sosyal Medyaya: Dezenformasyonun Evrimi ve Yeni Aktörler

Geleneksel medya (gazete, televizyon, radyo), doğası gereği tek yönlü bir iletişim modeline dayanır; içerik profesyoneller tarafından üretilir, belirli denetim mekanizmalarından (editöryal süreçler, yasal düzenlemeler) geçer ve kitlelere yukarıdan aşağıya bir şekilde ulaşır. Sosyal medya ise bu yapıyı tamamen kırmıştır. Çift yönlü iletişime olanak tanıyan, denetimin neredeyse olmadığı, herkesin bir internet bağlantısıyla içerik üreticisi ve yayıncısı olabildiği, maliyetsiz ve özgürlükçü bir alan sunar.  

Bu yapısal farklılık, dezenformasyonun doğasını da değiştirmiştir. Geleneksel medyada bir yalan haberin düzeltilmesi daha yavaş ve zorken, sosyal medyada içerikler saniyeler içinde milyonlarca kişiye ulaşabilir. Sosyal medyanın en kritik özelliklerinden biri, kullanıcı verileri sayesinde kitlelerin çok hassas bir şekilde hedeflenebilmesidir. “Siyasi mikro hedefleme” gibi tekniklerle, seçmenlerin demografik bilgileri, ilgi alanları ve hatta psikolojik profillerine göre özelleştirilmiş manipülatif mesajlar gönderilebilmektedir. Bu durum, manipülasyonu sadece kitleleri genel olarak etkilemeye çalışan bir faaliyet olmaktan çıkarıp, bireyleri tek tek hedef alan, kişiselleştirilmiş bir psikolojik operasyona dönüştürmüştür. Sonuç olarak, sosyal medyanın yükselişi, dezenformasyonun yayılma hızını, ölçeğini ve etkinliğini katbekat artırmıştır.  

2023 Seçimleri – Montaj Videolar, “Asimetrik Propaganda” ve “Trol Orduları”

14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri, Türkiye’de dijital dezenformasyonun ne kadar organize, pervasız ve etkili bir şekilde kullanılabileceğini gösteren bir laboratuvar niteliği taşımaktadır. İktidar ve muhalefetin “var olma-yok olma” mücadelesi olarak gördüğü bu seçimlerde, hakikat-ötesi (post-truth) bir siyaset anlayışı egemen olmuş, kanıtlardan çok duygulara ve kimliklere hitap eden söylemler öne çıkmıştır. Bu süreçte kullanılan başlıca manipülasyon yöntemleri şunlardır:  

  • Montaj Videolar: Dezenformasyon kampanyasının zirve noktasını, dönemin Cumhurbaşkanı ve adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlediği mitingde, Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanya videosuna PKK yöneticilerinin görüntülerinin eklendiği montaj bir videoyu izletmesi oluşturmuştur. Teyit.org gibi doğrulama platformları tarafından videonun montaj olduğu hızla ortaya konulsa da , bu yalanlama, yaratılan “Kılıçdaroğlu terör örgütleriyle işbirliği yapıyor” algısını kitlelerin zihninden silmeye yetmemiştir. Erdoğan’ın daha sonra bir TV programında bu videonun “ama montaj, ama şu, ama bu” olduğunu kabul etmesi, dezenformasyonun kasıtlı bir siyasi strateji olarak kullanıldığını teyit etmiştir.  
  • Asimetrik Propaganda: Bu yöntemde, iktidar yanlısı gruplar, muhalefeti taklit eden sahte materyallerle seçmenleri yanıltmayı hedeflemiştir. Çeşitli şehirlerde, Kılıçdaroğlu’nun kampanyasına aitmiş gibi tasarlanan ancak “Kürtlere özerklik verileceği”, “eşcinsel evliliklerin teşvik edileceği” veya “SİHA üretiminin durdurulacağı” gibi muhalefetin seçim programında yer almayan sahte vaatler içeren broşürler dağıtılmış ve sahte afişler asılmıştır. Amaç, muhalefet seçmeninin kafasını karıştırmak, onu kendi partisinden ve adayından soğutmak ve aidiyet duygusunu zedelemektir.  
  • Trol Ağları ve Astroturfing: “Astroturfing”, aslında organize ve yapay olan bir kampanyayı, tabandan gelen, halkın kendiliğinden tepkisiymiş gibi gösterme tekniğidir. 2023 seçimleri öncesinde, özellikle sosyal medyada Kılıçdaroğlu’na yönelik yürütülen “Aday olma” kampanyaları bu yöntemin bir örneğidir. Organize trol ağları, belirli etiketleri (hashtag) sistematik olarak dolaşıma sokarak, muhalif sesleri linç ederek ve dezenformasyon yayarak kamusal tartışmayı manipüle etmiştir. Bu ağların varlığı sadece siyasetle sınırlı değildir; spor medyasında bile büyük kulüplerin algı yönetimi için “trol orduları” kurduğu ve kullandığı bilinmektedir. Hatta AK Parti’nin kendi içinde hazırladığı raporlarda dahi, parti içindeki bazı isimlere yönelik organize trol saldırılarının varlığı tespit edilmiştir.  

Endüstrileşmiş Dezenformasyon: Oxford Internet Institute Raporları Işığında Türkiye’deki “Hesaplamalı Propaganda”

Dezenformasyonun Türkiye’deki kullanımı, münferit olaylardan veya seçim dönemlerine özgü taktiklerden ibaret değildir. Oxford Üniversitesi’ne bağlı Oxford Internet Institute (OII) tarafından yürütülen “Hesaplamalı Propaganda Projesi” (Computational Propaganda Project) gibi uluslararası akademik çalışmalar, bu faaliyetlerin artık “endüstrileşmiş” bir yapıya kavuştuğunu göstermektedir. OII’nin 2019’dan itibaren yayınladığı “Organize Sosyal Medya Manipülasyonu” küresel envanter raporları, Türkiye’yi bu alanda devlet destekli veya siyasi partilerle bağlantılı “siber asker” (cyber troop) faaliyetlerinin yürütüldüğü ülkeler arasında istikrarlı bir şekilde listelemektedir.  

Bu raporlara göre Türkiye’de hükümet, siyasi partiler ve bunlarla bağlantılı özel firmalar tarafından yönetilen organize dezenformasyon kampanyaları mevcuttur. Bu kampanyalar, kamuoyunu manipüle etmek için bot hesaplar (otomatik yazılımlar), trol orduları (gerçek kişiler tarafından yönetilen sahte veya provokatif hesaplar), algoritmaları manipüle ederek belirli içerikleri öne çıkarma ve muhalif sesleri bastırma gibi çeşitli teknikler kullanmaktadır. Türkiye’nin faaliyetleri sadece iç kamuoyuna yönelik değildir. OII, Türkiye’nin devlet destekli medya organları aracılığıyla, özellikle Covid-19 salgını sırasında, kendi küresel liderliğini öne çıkaran ve yabancı kamuoyunu hedefleyen dezenformasyon faaliyetlerinde bulunduğunu da tespit etmiştir. Tüm bu bulgular, dezenformasyonun artık sadece bir iletişim taktiği olmaktan çıkıp, hem iç hem de dış politikada sürekli, organize ve endüstriyel ölçekte yürütülen bir stratejiye dönüştüğünü ortaya koymaktadır.  

28 Şubat sürecindeki medya manipülasyonu ile 2023 seçimlerindeki dijital manipülasyon arasında, Türkiye’de güç odaklarının kamuoyunu şekillendirme stratejilerinde temel bir paradigma değişimi yaşandığını gözlemlemek mümkündür. 28 Şubat, hiyerarşik ve “vesayetçi” bir modeldir: Devletin bir kurumu olan ordu, medya ve sermaye gibi diğer kurumları bir orkestra şefi gibi yönlendirerek siyaseti “düzeltmeyi” ve topluma tek bir mesajı (“irtica geliyor”) dayatmayı hedefler. 2023 seçimlerinde görülen model ise daha ağ tabanlı ve Antonio Gramsci’nin kavramlarıyla ifade edilebilecek “hegemonik” bir nitelik taşır. Bu modelde siyasi iktidar, devletin zor aygıtlarından ziyade, toplumun “rızasını” üreten mekanizmaları –sosyal medya platformları, arama motoru algoritmaları, popüler kültür– domine ederek ve enformasyon alanını bütünüyle kontrol ederek gücünü sürdürmeyi amaçlar. Montaj video gibi araçlar, 28 Şubat’taki “irtica” anlatısının yerini alan yeni “terörle işbirliği” anlatısını kitlelere yayarken, asimetrik propaganda ve mikro hedefleme gibi taktikler ise rakibin meşruiyetini ve seçmen nezdindeki güvenilirliğini sarsmayı, bütüncül bir gerçeklik algısını kırarak kafa karışıklığı yaratmayı hedefler. Bu, zapturapt altına almaktan çok, zihinleri bulandırarak ve rakibi itibarsızlaştırarak yönetme stratejisidir. Bu yeni model, artık insanları tek bir “doğruya” inandırmayı değil, hiçbir şeyin kesin olmadığı, her şeyin mümkün olduğu “hakikat-ötesi” bir ortam yaratarak seçmenlerin kanıtlara değil, duygularına ve kimliksel aidiyetlerine göre karar vermesini sağlamayı amaçlar. Oxford raporlarının “endüstrileşmiş dezenformasyon” olarak adlandırdığı bu yeni model, eski vesayetçi modelden çok daha sinsi ve nüfuz edicidir, çünkü doğrudan bir baskıdan ziyade, bireyin gerçeklik algısını içeriden çökertmeyi hedefler. Bu durum, liberal demokrasinin temeli olan rasyonel kamusal tartışma idealine yönelik çok daha derin ve yapısal bir tehdit oluşturmaktadır.

Dijital Çağda Dezenformasyon Vakaları ve Yöntemleri (2010-Günümüz)

Vaka/OlayPlatformlarKullanılan YöntemlerAna AktörlerHedeflenen AnlatıEtkisi
Gezi Parkı Olayları2013Twitter, Facebookİktidar ve muhalif gruplar, dış medya“Dış güçlerin komplosu”, “Vandallık” (iktidar); “Orantısız güç”, “Diktatörlüğe direniş” (muhalefet).  Toplumsal kutuplaşmanın zirve yapması, sosyal medyanın politik bir aktör olarak yükselişi.
17-25 Aralık Yargısal Darbe Girişimi2013YouTube, TwitterFETÖ, AK Parti Hükümeti“Yolsuzluk operasyonu” (FETÖ); “Paralel yapının darbe girişimi” (Hükümet).  AK Parti-Cemaat ittifakının tamamen kopması, devlette tasfiyelerin başlaması, yargıya güvenin sarsılması.
2015 Seçimleri2015Twitter, GazetelerGülen Cemaati medyası, AK Parti, HDP“HDP barajı aşmalı” (Cemaat medyası), “Seni başkan yaptırmayacağız” (HDP).  Çözüm Süreci’nin sonlanması, 7 Haziran sonrası siyasi belirsizlik ve koalisyon kurulamaması.
15 Temmuz Darbe Girişimi2016WhatsApp, TV (TRT bildirisi), Sosyal MedyaFETÖ (TSK içi yapılanması), Hükümet, HalkDarbe bildirisi, Cumhurbaşkanı’nın FaceTime ile halkı direnişe çağırması.  “Dış güçler destekli terör saldırısı”, “Milli iradenin zaferi”.
2023 Seçimleri2023Facebook, Twitter, Instagram, YouTube, TikTokSiyasi partiler, trol ağları, influencer’larMontaj videolar, asimetrik propaganda, siyasi mikro hedefleme, astroturfing.  “Kılıçdaroğlu’nun terörle işbirliği”, “Muhalefetin gizli ajandası”.

Mücadele ve Direnç: Doğrulama Platformları, Yasal Düzenlemeler ve Geleceğe Yönelik Öneriler

Türkiye’de dezenformasyon ve manipülasyonun artan tehdidi karşısında, hem sivil toplum hem de devlet tarafından çeşitli mücadele mekanizmaları geliştirilmiştir. Bir yanda, hakikati ortaya çıkarmayı amaçlayan bağımsız doğrulama platformları filizlenirken, diğer yanda devlet, cezai yaptırımlar içeren yasal düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Ancak bu mücadele, dezenformasyonu kontrol etme çabası ile ifade özgürlüğünü koruma gerekliliği arasındaki hassas dengeyi bulma zorluğunu da beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de Teyitçilik ve Doğrulama Kuruluşlarının Rolü (Teyit.org, Doğruluk Payı)

Dijital çağda yalan haberlerin ve manipülatif içeriklerin hızla yayılmasına bir tepki olarak, Türkiye’de 2010’lu yıllardan itibaren “teyitçilik” (fact-checking) alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bu alanın en bilinen ve etkili aktörleri, Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN) tarafından akredite edilmiş olan Teyit.org ve Doğruluk Payı‘dır.  

Bu platformlar, siyasetçilerin kamuoyu önünde dile getirdiği iddialardan, sosyal medyada viral olan şüpheli fotoğraf ve videolara kadar geniş bir yelpazede, açık kaynaklara dayalı, şeffaf ve metodolojik bir doğrulama süreci yürütürler. Finansal olarak bağımsızlıklarını korumak için genellikle uluslararası vakıflardan alınan hibeler, okur bağışları ve Facebook gibi sosyal medya platformlarıyla yaptıkları içerik doğrulama işbirlikleri gibi çeşitli kaynaklardan yararlanırlar. Ancak bu kuruluşların çalışmaları önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Dezenformasyonun yayılma hızı ve hacmi karşısında kaynakları ve etki alanları sınırlı kalabilmektedir. Ayrıca, özellikle siyasi içerikli doğrulamalar yaptıklarında, dezenformasyonu yayan çevreler tarafından “sansürcü”, “taraf” veya “dış güçlerin maşası” gibi suçlamalarla hedef alınmakta ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadırlar. Tüm bu zorluklara rağmen, teyitçilik platformları, kamusal alanda kanıta dayalı tartışma kültürünü teşvik etme, gazetecilik standartlarını yükseltme ve vatandaşlar arasında medya okuryazarlığı farkındalığını artırma konusunda vazgeçilmez bir rol oynamaktadır.  

“Dezenformasyon Yasası” (TCK 217/A) ve İfade Özgürlüğü Tartışmaları

Dezenformasyonla mücadelede devletin en somut adımı, Ekim 2022’de yürürlüğe giren ve kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen 7418 sayılı kanun olmuştur. Bu yasa, internet haber sitelerini Basın Kanunu kapsamına alarak buralarda çalışan gazetecilere basın kartı verilmesi ve resmi ilan alabilmeleri gibi düzenlemeler getirmesinin yanı sıra, en tartışmalı değişikliği Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklediği yeni bir suç tipiyle yapmıştır.  

TCK’nın 217. maddesinden sonra gelen 217/A maddesi, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu tanımlamaktadır. Bu maddeye göre, “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan” kişiye 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Suçun bir örgüt faaliyeti çerçevesinde veya kimlik gizlenerek işlenmesi durumunda ceza yarı oranında artırılacaktır.  

Yasanın savunucuları, suçun oluşması için maddede sayılan beş şartın (gerçeğe aykırı bilgi, özel saik, belirli konularla ilgili olma, alenen yayma, kamu barışını bozmaya elverişlilik) tamamının bir arada bulunması gerektiğini ve TCK 218. madde uyarınca haber verme ve eleştiri hakkının korunduğunu belirtmektedir. Ancak yasa, Venedik Komisyonu, sivil toplum kuruluşları ve muhalefet partileri tarafından sert bir şekilde eleştirilmektedir. Eleştirilerin odağında, “yanıltıcı bilgi”, “endişe, korku veya panik yaratma saiki” ve “kamu barışını bozmaya elverişlilik” gibi kavramların son derece muğlak ve yoruma açık olması yer almaktadır. Bu muğlak ifadelerin, özellikle bağımsız gazetecileri, araştırmacıları ve muhalif sesleri susturmak için bir “sopa” olarak kullanılmasından, ifade ve basın özgürlüğünü daha da kısıtlamasından ve yargıçlara “niyet okuma” gibi keyfi bir takdir yetkisi vermesinden endişe edilmektedir.  

Toplumsal Direnci Artırmak, Medya Okuryazarlığını Güçlendirmek ve Demokratik Kurumları Korumak

Dezenformasyonla mücadele, tek bir aktörün veya tek bir yöntemin başarılı olabileceği bir alan değildir. Cezai yaptırımlar veya tekil doğrulama çabaları, sorunun kökenindeki yapısal nedenleri ortadan kaldırmaya yetmez. Kapsamlı ve sürdürülebilir bir strateji, çok katmanlı bir yaklaşımı gerektirir:

  1. Eğitim ve Medya Okuryazarlığı: Mücadelenin en temel ayağı, toplumun dezenformasyona karşı direncini artırmaktır. Medya okuryazarlığı derslerinin, okul öncesinden başlayarak eğitimin her kademesine, eleştirel düşünme becerilerini geliştirecek şekilde entegre edilmesi hayati önemdedir. Vatandaşların karşılaştıkları bilgiyi sorgulama, kaynağını kontrol etme ve farklı bakış açılarını değerlendirme alışkanlığı kazanması teşvik edilmelidir.  
  2. Bağımsız ve Çoğulcu Medyanın Desteklenmesi: Güçlü, bağımsız, etik ilkelere bağlı ve çoğulcu bir medya ekosistemi, dezenformasyonun en etkili panzehiridir. Gazetecilerin mesleki güvencelerinin sağlanması, medya sahipliğindeki tekelleşmenin önlenmesi ve kamu yayıncılığının tarafsızlığının güvence altına alınması, güvenilir bilgiye erişimi kolaylaştıracaktır.
  3. Demokratik Kurumların Güçlendirilmesi: Dezenformasyon, güvensizlik ve kutuplaşma ortamında yeşerir. Bu nedenle, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi demokratik ilkelerin güçlendirilmesi, manipülasyonun zeminini kurutacaktır. Siyasi kutuplaşmayı azaltmaya yönelik diyalog kanallarının açılması ve toplumsal güvenin yeniden tesisi, uzun vadeli çözümün anahtarıdır.
  4. Teknoloji Şirketlerinin Sorumluluğu: Sosyal medya platformları, dezenformasyonun yayılmasında oynadıkları rol nedeniyle daha fazla sorumluluk üstlenmelidir. Algoritmalarını şeffaf hale getirmeli, manipülatif ağları (bot, trol) tespit edip ortadan kaldırmada daha proaktif olmalı ve doğrulama kuruluşlarıyla işbirliklerini artırmalıdırlar.

Türkiye’nin dezenformasyonla mücadelesi, “kontrol” ve “özgürlük” arasındaki temel bir ikilemle yüzleşmektedir. Bir yanda, Teyit.org gibi sivil toplum temelli platformlar, “daha iyi bilgi” sunarak ve şeffaf metodolojilerle bilgi piyasasını düzenlemeye çalışarak liberal demokratik bir çözüm sunmaktadır. Diğer yanda ise “Dezenformasyon Yasası” gibi devlet merkezli ve cezai yaptırımlara dayalı yaklaşımlar, “kötü bilgiyi” yasaklayarak ve cezalandırarak bilgi akışını yukarıdan aşağıya kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Bu ikinci yaklaşım, “hakikati” belirleme yetkisini siyasi iktidara verme ve bu gücü muhalifleri susturmak için kullanma riski taşımaktadır. Bu iki farklı felsefenin aynı anda devrede olması, Türkiye’nin bu konuda yaşadığı derin ideolojik mücadeleyi ve kafa karışıklığını yansıtmaktadır. Nihai ve sürdürülebilir çözüm, bu iki yaklaşımın mekanik bir sentezinden ziyade, toplumsal direnci, eleştirel düşünceyi ve eğitimi temel alan, bağımsız medyayı ve demokratik kurumları güçlendiren üçüncü bir yoldan geçmektedir. Aksi takdirde, dezenformasyonla mücadele adı altında, hakikatin kendisinin siyasi iktidarın tekeline alınması gibi çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınacaktır.

Kırılgan Demokrasi ve Süregelen Manipülasyon Tehdidi

Bu rapor boyunca incelenen tarihsel ve güncel vakalar, Türkiye’de manipülasyon ve dezenformasyonun münferit olaylar veya konjonktürel sorunlar olmanın çok ötesinde, ülkenin siyasal sistemine ve toplumsal kültürüne derinlemesine işlemiş yapısal bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Askeri darbelerden post-modern müdahalelere, etnik temelli pogromlardan cemaatlerin devleti ele geçirme girişimlerine ve dijital çağın sofistike seçim manipülasyonlarına kadar uzanan bu tarihsel örüntü, temel bir sürekliliğe işaret etmektedir: Güç odaklarının, siyasi ve toplumsal alanı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme arzusu ve bu uğurda dezenformasyonu temel bir araç olarak kullanma eğilimi. Aktörler (asker, medya patronları, cemaat liderleri, siyasi partiler) ve araçlar (radyo, gazete manşetleri, andıçlar, montaj videolar, trol ağları) zaman içinde değişse de, hakikati çarpıtarak kitleleri yönlendirme ve rakipleri bertaraf etme mantığı değişmemektedir.

Türkiye’nin jeopolitik konumu ve tarihsel tecrübeleri, bu iç dinamikleri daha da karmaşık hale getiren bir dış müdahale boyutu eklemektedir. Soğuk Savaş döneminde askeri darbelerde Batılı müttefiklerin rolü iddialarından , günümüzde FETÖ ve PKK gibi örgütlerin dış bağlantılarına ve yabancı devletlerin seçim süreçlerine etki etme çabalarına yönelik tartışmalara kadar , dış aktörlerin Türkiye’nin mevcut iç fay hatlarını (etnik, dini, siyasi kutuplaşma) kendi stratejik hedefleri için kullandığı görülmektedir. Bu dış dinamikler, içerideki manipülasyon ve dezenformasyon ortamını beslemekte, komplocu zihniyeti güçlendirmekte ve ulusal güvenliğe yönelik tehditleri daha da tehlikeli kılmaktadır.  

Sonuç olarak, Türkiye’nin demokrasi tecrübesi, manipülasyon ve dezenformasyonun sadece birer iletişim veya teknoloji sorunu olmadığını; aksine demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, ulusal güvenliği ve toplumsal barışı temelden sarsan varoluşsal tehditler olduğunu acı bir şekilde göstermiştir. Bu derin ve köklü sorunla mücadele, sadece sahte haberleri tekzip eden platformlar kurmakla veya muğlak yasal düzenlemeler çıkarmakla sınırlı kalamaz. Gerçek bir çözüm, Türkiye’nin kendi tarihsel travmalarıyla yüzleşmesini, her türlü vesayet odağına (askeri, bürokratik, yargısal veya dini) karşı ilkeli ve tutarlı bir duruş sergilemesini gerektirir. Demokratik kurumların bağımsızlığının ve liyakat esasının yeniden tesis edilmesi, yargının siyasallaşmasının önüne geçilmesi, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışının benimsenmesi ve en önemlisi, kutuplaşmayı değil, diyaloğu ve uzlaşmayı temel alan bir siyasi kültürün inşası, manipülasyonun zehirli etkilerine karşı toplumu dirençli kılacak yegane yoldur. Türkiye’nin geleceği, bu yapısal sorunlarla ne ölçüde samimiyetle yüzleşebileceğine ve hakikatin siyasi çıkarlara kurban edilmediği bir kamusal alan yaratma iradesini gösterip gösteremeyeceğine bağlıdır.

Kaynaklar

https://www.newslabturkey.org/2022/11/07/yanlis-bilgiyle-dogru-mucadele-dogrulama-platformlari-nasil-islemeli/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2860682
https://www.aa.com.tr/tr/politika/dezenformasyonla-mucadele-duzenlemesi-tbmm-genel-kurulunda-yasalasti/2711426
https://edam.org.tr/Uploads/Yukleme_Resim/pdf-11-09-2023-23-57-27.pdf
https://www.hepsiburada.com/tarikat-siyaset-ticaret-ugur-mumcu-pm-kumag84128-yorumlari
https://medyascope.tv/2023/08/10/askeri-vesayetten-geriye-ne-kaldi/
https://teyit.org/ekipten/dunyanin-farkli-bolgelerinden-dogrulama-kuruluslari-teyitcilik-bilgi-ve-ifade-ozgurlugunun-temelidir
https://edam.org.tr/wp-content/uploads/2020/06/T%C3%BCrkiyede-Do%C4%9Fruluk-Kontrol%C3%BC-ve-Do%C4%9Frulama-Kurulu%C5%9Flar%C4%B1-Ak%C4%B1n-%C3%9Cnver.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1108400
https://tusiad.org/tr/tum/itemlist/category/6-rapor-ozeti?start=42
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ergenekon_(%C3%B6rg%C3%BCt
https://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_Eyl%C3%BCl_Olaylar%C4%B1
https://www.tihek.gov.tr/public/editor/uploads/RiWUVycS.pdf
https://www.esithaklar.org/wp-content/uploads/2021/05/II_ayrimcilik_konferansi_2020.pdf
https://openaccess.bilgi.edu.tr/server/api/core/bitstreams/c3c868ee-e002-4425-ab65-647cb2ce8a98/content
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/ET001996.pdf
https://www.esithaklar.org/wp-content/uploads/2025/01/Ayrimcilik-Konferansi-Bildiri-Kitabi.pdf
https://www.insanvetoplum.org/content/6-sayilar/39-14-1/m0722/candas-can_.pdf
https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/uls_38b4a.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1373449
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/487455
http://dspace.yildiz.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/1/11804/3557.pdf?sequence=1
https://muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/2255.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3747446
https://www.raporlar.org/wp-content/uploads/2018/05/28_subat_rapor_web.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/doi/10.33709/ictimaiyat.1441413
https://uu245-102.uludag.edu.tr/bitstreams/f4e05068-be5c-4da3-ada4-e130e4f2e2fb/download
http://medyavehabercilik.blogspot.com/2013/09/oncesi-ve-sonrasiyla-28-subat-sureci.html
https://islamcilikarsivi.wordpress.com/
https://tr.wikipedia.org/wiki/And%C4%B1%C3%A7_skandal%C4%B1
https://birikimdergisi.com/guncel/11412/secim-kampanyalari-ve-dezenformasyon-ama-montaj-ama-su-ama-bu
https://tr.boell.org/tr/2023/07/11/dezenformasyon-golgesinde-turkiye-secimleri-2023
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/309703/yokAcikBilim_10149673.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
https://file.setav.org/Files/Pdf/20160107162718_2015te-turkiye.pdf
https://bianet.org/yazi/6-7-eylul-oncesi-sonrasi-149697
https://www.setav.org/assets/uploads/2019/06/P243Tr.pdf
https://medyascope.tv/2021/06/12/gomasinen-44-ahmet-sik-nedim-sener-olayi-mart-2011-mart-2012/
https://www.kitantik.com/product/TARIKAT-SIYASET-TICARET_1br9qfwl0vbsb9d16cf
http://rusencakir.com/Gidin-hayatimdan-ozur-filan-istemiyorum-Ahmet-Sik-ile-soylesi-Tam-metin/4050
https://hrantdink.org/tr/asulis/faaliyetler/projeler/dijital-teknolojileri-kullanarak-nefret-soylemi-ve-ayrimcilikla-mucadele/4140-nefret-soylemi-dezenformasyon-ve-kriz-donemleri
https://bianet.org/haber/ugur-mumcu-cinayeti-142236
https://www.newslabturkey.org/2019/09/23/spor-muhabirliginin-kotu-kaderi-duyumcu-yalanci-ama-kanaat-onderi/
https://www.haksozhaber.net/irkcilik-her-zaman-dezenformasyondan-guc-alir-6-7-eylul-1955-180563h.htm
http://ktpmakale.isam.org.tr/detayilhmklzt.php?navdil=engandidno=186697andtarama=tuhfe%20i%20mahmud&midno=131523750&Dergivalkod=1484
https://www.aa.com.tr/tr/teyithatti/aktuel/secim-surecinde-en-cok-konusulan-dezenformasyon-ornekleri/1816027
https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/imamin-ordusundan-pasajlar-haberi-40924
http://www.28subatgercekler.com/wp-content/uploads/2019/02/28_SUBAT_IDDIANAMESI.pdf
https://acikerisim.kapadokya.edu.tr/bitstreams/a5aa634f-a39d-483c-861f-193fdce080c5/download
https://freedomhouse.org/sites/default/files/2023-10/Turkey-Policy-Brief-5-The-Impact-of-Turkey-Recent-Amendments-to-the-Electoral-Laws-TR.pdf
https://teyit.org/
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/cumhuriyetin-vicdani-aydinlanmanin-muhafizi-gulizar-bicer-karaca-2292322
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3009527
https://www.mulkiyeircongress.org/bildiri_ozetleri_kitabi.pdf
https://www.medyalokum.com/ugur-mumcuya-saygiyla
https://www.iienstitu.com/blog/geleneksel-medya-ve-sosyal-medya-karsilastirmasi
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3665516
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/452761
https://turkiyearastirmalari.org/wp-content/uploads/2024/03/Secimlere-Dis-Mudahale-2.pdf
https://kriterdergi.com/siyaset/28-subat-darbesini-hatirlamak-ve-hatirlatmak
https://www.brandingturkiye.com/sosyal-medya-ile-geleneksel-medya-karsilastirmasi/
https://dergipark.org.tr/tr/pub/ictimaiyat/issue/81178/1441413
https://ebs.pusula.pau.edu.tr/BilgiGoster/Ders.aspx?lng=1&dzy=8&br=427&bl=490&pr=454&dm=808&ps=3&dk=73648&ds=0
https://avesis.deu.edu.tr/dosya?id=caa5f460-594d-4405-89b6-353d01beef55
https://cyberlaw.asbu.edu.tr/sites/digerleri/cyberlaw.asbu.edu.tr/files/inline-files/%C4%B0nternette%20Dezenformasyon%20ve%20Hukuk_1.pdf
https://www.tihek.gov.tr/public/editor/uploads/ipaLAFcz.pdf
https://emirhankabakci.com/mehmet-ali-birand-cumhuriyet-tarihi-belgeselleri-32-gun-arastirmam-ve-notlarim/
https://www.euronur.tv/28-subat-son-darbe-1/
https://www.aa.com.tr/tr/15-temmuz-darbe-girisimi/fetonun-gercek-yuzunu-anlatan-kitaplar-yok-satti/861197
https://www.scribd.com/document/701920329/BDPnin-Ozerklik-Ezani-ve-T-C-nin-Cenaze
https://egazete.aydinlik.com.tr/sites/default/files/dergi-arsivi/2014/07/13_07_2014.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/172390
https://www.anafikir.gen.tr/mumcu-agca-papa-teror-bildiriali-tartanoglu/
https://dergipark.org.tr/tr/pub/itobiad/issue/64619/889036
https://turkishstudies.net/turkishstudies?mod=makale_tr_ozet&makale_id=18157
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2525058
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/567755/yokAcikBilim_443385.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3579916
https://isamveri.org/pdfdrg/D02637/2004_2/2004_2_KIRMANMA.pdf
https://chp.org.tr/yayin/myk-raporu—6-agustos-2009/Open
https://sendika.org/2011/09/kitaplar-delil-sener-ve-sik-sanik-oldu-57443
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/770550
https://egitimledirilis.com/?tumyazarlar/dijital-emperyalizmin-yukselisi-ve-insanligin-krizi2-mehmet-can-hallac-1884h.htm
https://www.istanbulturkocagi.org/kullanici/goruntu/bilgiler/el/2019-01-01/cemaat_calistay.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1177384
https://bilgiyay.com/wp-content/uploads/2024/10/Ilk_Yuzyili_Biterken_Cumhuriyet.pdf
https://www.ivmehareketi.com/2022/01/13/turkiyenin-kangreni-cemaat-ve-tarikat-pencesinde-laiklik-savasi-nil-hanedan/
https://gelenek.org/turkiyede-radikal-islamci-hareket/
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-askeri-vesayetten-demokratik-kontrole/3031899
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/613832/yokAcikBilim_147774.pdf?sequence=-1
https://platform24.org/wp-content/uploads/2024/02/P24_Medya_Kitapligi_Kayip_Medyanin_izinde.pdf
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/441502/yokAcikBilim_433795.pdf?sequence=-1
https://acikerisimarsivi.gelisim.edu.tr/bitstreams/e44152d2-3b0d-46aa-b426-a4252df370f6/download
http://umrandergisi.com.tr/u/umran/pdf/266-1475316521.pdf
https://www.setav.org/tag/askeri-vesayet
https://ismetparlak.files.wordpress.com/2019/02/2018-19-bahar_ders-plani.pdf
https://www.ozguryayinlari.com/site/catalog/download/205/999/2337?inline=1
https://m.youtube.com/watch?v=DVTCRVDl_DU
https://acikerisim.dicle.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11468/4123/28%20%C5%9Eubat%20postmodern%20darbe%20s%C3%BCrecinde%20rol%20oynayan%20akt%C3%B6rler%20hakk%C4%B1nda%20bir%20de%C4%9Ferlendirme.pdf?sequence=1&isAllowed=y
https://egazete.aydinlik.com.tr/sites/default/files/dergi-arsivi/2013/10/8%20EKIM%202013.pdf
https://tr.boell.org/sites/default/files/ays-tarihvakfi-18×24-boll-r7_tr.pdf
https://www.researchgate.net/publication/387437747_Sosyal_Medya_ve_YalanSahte_Haber_Cercevesinde_Hakikat_Otesi_Cagda_Dezenformasyon_Disinformation_in_the_Age_Beyond_Truth_in_the_Framework_of_Social_Media_and_FalseFake_News
https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/8523-tusiad-yonetim-kurulu-baskani-cansen-basaran-symes-hurriyet-gazetesi-ile-bir-roportaj-gerceklestirdi
https://adm.ataaof.edu.tr/pdf.aspx?du=VPGgCZvxr2CTdD92FLFNSg==
https://www.haksozhaber.net/irkcilik-her-zaman-dezenformasyondan-guc-alir-6-7-eylul-1955-146444h.htm
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1156
https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-264-265-nisan-mayis-2011/2440/polis-ve-cemaat/3626
https://tr.boell.org/en/2021/09/17/disinformation-turkey-poisoned-public-opinion
https://edam.org.tr/Uploads/Yukleme_Resim/pdf-11-09-2023-23-22-47.pdf
https://avesis.ticaret.edu.tr/dosya?id=802c4603-53e7-45aa-a0d6-9d5fa5d0935e
https://www.turkiyemedyaakademisi.com/index.php/tumader/article/download/122/96/1206
https://www.researchgate.net/publication/339942861_TURKIYE’DE_DOGRULAMATEYIT_PLATFORMLARININ_KARSILASTIRMALI_INCELEMESI_dogrulukpayicom_ve_teyitorg
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1257404
https://demtech.oii.ox.ac.uk/wp-content/uploads/sites/12/2021/01/CyberTroop-Report-2020-v.2.pdf
https://acikerisim.bartin.edu.tr/handle/11772/384
https://cdn2.pa.edu.tr/Upload/Rapor/Dosya/yeni-nesil-teror-fetoe28099nun-analizi.pdf
https://www.aa.com.tr/tr/teyithatti/blog/6-7-eylul-olaylarini-atesleyen-baslik-ataturkun-evine-bomba-/1816514
https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/115751/tarihimizin-utanc-gunleri-6-7-eylul-1955
https://mulkiyedergi.info/wp-content/uploads/2023/11/8-Ismet-Akca.pdf
https://www.researchgate.net/publication/372221385_FETO’NUN_ANATOMISI
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3964658
https://kriterdergi.com/dosya-4-yilinda-15-temmuz/gulen-orgutunun-radikallesmesi-ve-mucadele-stratejileri
https://bianet.org/yazi/6-7-eylul-istanbul-ekspres-ve-goksin-sipahioglu-249915
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3596
https://www.setav.org/yorum/fetonun-siyasi-ayagi-tartismasi-ve-17-25-aralik-sonrasi-surec
https://www.lacivertdergi.com/kultur/sinema/2015/02/03/birandin-28-subati-ve-postmodern-darbe
https://politicalscience.sdsu.edu/resources/docs/kuru/kuru-pasif-laiklik.pdf https://digitalcommons.unl.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1209&context=scholcom https://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-neden-feto-ile-kararlilikla-mucadele-etmeliyiz-baslikli-makalesi.tr.mfa https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/57641.pdf https://www.kitapyurdu.com/kitap/son-darbe-28-subat/268704.html https://www.setav.org/dijital-medya/28-subat-destekcileri-bugun-neredeler https://gcris.mef.edu.tr/bitstream/20.500.11779/2427/1/SI%CC%87TD_2024_Kongre_O%CC%88zet_Kitapc%CC%A7%C4%B1g%CC%86%C4%B1_e-ISBN.pdf https://cdn2.pa.edu.tr/Upload/Rapor/Dosya/uluslararasi-bir-tehdit-olarak-feto.pdf https://aigi.ox.ac.uk/wp-content/uploads/2025/05/Toward_Resisting_AI_Enabled_Authoritarianism-3.pdf
https://osf.io/pqj23/download
https://tr.boell.org/sites/default/files/demokrasi_ve_siyasal_katilim_konf_kitabi_2013.pdf
https://www.adh-geneve.ch/joomlatools-files/docman-files/Behind%20the%20Lens%20-%20Surveillance%20Cyber%20Targeting%20and%20Disinformation.pdf
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/49519.pdf
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/54727.pdf
https://ismetparlak.wordpress.com/kitap-ve-kitap-bolumler/kitaplar/
https://www.setav.org/yorum/28-subat-ve-donemin-medyasi
https://www.oii.ox.ac.uk/news-events/state-backed-media-from-china-and-russia-targets-european-and-latin-american-audiences-with-coronavirus-news/
https://www.osce.org/files/f/documents/e/b/522166.pdf
https://academic.oup.com/anncom/article/49/1/45/8078344
https://tr.wikipedia.org/wiki/Son_Darbe:28%C5%9Eubat

Hisseler:
Yorum Gönder

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir